- Kategori
- Deneme
Yapılmayan vapur yolculuğu

O sabah erkenden uyandı. Yola çıkmaya kararlıydı. Çantasını hazırladı. Bir eşofman, bir çift çorap, diş fırçası, çamaşır. Fakat takılarını bir türlü seçemiyordu. Sırayla hepsini taktı çıkardı, taktı çıkardı. En son gene her gün taktığı kolyesini taktı boynuna. Küpelerde karar belliydi; annesinden kalma akik taşlı üzüm küpeler.
Bir odadan öbür odaya koşuyor, her odada unuttuğu bir şeyler oluyordu. Aklında ki şeyi ararken bir önceki unuttuğunu buluyordu. Cüzdan, kitap, anahtar, kalem, çakmak, not defteri, ruj, göz kalemi…’ of amma çok dağılmışım’ diye düşündü.
Bu kadar çok heyecanlanması normal miydi? Normaldi. Günlerdir hayal ettiği, gönlünün akıp gittiği adamla vapur yolculuğu yapacaktı. Evet evet normaldi bu kadar heyecan.
Vapurda , güvertede el ele oturacaklar, belki sigara içeceklerdi. Rüzgar kadının saçlarını savuracak, adam denizin ve kadının saçlarının kokusunu ta derinlerde duyacaktı. Karşı kıyılara bakıp birlikte olmanın tadını çıkaracaklardı. Kadın belki başını adamın göğsüne koyup, öylece dinleyecekti adamın kalp atışlarının albatros çığlığını. Belki denizin yüzünde uçuşan martılara simit atıp, hangi martı yakalarsa ‘aferin ona’ diyecekti kadın. Belki göz göze gelecekler ve kadın en yumuşak sesiyle biraz da utangaçlıkla ‘seni seviyorum’ diyecekti. Bütün hayali buydu kadının, sadece bu… Denizin üstünde sevgiliyle el ele olmak.
Adam, kadını otobüs firmasının ofisinde karşıladı. Yıllardır tanışıyormuş gibi kucaklaştılar. Halbuki bir ay olmuştu daha mektuplaşmaya başlayalı. Fotoğraflardan tanıyorlardı birbirlerini. Göz göze gelerek gülümsediler. Yürüdüler, yürüdüler… Konuştular konuştular… Adımlar ve sözler kendiliğinden akıyordu. Galata kulesine doğru yürürlerken akşamın alacakaranlığı güne düşmüştü.
Adam aniden durdu; kadını birdenbire öptü. Kadın sokakta olmanın tedirginliğini, öpüşmenin sevinciyle uzaklaştırdı. Gülümsedi. Neşelendiler uçarcasına yürümeye devam ettiler. Deniz kıyılarına doğru. Eve geldiklerinde ikisi de alışmıştı birbirine. Daha rahat davranabiliyorlardı. O gece kadın adamın göğsünde uyudu mutlu, adam kadının göğsünde uyudu mutlu… (hayır ikisi de uyuyamadı)
Sabah uyandıklarında adam’’sana haksızlık ediyorum galiba’’dedi ve sustu. Kadın sormadı ‘neden ’diye. Türlü şaklabanlıklar yaptı, ş arkı söyledi, aptalca fıkralar anlattı. Ama adam konuşmuyordu. Fotoğrafında ki hüzünlü surat yüzündeydi adamın ve kısa cümlelerle konuşuyordu. Saatler geçti. Kadın hala vapur yolculuğunu hayal ediyordu. Adamın canlanıp ‘’hadi gidiyoruz’’demesini bekliyordu. Bir türlü gelmedi bu ‘’hadi gidiyoruz’’sözü. Kadın bekledi…Bekledi…Kendide söyleyemedi.
Kar yağmıyordu ama oda ayaza kesmişti. Televizyonda haber spikeri İstanbul’un soğuk hava dalgasının etkisinde kalacağını ve tüm yolların kapanacağını söylüyordu. Gitmek için fırsat yakalamıştı kadın. Burada kalamam . Gitmem lazım deyip çantasını hazırladı. Heyecansız, sakin. Üstünü değişti, saçını topladı. Adam ‘gitme ’diyemedi. Diyemezdi de.. Kapıdan çıkmadan öpüştüler, ilk öpüşmenin tadı vardı…
Otobüse binip el salladığında, ağlıyordu kadın. Olmayan sevgiliyle yapılamazdı vapur yolculuğu…
(Aşk çiftleşme arzusunda’’sonsuz sayıda kadına uzanabilecek bir tutku’’duyurmaz kendini. Uykuyu paylaşma arzusunda duyurur.Tek bir kadınla sınırlı olan bir arzu.) Varolmanın dayanılmaz hafifliği Milan Kundera
Leyla 2006