- Kategori
- Psikoloji
Yağmur

S.GÜZEL
Hiç düşünmeden geçen zamanın tereddütlerle yarıştığı dakikalar.
Yasak duygular, gelecek korkular, heyecanlar…
Kim bilir dünya kurulduğundan beri kaç kere yaşandılar.
Çıkmaz sokaklar, adına aşk dediğin çarpıntılar.
Sahi neydi aşk bir yasak meyve mi?
Neydi seni ona bağlayan.
İki çift tatlı kelime mi?
Yoksa gözlerinin sen istemesen de onun gözlerine kenetlenmesi mi?
Hiç tadı yoktu onsuz geçen anların.
Sesi hep kulağında olsun istiyordun.
Fısıldasın yavaşça kulağına, yanağına dokunsun sesinin rüzgârı.
“Sigaramın dumanına sarsam, saklasam seni
Gitme gitme, el olursun sevgilim incitir beni” diyordu.
Giden kendisiydi oysa.
Senden ayrı yavaş yavaş yol alırken, seni de bir başka kola gereğince itiyordu.
Onsuz yapamayacağını bile bile, kendine çeke çeke, uzaklaşmanı istiyordu.
Zaman su gibi akıp giderken her geçen saniye aranızdaki mesafeleri daha da imkânsızlaştırıyordu.
Her telefon konuşmasının ardından bir söz bekliyordun.
“Sensiz olamam” demesini belki de.
O ise her şeyin güzelliği ile kalacağını, yaşananların böyle anlamlı olduğunu savunuyordu.
Sen ise dünyada sadece ikiniz varmış gibi davranıyor, aranıza kimseyi almak istemiyordun.
Tek başınaydın yine, imkânsızlar içinde sevda türküsü mırıldanmaya çalışan bir gurbet yolcusu.
Gönlün hiç dolmayacak gibi bom boştu.
Kendini daha da çıkmaza sokmaya çalışıyor, verdiğin kararların ne kadarı doğru ya da veremediğin kararların ne kadarı yanlış bilmiyordun.
Yol alıyordun ama kendin gitmiyor, biri arkandan itiyordu.
Omzuna dokunan el hayatın ta kendisiydi.
İçindeki ses de bir şey söylemiyor ya da artık aldırmıyordun.
Yağmur dokunsa tenine belki kendine gelecektin.
Fakat semada yağmura dair en ufak bir belirti bile yoktu.
FOTO : S.GÜZEL