Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

18 Haziran '14

 
Kategori
Deneme
 

Yaşamı ertelemek

Yaşamı ertelemek
 

Yine bir sonbahar başlamıştır. Parşömen bir kağıt ardından gelir gibi puslu ışıklarıyla güneş, ırak sıcaklığı ile bir eski dost yakınlığında sırtınızı öylesine ısıtmaktadır.Yaz ikindilerinin bildik yerlerden, bildik iğde çiçeği kokuları taşıyan ılık akşamüzeri esintileri yerini hanidir serin kuzeyli esintilere  bırakmıştır. Kırılan kalın bir camın turkuaz hareli keskinliği bir yerlerinize ince bir kesik atmış, inceden bir hüznü kanatmaktadır.
   Nedendir bilinmez, sonbahar sizi hep çocukluk günlerinize alıp götürmektedir. Hala aralık pencerelerden belli belirsiz sokağa taşan bildik ev içi akşam hazırlıklarının çatal,kaşık,tabak ve bardak gürültülerinin hüzünlü bir genç kadının belli belirsiz sesine eşlik ederek; bir bildik, bir eski Nihavent ince fasıl hüznüyle sokağa yansıdığı günlere… Hep ertelenen bir yaşamın tortulu  kıyılarında durmuş ileri yaşlarda şimdilerde gerilere bakarken, çocukluğunuz takılmaktadır bir ucundan aklınıza. Ruh dünyanızın üç çocuğu ile genç yaşında dul kamış genç bir annenin acılı gözlerindeki derinliğe, ya da dudaklarının kenarlarında uçuverecekmiş gibi ancak bilenlerin anlayabileceği kelebek kanadı titreşimlerindeki hüzün kıvrımlarına ayarlı olduğu günlerdir onlar. Gülmek ırak denizler gibi erişilmezdir size. Bilmeyenlerin somurtkan bir ağırbaşlılık sandığı bu durum, kimilerince yaşından büyük bir olgunluk sanılmakta, hatta iltifat bile görmektedir. Oysa hüzün sizi yaşından önce olgunlaşmak kalıbında elleriyle bir güzel yoğurmaktadır.
Çocukluğunuzun sonbaharları… Hep açılmakta olan okul günlerin  çağrıştırmaktadır.İçiniz sevgiyi alan ama görüntüsünü yansıtmayan, daha doğrusu yansıtmasını beceremeyen tek yönlü bir ayna gibidir. Günler kırmızı, mavi yağlı kağıtlarla kaplanmış yeni defter ve kitapların taze matbaa ve mürekkep kokularında tütmektedir. Evlerin hala güneş alan elverişli köşelerinde yeni kesilmiş erişteler, mis kokulu salçalar, uzaktan ekşimsi kokularını usuldan salıveren tarhanalar kurumaya bırakılmıştır. Son kuşlar göç hazırlığında iken bir hüzün gibi tüllenen akşamlarda artık hiç gelmeyecek olan bir babanın hasreti eski bir vuruk gibi, tarif edemediğiniz bir yerinizi,belli belirsiz acıtmaktadır. Bitişik bahçelerde ateşe oturtulmuş büyük kazanlardan kaynamakta olan taze pekmez kokuları hafiften tütmektedir. Saçılmış renkli cam bilyeler gibi neşeli çocuk sesleri zıplayıp,kah yakınlaşıp, kah uzaklaşır, birbiriyle çarpışıp büyür gibi olur, kah silikleşerek küçülürken uzaktan bakakalmaktasınızdır. Uzaklarda da olsa,küçükten beri bir isyan içinizde baş kaldırmaktadır 
   Dizlerinizde henüz kabuk bağlamış yaraları yeniden kanatmamak için düşmekten korkar gibi hiç deli dolu koşamamış, acılı bir anneye ayıp olur korkusu ile hiç yüksek sesle gülememiş, lambalı eski Aga radyoda neşeli bir şarkı başlamışsa usuldan kalkıp sesini kısmışsınızdır. Bayram sabahları uyanıp yatağınızın altında bir yeni ayakkabı bulduğunuz hiç olmamıştır. En özel günlerde bile sevgiyi ve sevmeyi lavanta kokulu bir eski zaman bohçasında saklamış, ya ayıp olursa çekingenliği ile açmaktan hep çekinmişsinizdir. Acılarınız da, sevinmeleriniz de hiç uluorta olmamıştır.
   Çok nüfuslu bir kalabalık ailenin içerisinde büyüyüp giderken bir ev hasreti de büyüyüp gitmektedir içinizde. Size bakan gözlerde sevgiden çok, ondan daha büyük bir acıma duygusunun varlığını anlık gölgeler gibi geçişlerinde yakalamakta usta olmuşsunuzdur. Daha sonraki yıllarınızda,neşenin ve sevincin küllediği anlarda bile bu durum hep devamedegelmiştir. Belki de bu yüzden bayram sabahlarını, ayrılıkları, töresel uygulamaları hiç sevememişsinizdir. Sevgi ve sevinme gösterimleriniz içinizde ne kadar büyük olsa da, hep yalın, hep kısa ve net kalmıştır. Belki de noksan kim bilir? Başkalarının yanında hep birileri varken en özel günlerinizde bile çoğunlukla hep yalnız olmuşsunuzdur. Acı ve hüzün kişiliğinize çifte su vermiştir vermesine ama , hala acılı çocuk gözleri içinizi bir deniz gibi kabatmakta, gözlerinizi buğulamaktadır.
   Zaman akıp geçmiştir, bir ömür geçmiş, gün dönmüştür. Siz diyememiş olsanız da, gün olmuş size baba denmiştir. Bu sizin için tarifsiz bir mutluluktur. Siyah önlük beyaz yakalı ilk okul günlerinizden bu yana ertelediğiniz bir yaşamı, hep başkaları için yaşamışsınızdır. Hüzün; takılı kalmış aynı yeri tınlayan bir eski taş plak gibi, sesi uzaklaşarak da olsa hala içinizde yankılanmaktadır. Bildik bir eski şarkı gibi…
   Çocukluğunuzun son baharlarından bu yana çok zaman geçmiş, bir yaprak daha düşmüştür. Siz, içlenmek san’atında usta, ama yaşamda hala çıraksınızdır. Bu,epeyce yaklaşmış olmanıza rağmen anlatamıyor olmanızdan bellidir. Aklınızın bir yerinde takılı kalmış olan B.Necatigil’in dizelerindeki gibi…
 
 
Sevgileri yarına bıraktınız
Çekingen,tutuk,saygılı
Bütün yakınlarınız                              
Sizi yanlış tanıdı
     
Akın Yazıcı
                                                                                                   
 
 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara