Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ocak '17

 
Kategori
Deneme
 

Ve yeni yıl, ve kardeşlik, ve barış, ve umut!..

Ve yeni yıl, ve kardeşlik, ve barış, ve umut!..
 

Bazı masallar yetişkinler içindir..


Gecenin kıyısında nöbetlere durmuş,
Bir kızın öyküsü bu canım,
Sabahlara büyümüş,
Kim bilir kaç gece,
Düşlerinde söylemiş..


Gözlerinde bu kent,
Gözlerinde hasret,
Gözlerinde dostlar,
Dünya yaralı..

. . . 

 

Kibritçi kız için günlerce ağlamıştı..

Havalar hala çok, ama çok soğuktu. Ondan aldığı kibritleri çok eski zamanlardan beri, kitaplarının arasında kuruttuğu gül yaprakları diye yüreğinin arasında saklıyordu. Yıllanan kitabın kokusuyla karışan yaprak kokusu gibi, yüreğinin derinlerine sakladığı bu kibritler de karışmıştı onunla. Alev alabilirliğinden hiçbir şey yitirmeden..

Koridorun ucundan yankılanan ayak sesleri, bir insan evladına ait değildi. İnsan suretindeydi belki ama rengi boz bulanıktı, kenar mahallelerde atıklarla kirlenmiş, içinde sağlıksız yoksul çocukların oynadığı suları andırıyordu. Oynayan çocukları hatırlamaya çalıştı, zorlandı. Bulanıklığın içinden kibritçi kızın solgun ve derin anlamlarla yüklü yüzünü seçebildi yine de..

Bir ağırlık çöktü üzerine. Uykuya dalacak gibiydi. Göz kapakları kurşunlaştı, çöktü, çöktü.. Birdenbire sarsılmaya başladı. Soğuk bir denizin içine atılmıştı sanki öylesine ayıldı. Sarsıntı yayılıyor, dişlerini, yüzünü, ellerini, tüm bedenini, görüp görebileceği her şeyi, her yeri, geçmişini, bugününü, geleceğini kaplıyordu. Dünya sadece sarsıntıdan ibaretti artık, sonu gelmiyordu. Ayıramıyordu ki ölüm mü bu yaşam mı; ya da tanımadığı başka bir şey mi? Elinde olmadan parçalarına ayrılıyor, yine birleşiyordu, ama bu sefer daha sancılı olarak aynı şeyleri yaşıyordu. Hala sonu gelmek bilmiyordu dipsiz kuyunun, uçsuz göğün. Tutunabildiği tek şey vardı, hiç bırakmadığı; Farkında olabildiği tüm benliğiyle kavradığı tek şey, o kızdan aldığı ve çok eski zamanlardan beri sakladığı kibrit çöpleri..

Düştü us 'unun kıvrımlarına Aziz Nesin 'in dizeleri;

Dalga mı geçiyorsun, düşler mi kuruyorsun,
Öyle sonsuz, sınırsız düşler kur ki çocuğum,
Düşlerini som somut görüp şaşsınlar,
Böyle bir dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler..

Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum,
Derlerse ki bu işler birşeye yaramaz,
De ki bütün işe yarayanlar,
İşe yaramaz sanılanlardan çıkar..  

Uyandığında – belki de uykuya daldığında – bir bahar günüydü herkes ve her yer. Çiçeklerin capcanlı renkleri, patlamaya hazır sabırsız tomurcuklar, en güzel ürünlerini sergilemeyi iple çeken verimli ağaçlar, kışın yorgunluğunu zıplaya zıplaya üzerinden atmaya çalışan sincaplar, her yönüyle doğanın uyanışı vardı insanların ellerinde, yüzlerinde. Huzurlu çocuklar annelerinin şefkatli gözlerinde cıvıldıyorlar, babalar sofralardaki ekmekler kadar sıcacık sarıyorlardı. O, hepsiydi, herkesti. Kusursuz bir şarkıdaki ahenkti yaşadıkları. Mükemmel bir tabloydu gördükleri. En yerinde ve en gerçek renklerle yapılmıştı; tablonun kendisi ressamdı. Hiçbir şey unutulmamıştı, ta ki.. Ta ki kıpkızıl, iri bir kandamlası tablonun tam ortasına yağana dek.. Bereketli, yağmura aç toprak, insanlığa ve doğaya geri vermek için özümserken kan yağmurunu, uyudu – ya da uyandı - Gök gürlüyordu, şimşekler çakıyordu derinlerde, derinlerinde. Kibritçi kız, onun yüreği bir saçak altıymışçasına sığınmaya çalışıyordu. Elinden geldiğince korumak istiyordu, ıslanmasın istiyordu ama tek başına yetemiyordu. Başka yürekler de lazımdı, başka yürekler..

O yeni yıl gecesinde yağmur dinmek bilmedi. Soğuktan dondu sokaklarda yaşayan binlerce insan. Sıcak evlerinde akşam yumuşacık yataklarına gömülenler gündüz de makamlarındaki koltuklarına gömüleceklerdi, o koltuklardan hançerler yağdırmaya devam ederek masum düşlerin üzerine. Yeni olan neydi peki? Kibritçi kız büzüldü soğuktan, karıncadan küçük oldu. Soğuk zehir gibi yürüdü damarlarında, geçtiği yerleri cansız ardında bırakarak. Parmakları çarpıldı, avucunda sıkı sıkı tuttuğu kibritler saçıldı, başı yere düşerken savrulan saçları gibi. Yeni neydi? Yeryüzünü şimşekler değil güneş aydınlatmaya başlarken, masumiyetin cesedinin üzerine vurmaktan utandı ışık. Ama mümkün değildi saklamak. Yüreği acıdı, buruldu, taşıyamadı kibritçi kızın cansız günahsızlığını. Bir şeyler yapmalıydı..

Devrilen koca çınarın sesiyle açıldı kapı. Yüreğinde taşıdığı cenazeyi görmeden sürüklediler onu hissizlik çukuruna. Oysa elinden geleni yapıyordu gitmemek için. Donmuş kaskatı bedenine hakim olamasa da içinden vuruşuyordu zebanilerle. Soysuzluğun bekçileriyle hesaplaşmak tek arzusu oluyordu gitgide. Sanıyorlardı ki korkuyor, sanıyorlardı ki eli ayağı bağlıdır. Ama yanılıyorlardı. Zamanı yenilemek, insanlığı yenilemek için öyle bir armağan verecekti ki evrene, kibritçi kız canlanacak, yüreği de hafifleyecek ve ısınacaktı. İşte o zaman yıl da yeni olacaktı, dünya da. Az kalmıştı..

Çok sevdiği oyuncakların abisi Sunay Akın gülümsedi O 'na düşünde;

Ne zaman bir çocuk ölse,
gözü evlerinde
annesinin
kavurduğu helvada
kalır..

Yoksul bir çocuk görsem,
yağmur altında üşüyen,
köprü olmak geçer,
hiç değilse,
içimden.. 

Zebaniler çevresinde bir halka oluşturmuş, arsız kahkahalarla onu ezmeye çalışıyorlardı. Gözleri baktı içindeki acıdan ve hınçtan umuduna doğru. İrkildi önce kibritçi kızın buz gibi alnında biriken boncuk boncuk terleri görünce. Yumuşacık soluğuyla sildi onları. Diz çöktü yüreği masumiyetin önünde son kez; söz verdi, bedelini ödeyip onu canlandıracaktı mutlaka. Baş kaldırdı bilinci soysuzluğa ve ayağa kalktı dağlar gibi. Şahlandı damarlarında kanı, çağlardır sakladığı kibritlerden birini aldı. Zebaniler durdu birden. Çıkardılar tüm silahlarını, onun üzerine doğrulttular ama nafile..

Dağlar oldu yürüdü, uçurumlar oldu yürüdü, yanardağlar oldu yürüdü, okyanuslar oldu yürüdü, yıldızlar oldu yürüdü, açlık oldu, isyan oldu, aşk, adalet, barış, özgürlük oldu yürüdü, hiçbir silah durduramadı onu. En sonunda ateşten bir zafer çığlığı oldu.. Şimdi alevlerin karşısında donanlar, büzüşenler insan suretindeki onursuzluk, ahlaksızlık, yalan, ihanet, zulüm ve soysuzluktu, o umut renginde dev bir meşaleyken..

Kibritçi kız, yeni yılın ilk sabahında uyanabilmişti bu kez. Ama uyandığında kibrit satmıyordu. Çünkü dünya, yeni bir yer olmuştu artık..

 

02.Ocak.2017
Kerem Porazan

 
Toplam blog
: 59
: 14527
Kayıt tarihi
: 17.12.09
 
 

İmgelemelik 'ten düştüğü 6.Mayıs.Bindokuzyüz... ~ fi tarihinden bu yana; Sonsuzluk 'da insan.. Yüre..