- Kategori
- Gündelik Yaşam
KamCa “Modern Yaşam Alanları” "Açık Topluluk Yaşantı Deneyim" grup çalışmaları Sapanca’da...
Her uzun yolculuk benim için bir yol hikayesi anlamına gelir.
KamCa “Modern Yaşam Alanları” "Açık Topluluk Yaşantı Deneyim" grubu ile birlikte yaptığımız Sapanca* gezisi ve çalışmalar Gürsel’le birlikte Ankara’dan Şule tarafından planlanmıştı. Cumartesi günü Gürsel arabası ile beni Üsküdar motor iskelesinden aldığında Haluk Berkmen ve Sabri ile birlikte arabada “mahşerin dört atlısı” oluşmuştu bile.
Sabah saatlerinin serin güzelliği içinde arabamız TEM’den Ankara yönüne yola çıktığında tahminlerdeki olumsuz beklentilerin aksine havanın güzelliği hepimizin keyfini yerine getirdi. Gürsel gişelere ulaşmadan direksiyonu Sabri’ye teslim edip kendisi arka tarafa benim yanıma oturdu.
Yaklaşık iki saat sürecek yolculuk süresince erkek sohbeti atmosferi daha da eğlenceli hale getirdi. “Mahşerin dört atlısı” esprisi Sabri tarafından evli dört erkeğin bir günlük izinli özgürlüklerinin bir tesciliydi. İzmit Körfez çıkışında kamyon şoförlerinin durduğu bir yerde mola vererek bir çay içmek istedik. Körfezi yukarıdan gören dinlenme tesisi ve lokanta her yanı derin felsefi yazılardan oluşan tabelalar arasından körfezin güzel manzarasına bakıyordu. Daha önceki deneyimlerimin aksine bu tür yerlere yakışmayan bulanık ve içimi nispeten kötü çaylarımızı bitirmeden kalktık.
Lokantanın yemeklerin olduğu bölümün üzerinde yazan büyükçe yazıda “sağlığınız için mutfağımızı denetleyin” yazısı dikkat çekiciydi. Mutfak dahil olmak üzere lokantanın geneli bu yazıyı oraya asan sahibinin temizlik anlayış bağlamı kadar temizdi ancak. Kendisine güven veren temizlik ve güven bizde maalesef geçerli not alamamıştı.
Tesisin körfeze bakan kısmında yeşili tıraşlayarak yapışık nizam oluşturulan siteyi hepimiz kınadık, üzüldük. İşlevselliğe kurban giden bu siteyi yapan saha bozguncuları yaşanacak alanlara yaşanamayacak evler, siteler kurmakta ne kadar usta olduklarını bir kez daha göstermişlerdi.
Yola çıkarken Gürsel aynı saatlerde bir diğer arabada Sapanca’ya doğru yol alan Arzu ve Müberra’yı arayarak nereden olduklarını öğrenmek istedi. Ulaşamayınca da biraz ileride McDonalds ta olduklarını düşünerek yola çıktık. McDonalds’ta arabalarını göremeyince Sapanca girişine kadar devam etme kararı vererek yola devam ettik.
TEM yolunun iki yanında uçsuz bucaksız dağlar ve tepelerde, yeşilin turuncuya ve açık kahveye çalan renkleri ile donanmış olağanüstü sonbahar örtüsü, sanki doğa tarafından büyük bir palete sıralanmış renkler gibi görünüyordu.
Her uzun yolculuk benim için bir yol hikayesi anlamına gelir. Her mevsim değişen renkler içindeki doğa, bir de yağmura denk gelirseniz seyrine doyum olmayan manzarası yanında çok temiz bir havayı da size cömertçe sunar.
Sapanca sapağından dönüşümüzde diğer arabadan gelen telefonla onların düşüncemizin aksine arkamızda olduklarını öğrendiğimizde sapaktaki karayollarının önünde beklemeye karar verdik. Beklerken fark ettiğimiz bir ayrıntı rüzgarın artmasıydı. Kapıları kapatarak oturmak zorunda kaldık.
Arzu ve Müberra’nın gelmesiyle biz önde onlar arkada Sapanca’ya daha doğrusu ağırlıklı olarak Kafkasya’dan gelenler tarafından oluşturulan Kırkpınar kasabasına doğru yola çıktık. Samanlı dağlarının eteğinde kurulu olan Kırkpınar Kasabası Sapanca gölünün güneyinde Sapanca ilçesinin batısında yer aldığını öğrendik. Kalacağımız Sakarya Üniversitesi sosyal tesisleri Kırkpınar’da göle biraz mesafede 1999 depremi sonrası yabancı destekli yardımlarla kurularak üniversitenin uygulama oteline devredilmiş sosyal bir tesisti.
TEM’den çıktıktan sonra yanılarak saptığımız Sapanca istikametinden geriye İzmit’e doğru döndüğümüz anda bu bölgenin karmaşık yerleşim yapısı içerisinde adresi aramaya koyulduk. Bir kaç kez sorarak göl kıyısına ulaştığımızda sıra sıra restaurantların önünden geçerek demiryoluna paralel uzanan yine dar ve bakımsız yolları kullanarak Kırkpınar’a ulaştık. Zengin bitki örtüsü, ıhlamur, gürgen, kestane, defne kayın ve çam ağaçları arasında kıvrılan yollarda birkaç kez yön kaybederek kalacağımız yere ulaştık.
Dikkatimi çeken en önemli şey Kırkpınar gibi düz bir ovada ulaşımın bu kadar karmaşık ve zor hale getirilmesiydi. Göl kıyısı ve yollar doğanın kendilerine verdiği güzelliklerin dışında üzerine hiçbir şey koyulmadan öylesine bırakılmışlardı. Her şey anlık işlevsel ve ihtiyaca göre düzenlenmiş, doğanın verdikleri karmaşık hale getirilmiş, özel bir düzenleme yok, düzensizlik her yere hakim. İşletmeler o bölgeye katkı yapmak, sahilleri temiz tutmak yerine ihtiyaç dışı malzeme depolarına dönüştürmüş.
SÜ Sosyal tesislerine girdiğimizde saat yaklaşık olarak yarıma gelmek üzereydi. Yerlerimize yerleşmeden Arzu ve Müberra ile kucaklaştık. Sosyal tesisler, genişçe bir alana kurulmuş üç katlı sarı devlet binaları görünümündeydi. Bahçesi nispeten bakımlı ve düzenli, görünüm olarak ise vasattı. (Bunu deprem sonrasının yapılanması olarak düşünürsek bölgeye kazandırılmış bir tesis olarak düşünebilirdik).
Odalarımız belirleyip arabadan eşyalarımızı alarak yukarı çıktık. Yeni yapılmış bir binaya yakışmayan bir karanlık giriş ve mimari binayı daha kullanılmadan eski sınıfına sokmuş bile. İkinci kattaki odamıza çıkarak iki oda, önünde minik bir salon, dört yataktan oluşan odamıza Gürsel, Sabri ve ben yerleştik. Haluk Berkmen bir başka odaya tek kişi olarak yerleşti.
Bir sonraki yazı.. Atölyeler başlıyor..
Not: Geziyle ilgili fotoğraf ve videoya aşağıdaki adresten ulaşabilirsiniz.
http://picasaweb.google.com.tr/s.Empati/Sapanca_kamCa_KasM2008
* Evliya Çelebi Seyahatnamesi ve Tarihçi Hoca Saadeddin Efendi’ nin Kayıtlarında Sapanca ve Çevresi 1640 yılında Erzurum seyahatine giderken kasabadan geçen Evliye Çelebi, kasaba hakkında şu bilgileri vermektedir. ‘’Bir zamanlar İzmitli bir ihtiyar buradaki orman ve çalıları temizleyerek saban yürüttüğünden ‘Sabancı Koca’ adı ile bir köy kurulur. Sonra zaman geçtikçe mamur bir hale gelerek Kanuni Sultan Süleyman zamanında kasaba olmuştur.’’