- Kategori
- Siyaset
Vicdan aranıyor
Dönemin Atina'sında gündüz vakti fenerle dolaşıp "dürüst bir adam aradığını" söyleyen, Büyük İskender'e “güneşime gölge etme başka ihsan istemem” diyen Diyojen; yıkanmak için bir hamama gider. Görür ki hamam pislik içerisinde. Hemen lafı yapıştırır hamamcıya; "Yanılıp da bu hamama yıkanmaya gelenler, daha sonra temizlenmek için nereye giderler?" der. Yine bir gün sokak ortasında, "Adamlar! Adamlar!" diye haykırmaya başlar Diyojen ve bir takım halk etrafına toplanır, Diyojen; "Ben adamları çağırıyorum!” diye sopası ile onları kovalar. (Adamdan kastı insan, olduğunu biliyoruz gayrı.)
Bir filozof olup zengin yaşamı ret ederek yoksul semtlerde yaşayan ve Nasreddin Hoca’mız gibi hazırcevap olan Diyojen bu gün yaşasaydı ve bir şeyler aradığını görüp, “Ne arıyorsun?” diye sorsaydık, sanırım; “Vicdan arıyorum” derdi.
Dürüstlüğün her gün yok olduğu, idare edenlerin, bırakalım gölge etmeyi her şeyimize karıştığı, pisliğin hamamlardan sonra derilere yapıştığı ve her çağda kirlenmenin merkezi saraylardan kentlere, kırlara dağıtıldığı zamanımızda çevremizde “insan” kalmadığı günleri yaşıyoruz. Güveni masal kahramanlarında, dostluğu nakit kasalarında, özgürlüğü Kaf Dağının ardında arar olduk.
Biz bu dünyayı babalarımızdan miras almadık, çocuklarımızdan borç aldık deyip kentimizi, ülkemizi, dünyamızı kendi kuşağımız ile birlikte yok etmek için elimizden geleni yaparız.
Bilim insanı sıfatıyla karşımıza çıkan bir kesim her gün televizyon renkleri arasında sicil amiri veya atama yetkisi olan güçleri, kuşun kanadındaki çamur örneği göklere çıkarmakta, biat yakarışlarını dillendirmekte, çıkar için satıldığını kanıtlarken; parmak, el, kol işaretleriyle ve sözcüklerle de kendisine benzememizi istemekte.
Çocuklara uşak, kadınlara köle gözüyle bakan ve sadece erkekleri yücelterek her şeyi elde etme hakkını kendinde gören sapık ortaçağ zihniyetli “adam(!)”lar ortalığa yayılıyor her gün bir bir artarak. Egemenliğini kadın-çocuk dışında hayvanlara, doğaya da gösteren bu istismar sapıkları güvendikleri yerlere zarar gelmesin diye her türlü kötülüğü yapabilecek kıvamdalar!
Bu kıvamı seven insansı yaratıklar sayesinde(!); 2015 yılında evlendirilen 32.820 çocuğun 31.337’si kız, 1.483’ü erkek çocuğuydu. Yine TÜİK verilerine göre, 2015’te 15-17 yaş arası tam 17 bin 789 kız çocuk doğum yaptı.
Yetmedi; 2015 yılında Türkiye’de 309’u silahlı, toplam 414 kadın cinayeti yaşandı… Yaşandı diyorsak, basına yansıdı…(Umut Vakfı)
Diyojen’i örnek alıp bizde vicdan aramayalım da ne arayalım gayrı?
Eğitim arasak; egemen sistemin eğittiği insanlarız. Gelenek arasak; binyıllardır süzülerek gelen gelenek sayesinde yaşıyoruz. Muhafazakâr iktidar arasak; on yıllardır muhafazakâr iktidarlar yönetiyor ülkemizi…
Ahlakımız bu kadar mı taban yaptı, bu kadar mı çöktü? Caydırıcı önlemler alacakken, tecavüzcüyü ödüllendirerek, tacize uğramış küçücük çocuklara o an’ı tekrar tekrar yaşatmayı nasıl isterler? Nasıl bir vicdandır bu? Kadın ve çocukların hiçbir değeri yok mu? Vicdana çağrı olan duygudaşlık (empati) da mı yok? Taciz veya tecavüze uğrayan kadın eşiniz, çocuğunuz, yakınınız olsa ne yapardınız? Gezi isyanı sırasında, olmayan bir taciz üzerinden ne edebiyatlar yapıldığını biliyoruz. İşte her gün yaşanıyor, nerede o duygudaş dilleriniz? Senaryolara dökülen diller, dokunulan klavye tuşları parti büyüklerince sunulan kurgularda mı hareket edebiliyor? Yaradılanı yaradandan ötürü sevme kültürümüz sadece dilde mi?
Bir yandan büyük bir hızla laik, demokratik cumhuriyetimizin değerlerini yok ederken, bir yandan da ahlaki değerleri, insani değerleri çökertiyor bu ortam. “Cehalet altın çağını yaşıyor”. Sistemin yönetenleri tarafından cehalet körükleniyor.
Kentlerimiz, akarsularımız, ormanlarımız, meralarımız, tarım topraklarımız ve doğal olan, insani olan her şey bu kirlenmeden nasibini alıyor. İşte bu nedenle henüz vicdanını yitirmeyenler olarak koyalım ortaya vicdanımızı, göreceğiz ki hiç de az değiliz.
Biz çook kalabalığız aslında.