Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '09

 
Kategori
Felsefe
 

Varlık ile yokluk...

Varlık ile yokluk...
 

Hiç içimden gelmiyor mizah yapmak… Pek gülünecek yanı yok bu hayat denen düzeneğin!

İster düzen ol, ister düzülen; düzeneğin içinde kaybolduğun gerçeğinden ötesi yok.

Varoluştan bu yana, “varlık ile yokluğu” tartışıyor, bilgeler.

Oysa salt düşünebiliyorsun diye, bir tek sana ait değil varlık kavgası! Kuru bakliyatın içinde hayat bulmuş minik beyaz kurtçuk ile Afrika’nın göz kamaştıran ormanlarında yaşayan fil de aynı kavgayı veriyor…

Varlık potasında öglena ne ise; yokluk potasında mavi balina da o!

Cürmün kadar yer yakmıyorsun; yoklukta. Eksikliği yeri doldurulamaz boşluklar yaratıyor, varlığın. Varlıktan yokluğa geçen değerlere bakınca, yokluk daha zengin…

Hiç içimden gelmiyor mizah yapmak… Pek gülünecek yanı yok aslında, insan ilişkileri dediğimiz iletişimimizin. İşimize geldiği kadar seviyoruz birbirimizi. Yapay kalıyor düşmanlıklarımız. Mertlik soyu tükenmiş kuşlar gibi yokluğa karışmış… Cesaret, önceki çağa ait bir kavram…

Aşkı bile kirletti insanlık. Uğruna savaşabileceği değerleri birer birer tüketiyor. Soyu tükenen yalnızca türler; kuruyan yalnızca göller değil… Küresel ısınma değil yaşadığımız; küresel yok oluş… Yokluk gün geçtikçe çoğalıyor…

Her kuralı varlığa göre koymuşuz. Basınç suya veya havaya göre ölçülür. Kaldırma kuvveti yer çekimine inadıdır, fiziğin. Makaralar geliştirmişiz, inmek veya çıkmak için kuyulara yahut gökdelenlere. Peki ya, yokluğun fizik kuralları nedir? Olmayanın fizik kuralı mı olur, demeyin. OL’madığını kim söyledi?

Hiç içimden gelmiyor mizah yapmak… Pek gülünecek yanı yok, açlığın ve sefaletin… Milyon yıldır aynı düzende dönen dünyanın misafirleriyiz… Ama hala bölüşemiyoruz yarım ekmeği aramızda. Halil İbrahim sofrası, efsaneden ibaret! Ya da yokluğun kendine çektiği bir başka küresel değer. Oysa bir milim ona fazladan gitse, o bir lokma fazladan yese ne olur? Biz ondan daha mı kısa yaşarız? Peki, neye göre “kısa”? Kısa yaşamak dolu yaşamaya engel midir? Varlığını sürdürmek adına ise her savaş ve her lokma kavgası; üstelik “varlık ile yokluk” aynı potada aynı ağırlığa sahipken, yokluğa geçişten neden bu kadar korkarız?

Ya yokluk sandığımız kara delik, gerçek varlıksa? Hani öyle diyor ya Kant mağaradan esinlenmiş düşünde. Düş değil mi? Kant’ın üstünden kaç feylesof geçti, hangisi açıklayabiliyor varoluşu ve yok oluşu?

Hiç içimden gelmiyor mizah yapmak… Küçük parmağım acıyor. Üstüne yatmış olmalıyım geceden. Küçümseyip üstüne yattığımız değerleri düşünüyorum. Onların da canı, benim küçük parmağım gibi acıyor mudur?

 
Toplam blog
: 135
: 3170
Kayıt tarihi
: 23.07.08
 
 

Eğitim sürecinin bazı bölümleri Almanya ve İngiltere'de olmak üzere en son PAÜ'den eğitim uzmanlı..