- Kategori
- Gündelik Yaşam
Yağmurun elleri

Hep de en hazırlıksız olduğumuz Haziranlarda düşer burnumuzun ucuna o su damlası. En güzel kızıllığında akşamüstünün ve hayatımızın aslında masal kitaplarından çoktan uzaklaştığı saatlerinde yağar o yaz yağmuru, biz onu çoktan unutmuşken. Ve hep de burnumuzun ucuna, illaki burnumuzun ucuna düşer önce. Sanki bizi en hayta zamanlarımıza geri çağırmak ister gibi, sanki yağmur altında yürümenin bedenimizden çok ruhumuzu serinlettiğini beynimize kazımak ister gibi, sanki yağmuru en çok “romantik liseli âşık” dönemimizde sevdiğimizi hatırlatmak ister gibi düşer burnumuza yaz yağmurunun ilk damlası. Ve biz, hiç direnmeden yatay geçiş yaparız ömrümüzün “en ergen” dönemlerine.
* * *
—Ne o elindeki?
—Yapraaaak.
—N’apıcaksın ki onunla?
—İzle bak…
İki elinde birer yaprak, yaprakları saplarından parmak uçlarıyla tutmuş, üstlerinde biriken yağmur sularını izliyordu. Sonra üstteki yaprakta toplanan suları alttakine doğru süzdürmeye başladı. Sırayla bir yapraktan diğerine süzülmesini izledi su damlalarının. Yağmurdan hafif gözlerinde bir pırıltı, dudaklarında bir tebessümle su damlalarının iki yaprak arasında süzülmesini izliyordu. O an dünyada, ellerindeki yapraklardan ve kendinden başka hiç kimse yoktu. Biliyorum.
Gözlerim ellerine kilitlendi. Kırılacak denli hassas ve neredeyse saydam parmaklarının inceliğine, yağmur kokan ellerine dalıp gittim. Yeşil bir yaprak üzerindeki yağmur damlasından daha duru, daha küçük, daha savunmasız, daha kırılgan elleri olabilir mi ismini o sudan almış birinin?
Artık sular bittiğinde o yapraklar üzerinde, süzülemeyen tek bir damla kaldığında, O da durdu birden. Ve nasıl olduysa, yanında olduğumu anımsadı o an. Kısa süreliğine de olsa gittiği dünyasından çıkmış, yanıma gelmişti tekrar. Kafasını kaldırıp gözlerime baktı. Yağmurun bereketini doldurdu içime gülümseyen gözleri. Üzerinde tek damla kalmış olan yaprağı bana uzattı. En sevdiği şarkının nakaratını söyler gibi,
—Bunu al. Senin yüreğine daha çok yakışacak.
* * *
Ömrümüzün “en haziran” özlemine düşer yaz yağmurunun ilk damlaları. Ve hep de burnumuzun ucuna, illaki burnumuzun ucuna düşer önce. Artık yirmili sayılarla ifade edilemediği döneminde ömrümüzün, kirlettiğimiz ruhlarımızı yıkamak istercesine düşer. Ve biz, hiç direnmeden yatay geçiş yaparız ömrümüzün “en ergen” dönemlerine.
Yağmurun fısıltısı, gençliğimizin en yaşlanmış zamanından geri çağırır bizi bebekliğimizin en buluğ vaktine.
Yağmur'un fısıltısı çağırır…
Çekmeceden çıkarılır eski bir defter arasında kurutulmuş yaprak, 'Yağmurun Elleri'nden alınan… Haziran bir şarkıdır artık, damla damla süzülür…
Küçücük bir bakışın çözer beni kolayca
Kenetlenmiş parmaklar gibi sımsıkı kapanmış olsam
Yaprak yaprak açtırırsın
İlk yaz nasıl açtırırsa ilk gülünü
Gizem dolu hünerli bir dokunuşla
Hiç kimsenin, yağmurun bile böyle küçük elleri yoktur
Bütün güllerden derin bir sesi var gözlerinin…