Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '10

 
Kategori
Deneme
 

Yağmur

Yağmur
 

yağmur


Yağmur sağanak haline dönüşmeden az öce dışarıya çıkmaya karar vermiştim. Yolun belli belirsiz ölçümlendirilemeyen kısmında ıslanmaya başlamıştı ruhum. Sırılsıklam bir yolculuk olacağı belliydi. Tentenelerin insafsızca dizilişleri yol boyunca yorsa da saçaklardan kurtarmıştı bedenimi. Her yağmur damlası toprağa değdiği anda topraktan gelen koku ruhumu okşamaya yetiyordu. Ne zamandır ruhuma yetmemişti hiçbir doğa olayı. Ne zamandır ruhum bu denli bekler olmamıştı bir anlık hayatı.

Ruhumun esaretinden kurtulmuş olmanın verdiği vurdumduymazlık sağanak ile beraber kendini uçsuz bucaksız bir serinliğin koynuna bırakmıştı.

Şimdi yolculuk daha ıslak ama daha kısa gelmeye başlamıştı. şehrin gazabından kurtulup, savurup bedenimi sonsuzluğuna yol almaya karar vermemin üzerinden henüz an geçmişti, ama korkaklığına sığınmıştım herhangi bir zaman evresinin. İhtiyaç duyduğum anlarda yalnız olduğumu anladığımda, ihtiyaç duyabileceğimi düşünmüş bir tavırla vazgeçtiğimde kalabalık caddelerin anlamsız insan seline bırakıyordum kendimi.

Yorgunluğun verdiği başıboşluk beni banka kadar sürüklemişti. Oturacak yer bulamamanın verdiği üzüntüyle sırtımı panosuna dayamıştım otobüs durağının. Dalıp gitmiştim bankta oturmaktan sıkılan birine. Ansızın irkilip yolun diğer yarısına yol almaya başlıyordu. Yürüyüşüne kıvırcık saçlarını katıyordu her adımında. Ayaklarıyla az önce yağan yağmurun oluşturduğu su birikintilerine hızla çarpıp dağıtıyordu. Salaş giyiminin verdiği rahatlığı her defasında hareketlerine yansıtarak hızlıca devam ediyordu. İçinde belli belirsizlikler vardı, anlamlandırmaya çalışıyordu. Güneş usulca yüzüne çarptığında fark edilmişti gözlerinin güneş karası olduğu. Cevaplar arayarak her sorduğu soruya şimdi, ya hep şimdi olacaksa diye ürktü aniden. Sakinliğine dalıp hayatın en ummadık anında mutlu olmayı beklerken bilinmezliği karmaşıklığına katmış bir yola koyulduğunu fark etmesi uzun sürmemişti. Yağmurun yeniden yağmak istercesine bulutları toplamaya başladığını gördüğünde yorgunluğuna aldırmadan hızla ayaklarını ileri fırlatıyordu. İnsafına sığınacağı binaları gözlediği an anladı, anlamanın verdiği haz her defasında mutlu ediyordu onu, anlamak var olmaktır dercesine yavaşladı. Biliyordu hayat onu bekleyen bir son ise eğer, hayata akmalı. Yağmur damlaları yüzüne usulca dokunduğunda pek önemsemediği, beklide arkasına sığınmaktan haz almadığı makyajı yağmur damlalarına karışıp yerle yeksan oluyordu. Islak saçları tenine yapışıyordu, içi ürperiyordu böyle olunca. Elleriyle yüzüne akan saç tellerini sakince kenara itip, ıslaklığından tat alarak yürüyordu. Şimdi umut besleyebilirdi, yetiştirip sahip olmak için. Islak bedenini alıp sıcak bir şeyler içmek için oturduğunda garson menüyü uzatmadan uzanıp almayı başarmıştı. Garson tüm iyi giyimine yenilgilerini katıp biraz sonra siparişi almaya gelmek üzere uzaklaşıyordu. Menüde en ilginç olanı bulmak hep zor olmuştur, en ilginç her zaman farklı yazılandır düşüncesiyle sipariş vermişti. Islaklığı içini üşütmeye başlamıştı, oysa biliyordu, yalnızlığın verdiği üşüme hissini. Siparişi geldiğinde bardağa tutunuyordu ısınma umuduyla. Umut bu kez umduğu değildi. Dalıp gitmek için arkasına yaslandığında, hafiften çalan müzik eşlik ediyordu düşünmelerine. Muhasebesini tutmalımıydı hayatın, yoksa hesapsız mı yaşamalıydı. İkilemler hep oluşa gelmiştir ve hep kaçmıştır. Ama artık kaçacak yeri kalmamıştı. Yine anlamanın verdiği hazla kalkıp hızlı adımlarla uzaklaşıyordu oturduğu masadan. İlk kez bu kadar kısa bir yol yürüdükçe uzuyordu. Anlamlandıramadığı suskunluklarına kalabalığını sığdırmaya çalışsa da hayatın, gücü yetmez olmuştu. Kapıyı hızla çarpıp içeri girdiğinde, kocaman bir evde yalnızdı yine. Aynaya baktığında gülümsedi, yağmur iyi gelmişti anlaşılan. Saçını kurutmakla başlıyordu ilkin, makyaj malzemelerini lavabonun önünden eliyle tek hamlede silip yere yığıyordu. Şimdi daha huzurluydu. Yeniden dışarıya çıkacakmış gibi giyinip en sevdiği ya da tek sevdiği koltuğa bedenini sığdırıp uzanıyordu. Televizyonu açıp anlamlı anlamsız şeyler izlemek üzse de şimdilik yapabildiği en iyi şey buydu. Artık okuyacak kitaplar yazılmıyordu ya da artık yazılanlar ona anlatmayı beceremiyordu. Kumandaya ilk dokunuşunda yağmurun şiddetle yağmaya devam ettiğini görmesi ilkin üzmemişti ama sel dalgalarının hayatları hedef aldığını gördüğünde, yol kenarında yalnızlığına sığınıp oyun oynayan ve gülümsemeyi dudaklarından ayırmayan küçük kız düştü aklına, göz göze gelmişlerdi, kapılıp gitmişti insafsızlığına sel’in.

Üzüntüsüne yalnızlığını ekleyip balkonun başıboşluğuna çıkıp ağlamayı denedi, bunu ne zamandır yapmadığını anladı ansızın. Ağlayamadı, ilk defa ağlamayı denediği bir zaman evresinde ağlayamadı. Tereddütlerine, bilinemezlikleri ekleyip neresinde duracağını kestirememenin verdiği karmaşıklıklarla haykırdı bunu anca yüreği olan duyardı. Yüreği olanlar duydu. Ruhuna gözyaşlarını serpip huzurlu bir edayla yağmura katıyordu bedenini.

Yağmur damlaları yüzüne vurduğunda ölüm ilk kez bu kadar ıslak gelmişti.

Yağmur bulutları dağıtıyordu. Ve güneş gözlerine vurduğunda, gözleri güneş karasıydı…

 
Toplam blog
: 11
: 420
Kayıt tarihi
: 05.09.09
 
 

Sakarya Üniv işletme yönetimi yüksek lisans mezunuyum. Bankacı olarak çalışmaktayım. Zamanımın bü..