- Kategori
- Gündelik Yaşam
Yağmurlu bir günde geçmişi yinelemek...

Yağmurlu ve soğuk bir mart günüydü. Tek izin günümdü mutlaka dışarı çıkmalıyım. Off çok yorgunum, çok fena bir hafta geçirdim. Yine mi siz, nerden çıktınız? Hem siz sadece filmlerde yokmuydunuz? Başımın sağında ufacık bir melek, dışarı çıkıp, biraz oksijen almalısın, hem unuttun mu yolları kapatan karlı günlerde bile dışarılardaydın, ayrıca senin her haftan fena geçiyor. Bunu atlatmanın tek yolu oksijen alıp beyni boşaltıp yenilemen..hadii ama hala duruyor musun. Başımı salladım, git başımdan dercesine.. Şeytancık değil mi bu? off sen de nerden çıktın ‘hava çok soğuk, dışarı çıkma sakın, çek yorganı başına, ya da al eline bol kafeinli acı bir kahve.. ohh sıcacık.
Bütün hafta herkese bir şeyler anlatmaya çalıştın, çok konuştun kilitle kapını. Kimseyle konuşma, kafanı ancak böyle boşaltabilirsin.’ Aaa çekilin gidin başımdan, hem siz gerçek değilsiniz. Çok mu film izler oldum. Nerden çıktı bu hayal mahsulleri. Aman Tanrım bir de akıl veriyorlar bana. Bir süre kaldım yatakta. Yatmadan evvel gökyüzünü, yıldızları, dolunayı izlemek adına perdeleri çektiğim pencereye yağmur damlacıkları vuruyordu. Ben yağmuru çok severim. Annemin kızartma kokuları beynimi uyandırmıştı bile. Büyülenmiş gibi, ruhsuz, hipnoz yapılmış gibi mutfağa doğru yöneldim. Ohh perdeleri de çekmiş. Yağmura karşı muhteşem bir kahvaltı..Günaydın Anneciğim.Güne iyi bir başlangıç.
Ne yapmalıyım bu gün diye hala aklımda sorular var. Gün benim ama nasıl dolduracağımı bilmiyorum. Oysa ki her çalıştığım günü, hafta sonu şunu yapacağım diye enerji ile bitirirdim. sabah kahvesini biraz müzik dinleyerek içtim. Saatler geçiyordu. Her zamanki gibi. Tatil günü biraz torpil yapayım azıcık durayım demeden.
Film izleyeyim bari. Ama kendi arşivimde izlememiş olduğum bir film yoktu. 2. kez izleyeceğim bir film zaten yok. Dışarı çıkmalıyım.
Hava hakikaten soğukmuş. Hatta bu kış ilk defa şapka giydim. Kolay alıştığımız her kötü durum gibi Küresel ısınmanın cazip havasına alışmıştık. Her zaman gittiğim müzik markete gelmiştim. Müzik marketi dediğime bakmayın ufacık bir yerdi. Kültürlü, iyimser, politik bir sahibi vardı. Muhabbete başladık mı günü akşam ederdik. Kemal amca her zamanki yerindeydi ve dergi okuyordu. Girer girmez tepki vermeye başladı. Uzun zaman oldu uğramıyorum. Hayırsızım ben hayırsız:). Ben film ismi vermezdim. Kemal amca çok iyi biliyordu neyi izleyeceğimi. Hemen 1 hafta boyunca izleyeceğim film hazırlardı. Yine çenem düştü ama toparlama vakti, kalkmalıyım.
‘Türk kahvesi müthiş Kemal amca, her şey için çok teşekkür ederim, özlemişim muhabbetini’
‘Hayırsız seni, bu kadar çok çalışma, izin yap kendine de arada gül cemâlini görelim.‘
‘Eyvallah Kemal amcacığım.’
Film izlemek için her şey hazırdı. Ben hazır değildim. Film izlemek istemiyorum. Kendimi kandırmalıyım yiyecek bir şeyler hazırlamalıyım. Hem bir şeyler yemeden izlenir mi film. Nerde benim cipslerim, içeceklerim. Aa En sevdiğim filmdir bu, 2. 3. kez izlenebilecek nâdir filmlerdendir. Canım Kemal amcacığım nerden bulmuş bunu. 1995 yılında çekilmiş, Senaryosunu Adrew Kevin Walker’ın yazmış olduğu Brat Pitt ve Morgan Freeman oynadığı film ‘Seven’. Yedi ölümcül günahı işleyenleri kendi vahşi yöntemleriyle cezalandıran bir seri katil ve peşindeki iki polis. Kurgu muhteşemdi. Keyifle izlenecek en güzel Macera/Polisiye filmlerindendir.
Hala tatmin olmuş değilim. Ben evdeyim ve Gün boş geçiyor diye kaygılanıp odaları bir uğraş bulacağım ihtimaliyle dolaşmaya başladım. Kitap okusam. Ama eski önceden okuduğum bir kitap. Aynı heyecanı duyguyu yaşayabileceğim bir kitap. Açtım eski kitapların olduğu dolabı, bütün eski romanlar, ders kitapları, ders defterleri, haritalar hatta eski günlüklerim bile buradaydı. Aa bunlar ablamın almış olduğu boyalar değil mi?. Kaç yıl olmuştu bunları alalı. Ne kadar güzel kokuyor. Nasıl özlemişim. Daha önceden resimle uğraşırdım. Tabii amatör olarak. Tablolar yapardım. Rengarenk. Çizgi film karakterleri çizer boyardım. Sonra bizim ufaklıklara hediye ederdim. Yeni evimize geçerken boyalamarımı, bitmiş ve hala yapılmakta olan tablolarımı, fırçalarımı, paletimi ve kalemlerimi özenerek bir koliye koymuştum. Ama maalesef taşıyıcı yük arabasında unutmuşlardı. Yıllarca geri getirirler diye bekledim. Taşıyıcı yük arabasını ablam getirmişti ama bir telefon numaraları bile yoktu. Kendini hep suçlu hissetti. Bende onu suçlu bildim. Bir sürü emek vermiştim ve o zamanlar daha 17/18 yaşlarındaydım. Hala düşününce içim acır. Bunları düşünmek istemeyip ablamın kendini affettirmesi için yıllar önce almış olduğu boyaları, tabloları, fırçaları çıkardım. Karar vermiştim deneyecektim. Heyecanlıydım yıllardır elime kalem, fırça almamıştım. Acaba unutmuş muyumdur. Geçtim masaya çektim önce perdeleri, tüm boyaları sıraladım masaya, rengarenkti. Derin bir nefes alıp heyecanla kalem alıp önce çizmeye başladım. Çiziyor, siliyordum. Ne kadar rahattı yanlışını silip tekrar yapmak. Unutmuş muyum bilmiyorum ama ümitsizliğim olmadı hiç. Çok istekliydim. Evet oluyordu. İstediğim çizgileri, hatları yakalamıştım. İşte en zevkli yanı boyalamaya geçmiştim. sanırım her şeye istediğim rengi bir tek resim yaparken verebiliyordum, diye düşündüm. Bu çok zevkli bir şeydi. Boyama bittiğinde inanamıştım. Resim kötümüydü bilmiyorum ama ne kadar kötü olursa olsun bana muhteşem geliyordu. Eee 6 yıl ara vermiştim. Kurumaya bıraktım. Daha sonra vernikleyecektim. Hava kararmıştı. Saate baktığımda günün neredeyse bittiğini fark ettim. Aynı masada yemeğimi yedim. Tablo karşımdaydı. Bakıp bakıp gülmeye başladım. Hala resim yapabiliyorum. Günü eskiden izlemiş olduğum bir filmde, okumuş olduğum bir kitapta aynı heyecanı yakalamak adına bitirecektim. Ama heyecanın en büyüğünü yaşayarak bitirdim.
(Yapmış olduğum tablonun resmini çekip buraya koymak isterdim ama fotoğraf makinemin USP kablosunu kaybettim.)
31.03.2007