- Kategori
- Bebek - Çocuk
Ve Yankı büyüyor-1

Yankı 9 aylık
Yankıcığım, Güven Hastanesinde doğduktan sonra bir süre anneannenlerde kaldık, sonra Tunalı Hilmi'ye üç dakika uzaklıktaki Büklüm Sokakta bulunan evimize yollandık. Tunalı Hilmi’ye vurgu yapıyorum çünkü sen 1.5 aylıktan itibaren benimle neredeyse hergün Tunalı' ya çıkıp piyasa yaptın. Önceleri kanguruya asılı bir şekilde gezdik, beş-altı kiloyken kolaydı. Ama sonra sen kilo aldıkça zorlaştı ve babaannenin sana hediye aldığı bebek arabasıyla yollara döküldük. Tabii dışarı çıkarken ilk yardım çantamız da bizimleydi, içinde neler mi vardı ? Bezler, yüce ıslak mendil, yedek kıyafetler, emzik, oyuncak, battaniye, yoğurt, vs. Kışın öğleye doğru çıkıp şöyle bir turluyorduk belki sen öğleden sonra uyursun diye ama nafile. Üç çocuk, büyütmüş, anneannen bile bu işe şaşıyordu. “Kızım sen günde ondört saat uyurdun, karnını doyurmak için ablanla seni zor uyandırırdık”, diyordu.
Yeni doğum yaptığımda kuzenimin eşi Barina bana şöyle demişti: “ Kırkı çıkmak, kırk olayı çok doğru bir rakam, ilk kırk gün dağın tepesine tırmanıyorsun sonra yavaş yavaş iniyorsun.” Hakikaten de ilk kırk günün o vahşi günleri geçtikten sonra; gerçi annecikle, babacık bir kırk daha dayandılar ama; bulutlar yavaş yavaş dağıldı. Altı aylıktan itibaren anne sütüne ek, katı mamalara geçtik; 1/8 yumurta sarısı, pekmez, sebze-meyve püreleri, yoğurt. Hepsini de hiç itirazsız yedin benim akıllı oğlum. Tabii hem emzir hem tüm bunları her gün taze hazırla biraz yorucu oluyordu ama yapacak birşey yok, insanoğlu her şarta alışıyor ve üstesinden geliyor. Allah gücünü veriyor :)
Şimdi düşünüyorum da hamileyken bebek bakımı ile ilgili daha çok kitap okusaymışım, gerçi İspanyolcadan Türkçeye bir kitap çevirmiştim ama olsun yine de vakit bulup okuyabilirmişim. Bu yazıyı okuyan anne adayları aklınızda olsun bol bol kitap okuyup bilgilenin çünkü bebek doğunca hiç vaktiniz olmayacak. Bir de ilk yardım kursuna gitmekte fayda var, ben de hala bir yer bulup gidemedim ama ilk fırsatta gideceğim. 2009 Kasım’ ında doğduğunda Türkiye’de domuz gribi paniği yaşanıyordu, kuzenim Dr. Ali beni öyle bir korkuttu ki bahara kadar eve kimseyi almadık, alışveriş merkezine filan adımımızı atmadık. Allahtan kış yumuşak geçti de biz paso parklardaydık, daha doğrusu Kuğulu Parktaydık.
Benim, babanın, dayının, amcanın, teyzenin çocukluğunun geçtiği, meşhur Kuğulu Park. Yazları akşamüstü dört gibi evden çıkıyor, beşte yoğurdumuzu yiyor, çocuk bahçesinde oynayan çocukları seyrediyorduk. (Niyeyse, ama doktorumuz öyle demişti) İş çıkışı baban da bize katılıyordu. Hafta sonları daha erken damlıyor, Tunalı D&R’da ihtiyaç molası veriyor (meme emme, alt değiştirme gibi) sonra haydi Cambo’ya köfte yemeye gidiyorduk. Pek çok kadın ” Nasıl böyle oturuyor bebek arabasında bizimki kesinlikle oturmadı” diye yolumu çeviriyordu. Valla ben de bilmiyorum, büyüyünce sana soracağım. Fakat bunda Güven Hastanesinin süper çocuk doktoru sevgili Ogün Kurne’nin de rolü olduğunu düşünüyorum. Seni muayeneye götürdüğümde, “, Beslenmesini, uykusunu, bakımını ihmal etmeden, istediğin kadar sokağa çıkart, soğuktan hasta olmak diye birşey yoktur, o Türklerin uydurduğu bir hastalık bahanesidir, babaanne, anneanne takımını da fazla takma, demişti. İşte Yankı, günlük hayatımız bu minvaldeydi, Temmuzda Büklümdeki evimizi sattık ve başka bir mahalleye taşındık artık Tunalı günleri geride kaldı ama şimdi de Ahlatlıbel Spor Tesislerine yakınız yani anlayacağın durmak yok yola devam !
Şimdi düşünüyorum da Tunalı Hilmi günlerimiz ne kadar da güzelmiş.
Ankara, 15 Mart 2011