Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '15

 
Kategori
Deneme
 

Yaşam bir çemberdir. Bunun üzerinde ne kadar düşünürsen o kadar anlam bulacaksın

Yaşam bir çemberdir. Bunun üzerinde ne kadar düşünürsen o kadar anlam bulacaksın
 

Yaşam bir çemberdir, dünya yuvarlaktır. İnsan geleceğine doğru düz bir hatta ilerlemez. Yaşam döngüsünün, yaşam çemberinin içinde ilerler. Çember daireseldir. Yaşam daireseldir. Bu daire hayatın kendisidir. Yolun kendisidir. İnsanın ve tüm diğer yaşamın yolunun...
 
' Güney değil midir yaşamın kaynağı... Oradan gelmez mi çiçeklenen dal? Ve yaşamının gün batımına doğru yol alan insan oradan gelmekte değil midir? Ardından beyaz saçların bulunduğu kuzeye doğru yaklaşmayacak mıdır? Daha sonra eğer hala yaşıyorsa ışığın ve anlayışın kaynağı olan doğuya varmayacak mıdır? Ve yine dönmeyecek midir başladığı yere; ikinci çocukluğuna... hani yaşamını tüm yaşama bağışladığı ve bir zamanlar topraktan gelen bedenini toprağa geri verdiği o yere! Bunun üzerinde ne kadar düşünürsen o kadar anlam bulacaksın.'
 
Kara Geyik
 
Geldiğimiz yere geri döneriz. Ne kadar uzağa da gitsek içimizdeki o yerdeyiz. Doğar, büyür, çiçeklenir, gelişiriz. Güneş, tepe noktasına vardığında günün ortasıdır. Güneş aya terk eder yerini, ay güneşe. Herşey bu döngüdeki yerini alır ne eksik ne fazla. Çember her varlıkta, her oluşta devrededir. Onun olmadığı bir yer yoktur. 
 
İnsana düşen bunu anlamaktır; yaşam bir çemberdir ve insan bu çemberde tüm varoluşla birliktedir. Tüm yaşam orada insanla birlikte heyetteki yerindedir. Hayvan ilişkileri, bitki ilişkileri, taşların ve ruhların ilişkileri hepsi o heyette öz saygınlığı ve varoluşsal görkemiyle durmaktadır. 
 
'Yaşam çemberi şifa çemberidir. Şifa çemberi tüm yaşamı temsil eder. Çember yaşam dansının mandalasıdır; birbiri ile karşılıklı bağıntı halinde bulunan her şeyin bitmek bilmez döngüsüdür. Farkındalığa odaklayıcı yanıyla tüm canlılarla bağlantıda olmayı sağlar.'* Yerli insanlar bunu biliyorlardı. Şifa çemberi oluşturuyor, orada toplanıyor ve tüm canlıların orada o çemberde olduğunun bilinciyle şifa çağırıyorlar ve o şifayı tüm yaşamı iyileştirmek için kullanıyorlardı. 
 
Şifa çemberde, çemberi bilmekte. Gerçek inanç ve ibadet o çembere saygıda kusur etmemekte. Çünkü bütün evren zaten bir mabettir. Her şey her an kutsallık içindedir, insan ile doğa arasında uyumsuzluk yaratacak derecede bir insani müdahale olmadığı sürece... Buna göre, tüm yaşayan varlıkların arasındaki denge mühim ve çok değerli. Denge bozulduğunda tüm canlılık arasındaki denge de bozulur. Bozulan denge şifalanmadığı sürece herşey bozulmaya devam eder. Birdeki herşey, herşeydeki bir diğerini etkiler. Bu etki, süreci ve yaşamı belirler. Hiç bir varlık bu etkileşimden kaçamaz. Kaçacak bir yer yoktur.
 
'Bir insan eğer içindeki yaşam uyumsuz ve düzensiz bir haldeyse tüm yaşam ile bağlantıya geçemez. Şifa çemberinin içimizde ne şekilde var olduğunu kavramamız önemlidir, onu tanıyarak her bir yönüyle yeniden uyumu yakalamayı öğrenmeniz de...'* İnsan bilincinin tüm yaşamı ve yaşamlar arasındaki bağı ve bağlantıyı anlaması gerek. Çünkü bilinçsiz yönler yaşamdaki tüm diğer eylemleri de etkilerler.  Bağlantı, denge ve uyum çemberin ayaklarıdır. Bu yüzden insan tüm yaşamdaki çemberi hissetmezden evvel kendi içindeki çemberi şifalandırmalı, önce o içsel çemberi hissetmeyi becermelidir;
 
İçimizde bir tapınak var. Tapınağa ayaklarımız temiz, gönlümüz temiz girelim. Tapınaktaki herşeyi bildiğimizi zannetmeyelim. Kendimizi ne kadar bilebiliriz! Daha çok yolumuz var. Tapınağa içinde taşıdığı özsel kalitelere duyduğumuz huşu ile girelim. 
 
Tapınağın içinde büyük yuvarlak bir alan var. Bir çember. Çemberin etrafında oturanlar bizim içsel heyetimizin üyelerini temsil etmekteler. Onlar belki de hiç önemsemediğimiz kendimizle ilgili yönlerimiz olabilirler. Oradalar. Çocuk halimiz, yetişkinliğimiz, her şeye 'hayır' diyen yanımız, savaşçı yanımız, bilge yanımız, ağırbaşlı yanımız, hasta yanımız, endişeli ve kontrolcü yanımız, zayıf yanımız ve başka başka yanlarımız... Onların farkında olmak önemlidir. Zaman içinde onların her biri ile iyi ilişkilerde bulunmak, birbirimizi anlamak, yumakları çözmek, uyumu sağlamak gerekir. Tek bir tanesini dahi içimizdeki çemberin dışında tutmamaya özen göstermeliyiz. Aralarından bize kızgın olan olabilir. İhmal ettiğimiz bir yönümüz olabilir. Yeterince uzun zaman bunun üzerinde çalıştığımızda yaşamımızdak eylemlerle ilgili ortak bir karara varabiliriz. Sebep ve sonuçlarıyla kendimizi, eylemlerimizi ve eylemsizliğimizi tanıyabiliriz. Neyi neden yaptığımız karşısında bir anlayış geliştirebiliriz.
 
İnsanın kendi hakkında anlayış geliştirmesi hayatidir. Hayat yalnız bizim değil, tüm yaşamın hayatı karşılıklı bir akış halinde. İçerde bir tıkanıklık dışarda başka bir tıkanıklığı yaratıyor. İnsan vücudundaki damarlar gibi, bizler bütün yaşamın vücudundaki damarlardan başka neyiz? Bütünü yaratan her bir parça değerlidir. Ve bu değer eşittir. Var olan herşey bir diğerine yoldaştır. Başka başka hayatlar birbirine bağlı. Bu muazzam bir anlayış. Bunu anlamanın hayati olduğunu düşünüyorum. İnsan olmanın burada başladığını, bunun ilk basamak olduğunu düşünüyorum. 
 
Duygunun üstünde akıl, aklın üstünde doğa yasaları olduğunu, doğa yasalarının evrensel yasaları, evrensel yasaların çemberin yasaları olduğunu idrak etmeliyiz. Doğa yasaları karşısında bir kenarda durabilmek gerektiğini anlamalıyız. Doğa yasalarının insanın kendi koyduğu yasalardan üstün olduğunu anlamalıyız. Ve en sonunda insanın bu düzenin koruyucusu olduğunu da anlamalıyız. Bu manada insan kendi içindeki düzenin de koruyucusudur! İnsanın kendini kendinden korumasının tek yolu budur. Herşey karşısında yüksek bir anlayış geliştirmek, parçaları birleştirmek zorundayız.
 
Yaşamın anlamı bizim anlayışımızın üstündedir. Ona yaklaşabilmek için çabalamak saygıdeğer olsa da herşeyi anlamanın olası olmadığını, evrenin işleyişine ve doğadaki kusursuz dengeye zarar verecek eylemlerden kaçınmanın insanın en baştaki işi olduğunu anlamamız yeterli. Herşeyi anlayabileceğimiz yanılgısı kibrin bir şeklidir. İnsan yapabileceklerini yapmalı, yapamayacaklarını ve yapmaması gerekenleri idrak etmeli ve bu düzenin önüne geçmemeli. İşte belki bundan sonra büyük yaşam çemberini anlayabilecek bir algı açıklığına gelmemiz olası olabilir. Yeryüzü tapınağındaki şifa çemberine odaklanalım bu kez; 
 
'Tüm yaşamın üyeleri yeryüzü topluluğunun temsilcileridir. Kutsal mekanı belirleyici olma görevini üstlenmiş olan taşlar, yeryüzü topluluğunun üyelerini temsil ederler. Taşların çemberinde dört kapı vardır. Her biri pusulanın bir yönünü işaret eder; kuzey, güney, doğu, batı... Çemberin orta yerinde bulunan daha büyükçe bir taş herşeyin merkezi olan Ruh'u temsil eder. Yönlerden her biri belli bir arketipi simgeler. Ve çoğu zaman o arketipin insan yaşamına ne şekilde yansıdığını gözler önüne seren bir odak konumundadır;
 
Güney, yaşamın başlangıcıdır. Çocukluk ve baharın geri gelişi, herşeyin yeşerme zamanıdır. Bu evrede umut hüküm sürer ve yaşam tüm canlılığıyla her yere hakimdir. Bu yenilenme ve yeniden doğma zamanında insan kendisine yaşamsal destek veren başkalarıyla temas halindedir yani alıcı konumundadır.  
 
Batı, ergenlik çağıdır. İnsan bu evrede çocukluktan geçip kendi ruhundaki şeytanlarla mücadele etmeye başlar. İşte bu zamanda içerdeki savaşçı uyanır ve kendi içinde olup bitenleri keşfe çıkar; kim olduğunu ve neden varolduğunu araştırır. Bu zamanda insan karanlıklara dalar, dengesini ve gücünü bulur. Kendine özgü kimliğini ararken kendi yaşamının sebebini ve anlamını arar. Bu zamanda insanlar önesiz olanı bırakma mücadelesine girerler. Bu yıkıcı süreç genellikle acı vericidir. İçimizdeki savaşçı bu zamanda uyanarak sorunları çözmek üzere yardımımıza gelir. Sonuçta insan bu evrede kişisel güce, dengeye ve gerektiği zamanlarda bir savaşçı olma becerisine kavuşur ve korku duymaksızın karanlıklara girebilir.
 
Bundan sonra kuzeye dönülür. Kuzey orta yaşın zamanı, mevcut durumun sürdürülme zamanıdır. Bu zamanda insan omuzlarında yaşlıları kucağında çocukları taşır. Orta yaşın insanları insanlık dünyası için gereken işleri üstlenenlerdir. Onlar için başkalarının bakımını üstlenmenin ve verici olmanın zamanıdır. İşte bu olgunluğun zamanıdır.
 
Daha sonra sıra doğuya gelir. Doğu aydınlanmanın ve yaşlılığın zamanıdır. Artık bu evrede insan için bilgelik günlük hayatın bir parçasıdır. Gençlik yıllarına ait olan herşeyden vazgeçilmiş, bilgeliğin gençlere aktarılması derdine düşülmüştür. Bu zamanda insanın spiritüel dünya ile ilişkisi derinleşir ve dünyadan göçmek üzere hazırlığını yapmaya başlar. Tüm bunlar yaşamın her safhasında hep yeniden beliren kalıplardır.'*
 
İnsan geleceğine doğru düz bir hatta ilerlemez. Yaşam döngüsünün, yaşam çemberinin içinde ilerler. Çember daireseldir. Yaşam daireseldir. Bu daire hayatın kendisidir. Yolun kendisidir. İnsanın ve tüm diğer yaşamın yolunun...
 
*Yeryüzü ile Konuşma Sanatı, Stephen Harrod Buhner, Okuyan Us Yayınları
 
 
 
Toplam blog
: 118
: 631
Kayıt tarihi
: 07.10.13
 
 

İnsanın kendinden bahsetmesi meselesi benim için zor konuların başında gelir. Bu anlamda söyleneb..