Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

12 Mart '14

 
Kategori
Deneme
 

Yaşam baktığınız pencereden gördüğünüz kadar mı?

Yaşam baktığınız pencereden gördüğünüz kadar mı?
 

Çoğu kez sorgulamayız yaşamı, günlerimiz zamanın hızlı akışında karambole geçer. Yaşantımız, bildiklerimizin son çitinde biçimlenir adeta. Öylesine takılıp kalırız ki kendimize, bizimle aynı olmayanların ayrımına bile varamayız. Bu önemsiz (!) yeteneğimiz, “Resimlerdeki yedi farkı bul.” bulmacasını yaptığımız günlerde kalmıştır sanki.

Bizler için her şey o kadar sıradandır ki, nasıl olsa her gün güneş yeniden doğar ve yeniden akşam olur. Yine sıradan bir günün sonunda yorgun argın evlerimizin yolunu tutmuşken; akıl terazimizde önemli ile önemsizi yanlış tarttığımız da olur, önceliklerimizin sırasını karıştırdığımız da. Çoğu şeyi kendimize göre yorumlayarak yokuşu tırmanırken, adımlarımızı attıkça değişen görüntüleri görmezden gelme alışkanlığımız, işlerimizi bir süre daha ertelememizi kolaylaştırır. Böylece çalışmayı yarına, aramayı yarına, gitmeyi yarına bırakıveririz. Ya sonra? Çalışmasak da olur, aramasak da, gitmesek de… Her zaman, şu anda yapmamız gerekenden daha önemli işlerimiz vardır çünkü. Behçet Necatigil “Sevgilerde” şiirinde, “Sevgileri yarınlara bıraktınız. Çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarınız sizi yanlış tanıdı. Bitmeyen işler yüzünden. (Siz böyle olsun istemezdiniz)…” derken, o da memnun değil gibidir sanki bu gidişattan.

Sürüp giden ertelemeler bir süre sonra, düşüncelerimizin dar odalarına hapseder bizleri. Bu odalar kasvetlidir, sınırlayıcıdır; aynı zamanda saklayandır tüm gizleri ve birikimleri. İnsan çoğu kez yol bulamaz, büzüşüp kalır kuytu köşelerine. Bazen karanlıkta toplu iğne başı kadar bir ışık hüzmesine gözü takılıp, peşinden gitmek istese de; çaresizliğidir gördüğü. O anda bütün sınırlarını kaldırsa, setleri yıksa, umutsuzluğun kıyısından tekrar ilişiverse hayata ve görmek istediği ölçüde kocaman bir pencere açabilse kendisine…

Aslına bakarsanız, bir binanın kaçıncı katında bulunduğumuz ile de ilgilidir gördüğümüz manzara. Penceremizin önündeki ağacın dalları kurumuş, yaprakları sararmış diye “Bütün ağaçlar böyledir.” diyebilir miyiz? Ya da evimizin balkonundan başımızı iyice uzattığımızda ancak görülebilen denizde ufka bakıp, onu sınır saymakla, kendimizi uçsuz maviliklere açmak yerine dört duvarın soğuk güvenine tutsak etmiş olmaz mıyız?

1900’lerin başında yaşayan bir çok sıradan insan da, günümüzde bile zorlandığımız bu türden iç hesaplaşmalara kendi gözlem çerçevesinden bakmaya koşullanmışken, Dahi Fizikçi Einstein, Görelilik Teorisi’ ni ortaya koymaya hazırlanıyordu. (Görelilik: Birbirine göre hareketli olan sistemlerin birinden diğerine bakıldığında; ölçülen uzunluklar,zamanın ilerleyişi ve madde miktarı, özgün değerlerinden farklı ölçülür.) Kuşkusuz, Görelilik Teorisi fizik biliminde çok şeyi değiştirdi. Teorinin, insanların bakış açısını da  değiştirebilme gücü olabilseydi, bunca haksızlık, bunca acı varlığını sürdüremezdi. Kişisel perspektifimizin sınırlarını genişletebilmesi mümkün olabilseydi; diğerlerine, beden ölçümüz kadar elbise biçmez, dar kalıplara sığıştırıp, onları kendi gerçeğimizde yok saymazdık elbette.

“Başkalarının iskarpinleri ile yürümeden, ayak sesleri hakkında asla karar verme.” İlk okuduğumdan beri belleğimde yer etmiş bu söz dizisi, çoğunlukla başka başka yaşamları, nasıl da öznel yargıladığımızı incelikle anımsatır bana. Bazen anlatılanlarla, bazense görebildiğimiz kadarıyla resmederiz olayları ve insanları. Biraz da kendimizden birşeyler serpiştiriveririz. Hazır şablonları kullanmak, anlamaya ve tanımaya çalışmaktan daha kolay gelir bizlere. Bir bilim insanı olmadığımızdan görelilikmiş, gözlemmiş, gözlemciymiş pek de umrumuzda değildir. İşin doğrusu; empati kurabilmek için ya da başka zihinlerin bahçesine teklifsiz girmemek için, bilimle uğraşmanın bir gerekliliği de yoktur. Bilimin yasaları yaşamın ilkeleriyle oldukça uyumludur, yorumlayabilene ne mutlu. Bu uyumu yakalayanlar, bulundukları yerin durağan olmadığını, hayata baktıkları pencereyi, farklı gözlemcilerin de başka açılardan gözlemleme ihtimali olduğunu bilirler.

 

 
Toplam blog
: 35
: 330
Kayıt tarihi
: 27.02.14
 
 

“Hikayeler hep aynı hikaye” diyorsan ve değiştirmek istiyorsan… 1969 yılında Ayvalık'ta doğdu..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara