- Kategori
- Gündelik Yaşam
E-günlükte "kasimon", "kanali", "kasü"
Bilgisayarlar çıkmadan "sanal", "sanal alem" kelimeleri pek kullanılmazdı. Ancak ne var ki, biz çoğu zaman sanal alemde yaşıyor, yaşatılıyor muşuz haberimiz yokmuş. Ressamların öldükten sonra tablolarının değer kazanması ve çok yüksek fiyatlara satılması gibi ölmüş kişilere vatandaşlık vermek, onlar hakkında yorumlar yapmak gibi adetlerimiz var. Bunlara ben uluslararası sanal gelenekler diyorum. Her ülke, gecikmiş hamleler ile toplumu oyalamakta ve bu hamleleri, çok önemli, çok insani, çok toplumsal meseleler olarak göstermeye çalışmakta. Hayrola! Çok mu gündemsiz kaldınız, size göre zamanı mı geldi? Hepsi sanal...
Merhaba e-günlüğüm; Birine vatandaşlık veriliyor ama, o kişinin bundan haberi yok, birinden, devlet kademesinde "özür dileniyor" o kişi ortada yok. Birisine ödül veriliyor, ama ödülü alması olası değil... Nazım Hikmet (1901-1963) Yaşarken aklınız neredeydi, onca zulmü neden yaptınız, hayatını zehir ettiğinizi anladınız da, günah mı çıkarıyorsunuz? Yoksa Avrupa Birliğine yağcılık olsun diye yasa mı çıkarıyorsunuz? İşine yaramayacak ama, bir de diplomatik pasaport çıkarın ki, kemikleri bütün dünyayı dolaşsın. Büyük insan'a haram ettiğiniz kazançta gözünüz mü kaldı. Siz değilmiydiniz onu, sizden farklı düşündüğü için hapislerde süründüren, sürgünlere gönderen? Farklı bir zihniyet miydi? Şimdi, eserlerinden para kazanmayı düşünen kesimler mi var? Elbette. İşin içinde rant olmasa aklınıza bile gelmez Nazım Hikmet ve onun gibiler... Hadi, bütün eserlerini "düşünce özgürlüğü" adına, yayınlayın ve doldurun raflara...
Değerli e-günlüğüm; bu havalar da bir türlü soğumadı gitti. (yoksa ben alıştım da üşümemeye mi başladım) Her gece bahçede otururken "bu gece üşürüm herhalde" diyorum ama üşümüyorum. Manyak mıyım neyim. Yanıma gelen herkes beş dakika oturup "üşüdüm, dondum" diye içeri kaçıyor, ben de tık yok...
Sabah kargaların çenesi düşmüştü gene, bağıra çağıra iş yerine getirdiler beni. Linda'da şaşırdı, havalara bakıp duruyor du. İşler bu gün çok durgun. Zaten uzun zamandır abone yapamıyorum, kafamın tası atmış vaziyette. Bir de böyle oturunca canım sıkılıyor, bunalıma giriyorum. (bunalım mı, o ne?)
Aferin şu İsrail'e Hamasın kalesine girmiş bak! Ne yetenekli askerleri ve ordusu var. Be faşistler, o kadar savunmasız bir ülke'ye kim olsa girer. Amerika'da aynısını Irak'da yapmıştı. Karşınızda tek güç siviller, onlar da silahsız. Çocukları öldürerek ilerleyin. Kaybeden siz olacaksınız. Tarihe baktığımda, "kazandığı" söylenen devletlerin hiç biri kazanamamış. Bir süre sonra hepsi, yendiklerini söyledikleri ülkelerden beter olmuş. Tıpkı bizim şimdi Osmanlı İmparatorluğu ile kendimizi teselli etmemiz gibi. Hep Tarih de Osmanlı İmparatorluğunun, Roma İmparatorluğunun kazandığı savaşlardan, zaferlerden söz edilir. Hani, neredeler? Kırıntıları bile yok ortada. Amerika ve İsrail'de öyle olacak. Zaman içersinde işgal ettikleri ülkelerden daha kötü duruma düşecekler... Ondan sonra okullarda "bir zamanlar dünya'ya hakim oldukları" konusu okutulacak...
E-günlüğüm; Havalardan mıdır, nedir, felaket bir trafik var. Yine çok zaman kaybediyorum.
Bu günler de herkes, siyaset konuşur oldu nedense. Seneler önce de böyle olmuş ve ardından kriz patlak vermişti. İnsanlar verdikleri oyları sorgular oldular. Bi rpişmanlıktır gidiyor. Her gittiğim yer de siyaset ve ekonomi sohbeti var. Aniden ne kadar kültürlü olduk böyle... Liglere ara mı verdiler ne oldu. Hiç ummadığım kişiler hükümetin izlediği siyaset ve ekonomiyi eleştirir oldular. Üstelik çoğu bu hükümete oy verenler. Yazıktır, oy verdiklerine ve yaptıklarına çok pişmanlar ama, "tövbe" deyince hükümet gitmiyor ki... Parti seçmeyi, işledikleri günahlara benzetiyorlar. Değil kardeşim değil. Bu başka bir şey. "tövbe" deyince geçmiyor, yok olmuyor...
E-günlüğüm; anlamışsındır, bu gün yine durgunluktan istifade edip esnafları dolaşıyorum. Bol bol laflıyor, Türkiye'nin halini konuşuyor ve çareler bulup, her zaman ki gibi kurtarmaya çalışıyoruz. Ben en çok sokak köpeklerine üzülüyorum. Zavallılar kenar, kuytu köşeler de büzülüp titriyorlar. Hiç sesleri çıkmıyor, aç kaldıkları için çalıp çırpmıyorlar, en yoksul ve zavallı hallerinde bile, hükümetin yardımlarını kabul etmiyorlar. Şu evlerine, bahçelerine köpek alan hayvan severler(!) bu hayvanları alsalar ya! yok ille marka olacak. Öyle de sadık ve sevecenler ki. Bir ses geldi kulağıma "sen niye alman kurdu besliyorsun?" diye. Canım e-günlüğüm ben o hayvanı 3 nesildir besliyorum. Bundan seneler önce anneannesini almıştım. 45 günlüktü. Ne sokağa attım, ne oyun oynadım, ne de bıraktım. Onlar yüzünden bir sürü kadın beni terketti. Hiç bir zaman da şikayet etmedim. Üstelik sokak köpeği beslediğim zamanlar da oldu. Şimdi üçüncü nesil yavruyu büyütüyorum. Ömrüm yeterse ki yetmez, dördüncü nesili de büyütürüm... (amma savunmaya geçtim yahu)
Bu gün boğazlarım ağrımaya başladı e-günlüğüm. Ben de bu yüzden gün için de "Kasimon" içtim. Kasimon: Sıcak suya, iki tatlı kaşığı sirke koyup, yarım limon sıkıyorsun ve üzerine karabiber serpiştirip içiyorsun.
Akşam da "Kanali" yapıp içeceğim. Sen bilmezsin tabi bunları. Kanali: bildiğimiz sıcak nane, limonun, karabiber serpilerek içilen hali. Bir de "Kasü" var ama, (sıcak sütün karabiber serpilerek içilen hali) o daha ilerlemiş hastalıklar için kullanılıyor.
Değerli e-günlüğüm; şimdi gitme zamanı. Geçen günün aksine canım gitmek istemiyor. Yazmak istiyor, ancak gitmeliyim, gitmelisin. Yarın yazışırız. Hoşçakal
Biliyor musun: Ülkemiz de İlk ve orta öğrenim öğrencilerinin, %86'ı sigara, %46'sı hap kullanıyor muş, Polis içenleri de, satanları da biliyor muş... Çydd araştırma sonuçlarından biri. (buna gelişmekte olan ülke diyorlar galiba)
Çirkin söz: "Kadın kısmına güven olmaz..." Anonim
Güzel söz: "Kendimden başka kimseye kötülük etmeden yaşamak istiyorum..." Tolstoy