Tükenmişlik sendromu yaşayanlar bilirler: Çalıştığınız alanda öğreneceğiniz ne varsa öğrenmişsinizdir ve kendinizi tekrar eder durursunuz. Döne döne yükselen gri bir toz bulutuna teslim olursunuz. Ağzınızın tadı kaçar, burnunuza kötü kokular gelir, gözlerinizin pırıltısı kaybolur.Tahammül eşiğiniz düşer,sinirli ve keyifsiz olursunuz.
Böyle bir dönemimde “Eğer buna yaşamak denirse, ben çoktan ölmüşüm” dedim ve bu girdabın içinden çıkma kararı aldım.Bir an önce bu girdaptan kurtulmalı ve oksijen almalıydım.Bu konuda kesin kararlıydım.Bir süre sonra kendimi o girdabın dışında buldum.İçimdeki ses iyi bir şey yaptığımı söylüyordu,ancak bir haritam yoktu ve ne yöne gideceğimi bilmiyordum.
Farklı farklı sandalyelere oturdum farklı farklı şapkalar taktım.Hiçbirinin beni yeterince tatmin etmediğini gördüm.Sonra hiç bilmediğim bir okyanusun içinde buldum kendimi.Hep öğrenmek ve araştırmak zorundaydım.Öğrendikçe ne kadar çok bilmediğimi fark ettim.Meğer bu okyanus dünyanın en fırtınalı okyanusuymuş.Cahil cesaretiyle içine girdiğim bu okyanusta hayatta kalmak için debeleniyordum.
O günlerden birinde karşılaştığım bir soruna çözüm ararken bir profesyonel bir yaşam koçu ile tanıştım.Genelde hayalperest bir insan olduğum halde hayallerimi kimseyle paylaşmazdım çünkü ne zaman onları paylaşsam “Ayakların yere bassın!”diyorlardı.O gün,profesyonel yaşam koçu,hayallerimi paylaşmam konusunda beni cesaretlendirdiği gibi bunları nasıl yapabileceğimi de sordu.Bunun benim için anlamı şuydu: Bunlar şimdilik hayaldi,ama gerçekleşebilirdi.
O gün, profesyonel yaşam koçluğunun ne kadar çok işe yaradığını bizzat deneyimledim. Artık bir yol haritam vardı ve çok netleşmiştim.8 ay sonra gerçekleştirmeyi planladığım hayalimi 2 ay içinde gerçekleştirdim. Profesyonel koçluğun bendeki kaldıraç etkisi, gün geçtikçe beni kendine doğru daha fazla çekmeye başladı.Ben de bir profesyonel koç olabilirim dedim ve eğitim alarak bu mesleğe adım attım.
Profesyonel koçluk kariyerimin ilk dönemlerinde bu meslekte tükenmişlik sendromunun asla yaşanmayacağını ,çünkü her zaman, her şeyden, her danışandan bir şey öğrendiğimi fark ettim. Yedi yılı aşkın süredir bu işi yapıyorum. Danışanlarıma sunduğum faydanın dışında bu meslek en çok bana yaradı.Daha renkli hayaller kurmaya başladım.Farklı şapkalarla planlayıp farklı ayakkabılarla uygulamaya çalıştım.
Eskiden bedenen çabuk yorulurdum. Şimdi tükenmek bilmez bir enerjiye sahibim. Anladım ki beni yoran aslında tükenmişlik hissinin yarattığı negatif enerjiymiş. Bugünden geçmişe baktığımda eğer çalıştığım kurumda bir koçluk sistemi olsaydı, ne ben bu sendromu yaşayacaktım, ne de kurum deneyimli bir personelini kaybedecekti. Yedi yıl daha o şekilde sistemde kalsaydım ne olurdum bilmiyorum ancak bugün kendime baktığımda,” eski ben”e göre daha sağlıklı, daha üretken, daha sade,daha yaratıcı,daha enerjik,zamanını ve ilişkilerini daha iyi yöneten ,daha bilinçli ve daha çok kazanan birini görüyorum.Bunlar bana koçluğun bir hediyesi.
Bugün koçluk artık bir meslek olarak kabul edildi. Kişi ya da kurumların en etkili kaldıracı oldu. Hiçbir destek sistemi insanda bu kadar hızlı ve yaşamsal bir etki yaratmıyor. Öğreniyorsunuz yaşam boyu kullanıyorsunuz. Herkesin ve her kurumun koçluk sistemiyle tanışmasını ve yaşamlarına ivme katmasını öneririm.
Koçluk sihir gibi, içine girdiği her sistemi önce ağırlıklarından kurtarıyor sonra hızlandırıyor ve hedefe ulaştırıyor. Birini seviyorsanız ona Yaşam Koçluğu hediye edin. Birine yardımcı olmak istiyorsanız ona bir koç tutun ve başarılarını erken kutlamaya hazırlıklı olun. Gözlerinize inanamayacaksınız.
Hatice Yıldıran
MBA,Profesyonel Koç,Koçluk Eğitmeni
www.iddanismanlik.net