Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Zeynep Öztekin Yıldırım

http://blog.milliyet.com.tr/gecanne

22 Ekim '11

 
Kategori
Çocuklar ve ilkler
 

Yankı'nın kreş günleri

Yankı'nın kreş günleri
 

Yankı tam tamına 23 aylık


Yankı’ya doğduğundan beri  ben bakıyorum, tabii ev işleri için yardımcı biri evde oluyor, genelde haftada üç gün geliyorlar ve çok faydasını görüyorum.  2010 Aralık ayından beri  gelen teyzemiz ben olmadığım zamanlarda Yankı ile ilgileniyor. Dışarıda işim olduğunda, ya da bir toplantıda çeviri yapacaksam ona bırakıyorum. Yankı benim iki- üç saatlik gitmelerime çok küçükten alıştı hiç ağlayıp dövünmedi. Ama ben de giderken her zaman ona uzun uzun nereye gittiğimi, neden gitmem gerektiğini, ne zaman döneceğimi, dönünce birlikte ne yapacağımızı anlattım. Ben döndüğüm anda da daha ayakkabılarımı çıkartmadan kapıda bana “Anne atta,” diyerek bana  sözümü hatırlattı. Tabii sözler yerine getirildi. Çocuğa verilen sözlerin tutulmasının önemini bu süreçte anladım. Tutamayacağım sözleri de hiç vermedim.

2011 yazında tüm akrabalar yazlıkta, teyzemiz de tatilde olduğundan, oğlumla üç ay yalnız bir dönem geçirdik. Bir de üstüne Temmuz ayında bir roman çevirisi çıkınca ne yapsam diye kara kara düşünmeye başladım. Yankı bana hiç eziyeti olmayan bir çocuk ama herkesin ballandıra ballandıra anlattığı öğlen iki- üç saat uyumaları yok. Doğduğundan beri yok ! Öğle uykusuna yatırmak zaten ayrı bir uğraş ve enerji gerektiriyor. Durum böyle olunca da benim konsantre olup, günde düzenli üç-dört saat çalışmam imkansız görünüyordu. Bunun üzerine aklıma kreşe vermek geldi.  Kıyamadığımdan ilk başta, haftada üç yarım gün vereyim diye düşündüm. İlk iki gün, ben kreşte müdür hanımın odasında bekledim. Kameralarla ne yaptığını seyrettik. İlk günler hiç yeme – içme olayına da girmedik. Sadece gitti ve oynadı, aşağı inince beni bulduğuna da sevindi. Öğretmenlerin söylediği bu yaşta (20 aylık) çocuklar yarım saatte bir annelerini arıyorlarmış. Onu görüp tekrar oyuna dönüyorlarmış.  Ama Yankıyla öyle bir şey yaşamadık. Sonra sabah kahvaltısı, öğlen yemeği şeklinde bir sistemle haftada üç gün gitmeye başladı. İkinci gün oranın sadece oyun oynanan bir yer olmadığını anladığından ben onu bıraktığım anda kapıda ağlamaya başladı. İşte o an en zoru oldu. Hemen alıp eve götürmek istedim. Fakat öğretmenler nazik bir dille bu vedalaşma olayını dramatize etmemem gerektiğini , el sallayıp gülerek ayrılmam gerektiğini söylediler. Tabii ben biraz uzaklaşıp, arabanın içinde yarım saat bekleyip, kreşe telefon edip, iyi olduğunu duyunca eve dönüyordum. Neyse böyle böyle, kreş günlerini beşe çıkarttık. Yankı orada öğretmenlerine, personele, ortama alıştı. Evde her ne kadar yemeğini kendi yese de orada yemek yemeği reddetmiş. Biraz kilo verdi. Sonra toparladık. Ama tüm aktivitelere katıldı, konuşması hızlandı. Normalde çocukların kreşe alışma süresi üç aymış. Bizimki maşallah ikinci ayda oğlunu (oyuncak koyunu) kucağına alıp koştur koştur gidiyordu. Kreşten dönünce de yorgunluktan bitap düşmüş bir şekilde iki saat uyuyordu. Ben de ne yapacağımı şaşırıyordum, gazetelere mi saldırayım, bir arkadaşımı mı arayayım, kitap mı okuyum, yemek mi yapayım, çalışayım mı, aman Allahım ne kadar çok zamanım kalıyordu.

   Yazın hava çok sıcak olduğu için akşam beşe kadar bir yere çıkamıyorduk ve Yankı evde çok sıkılıyordu ama kreşte  oranın gölgelikli bahçesinde kum havuzunda oynadı, su savaşı yaptı, salıncakta sallandı, seramik boyadı, yeni danslar öğrendi. Bu yaş çocuk için en ideal bakım yeri ev ve anne kucağı orası kesin ama çalışmak zorunda olan anneler ve hiç yardım alamayanlar için düzgün bir kreş de kötü bir seçenek değil.  Biz “Oran Küçük Şeyler Çocuk Akademisi”nden çok memnun kaldık ve herkese de tavsiye ederiz.

Ankara, 22 Ekim 2011

 
Toplam blog
: 12
: 556
Kayıt tarihi
: 10.03.11
 
 

Yirmi yıllık mütercim-tercümanım, şimdilerde öğretmenliği deneyimliyorum. Boş zamanlarımda yazmay..