Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yarım kalan bir kültür devrimi

Demir Perde Ülkeleri kaç kişi tarafından hatırlanıyor bilemiyorum. Ancak, popüler olarak Berlin Duvarı’nın yıkılması, S.S.C.B. nin dağılması ve dünyada kominizm bitti ifadeleri en yaygın olarak kullanılan ve bilinen oldu. Hala da “dünyada kominizimmi kaldı ki savunuyorlar” gibi gerçek dışı bir savunmanın altına sığınan o kadar çok kişi var ki.

Toplumsal olayları analiz ederken gerçekten tarafsız ve ön yargısız olarak başlayıp bilimsel olarak sonuçlarına ulaşmak gerekiyor. Maalesef insanların önüne konulanlar siyasi güç gruplarının kendi bakış açıları ile ve kendi haklılıklarını savunacak destekleyecek yönde açıklamalar ile devam eder. Bilimsellikten uzaktır ve öyle olmak zorundadır. Çünkü ideolojik bilgi ile bilimsel bilginin ayrıldığı temel nokta da burasıdır.

Düşünceleriniz bir başkası tarafından ne kadar çürütülürse çürütülsün siz her zaman haklı olduğunuzu ispatlayacak (kendinize göre) bir yol bulursunuz. Kabul etmez edemezsiniz. Bu biraz da insanın doğasından kaynaklanan bir sorundur. Çünkü inançlar temel taşlardır. Zedelenmesine izin verilmez. Bu inanç ne olursa olsun değişmez bu. İster taraftarı olduğunuz bir futbol takımı olsun, ister mensubu olduğunuz siyasi parti, isterse kutsal inançlarınız. Bunların hepsi sizin için doğru ve vazgeçilmez olduğu için zedelenmesine izin vermezsiniz.

Bu kadar yuvarlak laftan sonra daha anlaşılır daha ayakları yere basan laflar etmeye başlayalım.

İnsanlar bilmedikleri şeylerin özlemini duymazlar ve kendilerinde olmadığı için de mutsuzluğa kapılmazlar. Ancak ve ancak bilirlerse yani varlığından haberdar olurlarsa ona özlem duyarlar. İşte kapitalizmin de dayanak noktası budur. İyi bir reklam kampanyası ile Eskimolara buzdolabı bile satabilirsiniz, yeterki ihtiyaçları olduğuna inandırın. Burada asıl olan konu hedef kitleyi belirleyip bu kitlenin sosyoljik ve psikolojik çözümlemesinin iyi bir analizden geçirilmesidir. O toplumun tarihsel gelişim süreçleri de önemlidir.

Sümerbank ürünlerini hatırlarmısınız bilmem? Benim aklımda kalan kısmı ise senelerce kullanabileceğiniz ürünler olduğudur. Görsel olarak çok şirin şeyler değillerdi ama verdiğiniz paranın hakkını alıyordunuz hem de fazlası ile.

1980 li yılların ortalarında bir arkadaşımda fotoğraf makinası görmüştüm. Çok fazla büyük olmayan ama biraz ağırca bir makinaydı. Hani pek albenisi yoktu. Öğrencilik hatıralarının oluşumuna katkıda bulunmak için bir makara film aldık, 36 pozluk. Habire fotoğraf çekiyoruz ama film bitmek bilmiyor. Boşa çekip durduğumuzu, arkadaşımızın bizi çekiyorum diyerek kandırdığını düşünerek sorgulamaya başladık. Meğer makine her bir film karesini ikiye bölerek kullanıyormuş. Yani 36 yerine 72 poz görüntü almış oluyorsunuz. Geçmiş zaman markasını pek hatırlayamıyorum ama S.S.C.B. yapımı bir makine olduğunu hatırlıyorum. Zaten bu kadar kaba saba bir makinayı da ancak onlar yapar, başka kim yapabilirdi ki? Özür dilerim bir de Sümerbank var yapardı o zamanlar.

Bize dediler ki vakti zamanında “yerli malı, yurdun malı, herkes onu kullanmalı”. Günümüzde bu biraz değişti şimdi “yurdumuzda üretilen ürünleri kullanalım” şekline büründü.

Toplu iğnesini dahi üretemeyen genç bir devlet ve tarümar olmuş bir ulus halk ne yapabilirdi ki. Halkın %97 si okuma yazma dahi bilmiyor. Ülke coğrafyası geniş ama nüfusun büyük bir kısmı arka arkaya yapılan savaşlarla kırılmış. Daha doğrusu eli iş tutan erkeklerin bir çoğu savaşta ölmüşler. Geride çocuk yaşta erkekler, yaşlı erkekler, genç kızlar ve yaşlı kadınlarla birlikte bir miktar genç erkek nüfus kalmıştı. O güne kadar alışılagelmiş bir üretiici nüfus yok ortada. Bu gerçek Anadolu’nun gerçeğiydi. İstanbul ve İzmir gibi o günün büyük şehirlerinde ise durum biraz daha farklıydı:

Yok olacağını anlayan ama eski şaşalaı günleri nedeniyle burnundan kıl aldırmayan devletin kaçırdığı sanayi devrimini yakalayabileceğini düşünerek asrileşmek adı ile Almanya, Fransa gibi ülkelerdeki sadece sosyal yaşamı örnek alarak yaşamaya çalışan yarı cahil bir insan gürühu. Burdakilerin ellerinde bulunan imkanlar ile diğerlerinin ki karşılaştırılamayacak ölçüde. Yaygın deyimi ile “biri giderken aya diğerleri yaya”.

İşte, ülkemizdeki birbirinden çok farklı bu iki grup sonuç olarak bir devletin altında yaşayacaklardı. Devletin başkanı Mustafa Kemal ise bir zamanlar yapılan hatarın farkında ve bunun düzeltilebilmesi için çırpınıyor. Yıllarca edinmiş olduğu bilgi birikimini güncel yaşama aktarmaya çalışıyor. Bir yandan ülkede sanayi hamleleri yaparak ekonomik geliri dengelemeye çalışıyor bir yandan da gelişen ekonomiye kalifye eleman yetiştirilmesi gerekliliğini biliyordu. Bu nedenle kadınların da üretime katılması gerekiyordu ama bu çok da kolay bir iş değildi. Tüm vatandaşların okur yazar hale gelmesi ve öğrenim görmesi gerekiyordu. Hatta öğrenim ile birlikte eğitim verilmesi gerekiyordu. Bunun sağlanabilmesi için ardı arkasıya bir dizi cumhuriyet devrimi yapıldı. Kökten bir değişiklik yaşanacaktı.

Ancak, yapılan bu köklü değişikliği ülke nüfusunun farklı kültürel katmanlarının tepkileri çok farklı oldu. Bazıları çok kolay benimserken bazıları bunları benimsemekte çok büyük zorluklar yaşadı kimi ise hiç benimsemedi ve karşı çıktı. Bu değişimin hızlı olması gerekiyordu bu nedenle de ülkenin en ücra köşelerine kadar eğitmenler gönderildi ve eğitim mekanları inşa edildi.

1938 yılında Mustafa Kemal’in vefatına kadar bu büyük bir ivme devam etti. Ondan sonra gelenler bu kararlılığı gösteremediler ve ekonomik değişim tüm hızı ile devam ederken kültürel değişimin hızı yavaşladı. Aydınlanma dönemi ne yazık ki sekteye uğradı. Kültürel değişimi ve ekonomik değişimlerin getirileri ülkenin en ücra köşelerinde yaşıyan insanlar tarafından yaşanamayınca bir taraf sürekli değişti ama diğer tarafta yaşayanlar sürekli oldukları yerde saymaya başladılar.

Bu yaşananlar S.S.C.B. de yaşanan Ekim Devrimi ile taban tabana örtüşmektedir. Özetle, henüz feodaliteyi yaşamakta olan bir toplum ile kapitalizmin ağırlığını yaşayan bir toplum aynı devrimlere farklı tepkiler verdi. Feodalite ile yaşayanlar kapitalizmin albenisi karşısında ona bir özlem duyacaklar. Çünkü kapitalizm her imkanı kullanarak onların gözlerine sokacaklar kendi elde etmiş olduklarını. Onları özendirecekler ki daha çok kazanabilsinler. Daha çok sömürebilsinler.

Kağıt üzerinde vaya düşüncelerde yapıldığı söylenen kültürel devrim ne yazık ki gerçekte başarıya ulaşamadığı için hep bir özlem olacak kapitalizmin süslü üretimlerine. Bu özlem birileri tarafından körüklenip kullanıldıkça da tamamlanamayan devrim geriye dönerek karşı devrim yaşanacak.

İşte bu nedenledir ki ulusal gelirden herkes kadar hakkını alamamış insanlar (ki bilerek bu durumda tutulurlar) maruz bırakıldıkları yarı cehalet ile devrim karşıtı olurlar.

İşte bu nedenledir ki A.B.D. kapitalizmi S.S.C.B. nin hem kültürel hem de ekonomik devrimini geriye çevirmiştir. Ülkenin batısında ağır kapitalizm altında ezilmiş ve kurtulmak isteyen halkın yapmış olduğu devrim ülkenin öteki köşesindeki herşeyden habersiz durumda yaşayan insanları kültürel olarak geliştirmeden yaşaması gereken ve yaşayacakları sonunda doğal olarak gelecekleri yere acele ile getirilmeye çalışılınca A.B.D. nin de kaşımaları ile zoraki bir arada duran bu iki toplumu birbirinden ayırdı.

Bizim ülkemizde yaşananlar bundan farklı mı ki. Senaryo aynı, muhtaç bırak ve yönet.

Aslında, kültürel süreç elbet bir gün tamamlanacaktır. Ne zaman mı, önce fonksiyon sonra görsellik dediğimiz zaman.

 
Toplam blog
: 71
: 606
Kayıt tarihi
: 18.12.08
 
 

1967 Yakacık doğumluyum. H.Ü. Edebiyat Fakültesi'nde 2 yıl öğrenimden sonra İ.Ü. Arkeoloji ve San..