Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Haziran '10

 
Kategori
Felsefe
 

Vazgeçiyorum

Vazgeçiyorum
 

“Tek yapabildiğin bu mu? Vazgeçmek mi elinden gelen sadece? Gerçekten bütün hayallerini bir anda çöpe atabilecek kadar sert misin hayata karşı? Savaşmayı bırakmak mı istediğin? Sular köpürdüğünde diğer tarafa bakmayı mı tercih edeceksin? Ağaçlar seni çağırdığında, ağzından çıkacak tek kelime hayır mı olacak?”

“Bazen gülümsemek lazım hayata; alay etmek, dalga geçmek, umursamamak… Delirmek lazım bazen, kimseyi takmamak, hak etmeyenlere değer vermemek. Durup durup düşünmek lazım; neyi düşünmen gerektiğini tasarlamadan, bilmeden… Bir insanı dinlemek lazım bazen; önemsiz birini, hiçbir şeyi olmayan, hiçbir yere gitmeyen… Sevmek lazım bir şeyleri; ne olduğu önemsiz, yalnızca sevmek için sevmek lazım…”

“Anlatması çok zor: Bir şeylerden vazgeçmiyorum aslında, yalnızca önüme çıkan yeni yollara sapıyorum. İşaretleri takip ediyorum yolumu tamamlamak adına. Neyin bize gerçekten fayda getireceğini biliyoruz ki? Bugüne kadar kafamıza kakılanlardan başka ne biliyoruz? Başarı, hırs, para… Sevmeyi bilmediğimizi bile kabul etmeye cesaretimiz yok. Birilerine veya bir şeylere verdiğimiz değer üç günlük. Kendi çıkarlarımızla ters düştüğü an, her şeyi yok etmeye hazırız. Oysa benim yolum bu olmamalı. İçimde bir şeyler var ne olduğunu bilmediğim; bir ateş, bir çağlayan, bir çocuk… Hepsi tek bir yolu gösteriyor bana; gitmem gereken bambaşka bir yeri. Kimsenin olmadığı, paranın olmadığı, hırsların olmadığı… Zafer yalnızca kaybetmek o yerde, yitirmek, yok olmak, hiç olmak.”

“Aklın yolu birse eğer, benim aklım tek bir şey söylüyor; “Vazgeç!“ Her şeyden vazgeçmek aptallıksa eğer, aptal olmak istiyorum. Bildiğim tek şey artık yapamadığım. Bu ben değilim. Bu benim bedenim değil. Bu akıl bana ait değil. Bir başkasının içinde yaşıyorum; ben olmayan, tanımadığım ve aynı zamanda bir türlü sevemediğim. Sevmediğim bir hayatı yaşıyorum; yalanlar, yalanlar, yalanlar. Her tarafım sahtekarlarla çevrili. Kendimi kocaman bir hapishanede gibi hissediyorum. Üç öğün yalanlar söyleniyor, üç öğün insanlar bir birlerine lanet okuyor. Bitmek bilmeyen hırslardan kararmış suratlar, sevgi yok, mutluluk yok. Bu muydu öğrenmem gereken? Bundan mı vazgeçmemem gerekiyor? Ben de mi sahtekar olmalıyım?”

“Sahtekar olmak zorunda değilsin. Yaptığın şeylerle gurur duymayı öğrenmelisin. Etrafına yaydığın enerjinin gücünü hissetmiyor musun? Parçaladığın, yok ettiğin kalıplar geri geldiğinde, artık yapamayacağını söylemen ne kadar kolay. Vazgeçtiğini söylüyorsun ama gerçekten bu mu yaptığın? Yoksa kaçmak mı?”

“Aynı sınava tekrar tekrar girmek anlamsız; başarılı oldum veya olamadım. Ama artık başka sınavlar var önümde. Tekrarlanan hayatlardan kime ne fayda var? O veya bu; aynı hayatı kaç kere yaşar bir insan? Aynı hatalar, aynı nefretler, aynı hırslar… Değişmeyen, dönüşmeyen bir karaltı gibi yaşıyorum; korkular aynı, çaresizlikler aynı…”

“Korkularıma savaş açtım, umutsuzluklara ve hırslarıma. Bulutların üzerine çıktım şair savaşçılar gibi; yenilmedim, aslında yenilmenin olmadığını öğrendim; bırakmadım doğruların peşini, aslında doğruların bile var olmadığını öğrendim. Melek oldum, derviş oldum, ağaç oldum… Su oldum, ateş oldum, hayat oldum, insan oldum… Dost oldum, düşman oldum, oğul oldum… Kim olduğumu bilemedim bazen, bazen Tanrı oldum, dualar aldım milyonlarcasından… Ama tek bir şey olmadım; insanları köle yapan kölelerden olmadım. Dualarımı şeytana emanet etmedim hiçbir zaman, ruhumu da satmadım. Şeytan’dan daha şeytan olanlarla anlaşmadım, senet imzalamadım… Düştükleri çukurun içine girmedim onlarla konuşmak için, bokun püsürün dışında durdum, dimdik, eğilip bükülmeden. Melekler geldi öte dünyalardan, yanı başımda durdular bana destek olmak için. Şimdi onları yarı yolda bırakıp, şeytan suratlılarla mı anlaşmalıyım?”

“İşte budur yolum; susmak, susmak ve gitmek. Kaderim ve meleklerim bana ne söylerse, oraya gitmek zorundayım bundan sonra. Dur durak bilmeden yürüdüğüm yollar artık dervişlere emanet. Onlar biliyorlar gerçek aşkı ve onlar fısıldıyor sevgiyi genç ruhların kulaklarına. Benim yolum da döndü dünyanın peşi sıra. Ben yol oldum, yol ben oldu. Ben, ben olacağım bundan sonra; bitmeyen savaşlarıma geri döneceğim. Gerçek ben doğacak kocaman bulutların ardından, içimdeki büyük gökyüzünün en uzak ufuklarında. Ve Tanrı beni bekliyor olacak güneşin yanı başında ışıktan tahtında. Sevgiyle ve umutla…”
 
Toplam blog
: 15
: 580
Kayıt tarihi
: 24.05.10
 
 

12 Eylül 1980... Doğduğum gün... Mayıs 2010... Gerçeği arayışın 30'uncu yılı... Üniversite: Harran M..