- Kategori
- Dünya Şehirleri
Venedik' te yol yok!
National Geooraphıc dergisinde bu cümleyi görünce beynimden vurulmuşa döndüm!
"Venedik'te yol yok!"
Dönüşümüzün üzerinden bi hayli zaman geçmesine rağmen, neden zaman zaman Venediği düşünüyordum?
Ve neden Venediği düşündüğümü düşünüyordum!
Sevgilimin bana her zaman dediği gibi, "en çok nereyi sevdin diye sorsam, hep en son gittiğin yeri söylüyosun!" diye kurduğu cümledeki gibi mi?
Ben en son Venedik topraklarından geldim diye mi?!
Kitapçıda gözüme takılan kitapların (nedense hep tesadüfen!) Venedik başlıklı oluşundan mı?
Başından sonuna kadar, bana bir gondolu çağrıştıran V-e-n-e-d-i-k sözcüğünü gördüğümde, kendimi suların ortasında, V'ye sırtımı dayamış, K'ya ayaklarımı uzatmış, hafif yalpalarken düşündüğümde, hissettiğim o latif baş dönmesinden mi?
Ya da neden tüm renklerine, ürkütücü, komik, eğlenceli, şaşırtıcı, hüzünlü, sevimli maskelerine rağmen hüzünlü bi şehirdi...
Üstelik daha önce hiç yemediğim minik acı biberli, nefis pizzasına rağmen o şehirdeki yemek de çok can sıkıcı bir yemekdi!
Üstelik buz gibi havada içimi ve ellerimi ısıtmasına rağmen yanında içtiğim birde çaydı!
Üstelik odamıza ilk adımımı attığım da gözlerimi alamadığım muhteşem kristal avizesine rağmen, sevgilimle zor sıkıştığımız balkondan görünen o çirkin binada manzarasıydı!
Üstelik herkez, "ahlar vahlar köprüsü" nü çekerken ve o köprü neredeyse elimi uzatsam dokunabileceğim hissi kadar bana yakınken ve gözlerimi ondan ayıramazken, kalp gözümün aslında bakışlarını ondan kaçırmasıydı!
Üstelik muhteşem sevişmelerimize rağmen, yatağında o kadar gıcırdamasıydı!
Üstelik diğer tüm şehirlerde olduğu gibi yine sevgilimle elele, kolkola, sarmaş dolaş olmamıza rağmen, neydi benim Venedik memnuniyetsizliğim!?
Neydi Venediği hem bu kadar sevip de beni bi o kadar da ondan iten şey?
Hafızamdaki ülkelerin yapraklarını karıştırdığımda, fazla artısı olmayan Venediğin beni neden zaman içinde duygusallaştırdığını bir türlü çözemedim...
Ta ki o cümleyi okuyana kadar...
"Venedik'te yol yok"!
Nasıl da farketmedim arabaların yokluğunu!
Çözemedim bir türlü o sokakların boşluğunu!
Tamam biliyorum, Venedik bi su şehri, biliyorum Venedik bi kanal şehri hatta Venedik bi ada!
Ama suyun bittiği yerde, elbette ayak basacak bi toprak parçası vardır değil mi?
Elbette o toprak parçası üzerinde bi yerden bi yere gitmek için "hey taksi" diyerek kendini yırtman gereken bi durum olacak değil mi?
Sonuç da Kanaryalar da İspanya'da bi ada değil mi?
Ama yok, Venedik'de yol yok
Taksi yok
Hatta toprak bile yok!
Hatta kum bile yok!
Hatta denizin başladığı yerde çakıltaşı bile yok!
Bunu düşünmek, düş sınırlarımı bugün bile zorluyor...
"Aman çocuğum karşıdan karşıya geçerken arabalara dikkat et" diyememek...
İkokuldan beri kendini sürekli tekrarlayan o iç ses "Binnaz kızım, önce sola, sonra sağa, sonra tekrar sola bak!" hayret bu şehirde yok!
İç sesim Venedik'de beni terketti!
Karşıdan karşıya korkmadan geçebiliyorum
Çocuklar gibi şenim!
Ama hani çocuklar?
Venedik'de çocuk da yok!
Yoksa var mıydı?
Düşünüyorum hızlı bi şekilde hatta filmi başa sarıyorum acelece!
Sevgilimle tekneyle Venediğe ayak bastığımız o yere...
Ama...
Bu şehir çocuksuz, hatta okulsuz!
Aman Allahım, mantık sınırlarım gerçekten zorlanıyor
Trafik lambalarının olmadığı, kırmızının tehlikeyi, yeşilin geç demeyi hatırlatmadığı bu şehirde aslında çocuklar yaşamalı!
Gondollara çocuklar binip, ara sırada suya ellerini değdirip, şappıdı şappıdı suyla oynaşmalı!
Karnavalda onlar eğlenmeli, en somurtuk maskeler bile onların suratlarında komik durmalı!
O kısacık köprülerin üzerinden kollarını kocaman iki yana açıp teyyare yaparak koşmalı
Vitrinlerdeki rengarenk camlarla, üzeri çiçek motifli saatlerle en çok onlar bakışmalı!
Venedik yaşayan bi ölü gibi...
Venedik çocuklarla bi anlam bulmalı....