- Kategori
- Kültür - Sanat
Yaratıcılık başa bela mı?

Yaratıcı insanları, sanatçıları daha zor ve karmaşık süreçler beklemektedir.
Parasının ardından ağlayanlarla yaratıcı iş, proje, marka ve benzer faaliyetlerde bulunmanın zorlukları.
Bir işin, projenin yaratıcı, buluşçu ve tasarım prensiplerine uygun olarak çözülmesi modernlik yaklaşımıdır. Yaratıcılığın en büyük problemi binlerce yıl boyunca maddiyat, para olmuştur. Sanatçı ve yaratıcı kendisini bu nedenle sürekli bir ikna ediş sürecinde görmüştür. Bu süreç sanatçıyı sınırlandıran ama aynı zamanda da geliştiren ikili yanı vardır.
İnsanın ana ihtiyaçlarından görünmeyen sanat, estetik ve yaratıcılık aslında toplumsal akışın en önemli bağlamıdır. Yaratıcılık hayatı kolaylaştırma araçlarında buluşlar gerçekleştirir, sanat ve estetik yaşamı değerli kılacak sembollere imza atar. Sanatçı, kendini ifade edebileceği ortamı, yaşamını devam ettirebileceği maddi koşulları sağlayarak oluşturabilir.
Batı kültüründe zengin aileler sanat ürünlerinin tüketicisi olarak veya doğrudan destekle sanatçının yaşamasını sağlayarak sanat ve estetiğin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Batıda özellikle dinsel kuruluşlar da sanat tüketicisi durumundadırlar. Her ibadet yeri sanatçı için yıllarca sürebilecek iş ve yaşam alanı olmuştur.
Ülkemizde ise sanat ve sanatçı hiçbir zaman doğru bağlama oturamamıştır. Kökenlerimizde göçebe kültür sabit mekanlarda yaşamadığı için mekanlar geçicilik nedeniyle dönüşüme uğrayamamıştır. Yerleşik düzene geçildiğinde de savaş ve diğer tehlikeler mekanların her an terk edilebilir özellik kazandırmış bu nedenle de yaşanabilir olmak yeterli olmuştur.
Bu dönemlerde taşınabilir semboller, takılar önem kazanmış evlilik ve birleşmelerde takı en önemli değişim ve zenginlik unsuru haline gelmiştir. Takı ve semboller duygu ve yaratıcılığın aktarıldığı güzelliklere dönüşmüştür.
Geçici yerleşme duygusu günümüze kadar uzanan izler bırakmıştır. Bu izler evlerde ve yaşanan yerlerde öncelikle eşyaların önem kazanmasını ve zenginlik göstergesi olmasını sağlamıştır. Zenginlik, değerli maden, taş, takı ve para olarak yaşanan yerlerde gizli bölmeler dahil saklama araçları, gerektiği durumlarda da zenginlik gösteren ürünlere dönüşmüşlerdir.
Günümüzde de sanat ve estetik ürünleri ile mekan arasında ilişki kurmakta bu nedenlerle güçlük çekilmektedir. Gelecek kaygısı nedeniyle varlık saklanmakta, biriktirilmekte ve yaşantıya aktarılamamaktadır.
Sanatçı faaliyetini ve ürün oluşturma sürecini yaşamıyla ilişkilendirmesi gerektiğinde ürünlerini kullanabileceği alanlar, mekanlar bulmak durumundadır. İbadethaneler sanat ürünü yerine kalfalık düzeyinde işlere, süslemelere açık olduğu için sanatçı için buralarda yaşam alanı oluşmamaktadır.
Zengin ailelerin önemli bir kısmı da sanat ürünü tüketicisi değildir. Tüm bunların sonucunda sanatçı, ürününü sunabileceği alan bulmakta zorlanmakta, yaşamak ve sanat uygulayıcısı olmak için gereksiz tavizler vermek zorunda kalmaktadır.
Bu durum, sanat ürünü ve sürecinin bağımsızlığına ve özgünlüğüne gölge düşürmektedir. Sanatçı, göze alacağı zorluklar nedeniyle başka alanlara kaymaya ve görüş, düşünce ve platformunu kaybetmeye başlamaktadır.
Günümüz için pratik düşünceler oluşturmak oldukça zordur. Yaşamsal konularda oluşan zorluklar yaratıcı için bir çok anlamda çemberin daralmasına, işbirliği yapmaz ve teslim olmaz ise ayakta durması imkansız hale gelmektedir.
Yaratıcı insanları, sanatçıları daha zor ve karmaşık süreçler beklemektedir. Kişisel çemberini zorlayacak duruş ve gerekliliklerden uzak durarak bu sorun bir nebze de olsa aşılabilir. Yapılan işe, ürüne ve sürecin tümüne odaklanarak kabul edilebilir kimlik, ürün oluşturana kadar zorlayıcı girişimlerden ve insanlardan uzak durulabilir.
Bir sanatçı, kimliğini ve güvenini korumak için enerji ve proje sömürücüsü insanlardan uzak durarak gereksiz zaman kaybetmeyebilir. Bu insanların da hangi tip ve kimliklerle ortaya çıktığı gözlem, sezgi ve tecrübe ile öğrenilebilir.