Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '11

 
Kategori
Deneme
 

Yaşlanıyor muyum?

Yaşlanıyor muyum?
 

Elimizde değil ki!


Her yaşın ayrı bir güzelliği var derler ya hani, hiç sevmiyorum bu sözü. Hani yaşanmışlıklar, her çizgimi seviyorum tesellileri. Ama yine de kendinle barışık olma halidir bu bana göre. Aslında her geçen gün geçip gidiyor ve giden günler bir daha asla geri gelmiyor. Ne yaparsan yap kaçış yok yaş almaktan.

Aslında genç düşünürsen genç kalıyor, yaşlanmıyor ama yaş alıyorsun. Çünkü yaşlanmak beyinde başlıyor. Tamam, insanın gönlü, ruhu yaşlanmıyor ama vücuttaki fiziki güçsüzlüğü ne yapsak, nasıl saklasak? Kabul etmekten başka çare yok. İçimdeki çocuk bazen sesleniyor “yavaş” diye ama yine ayağım yer tutmasın diyorum.

Kendimize uygun gördüğümüz bir yaş vardır ve bilinçsizce o yaşta sanırız kendimizi hep. Üstelik o yaştaki gibi düşünmediğimiz ve hislerimiz de o yaşta kalmadığı halde. Bir de kimlik yaşı ilerde ama vücut yaşı 10 sene geride olursa ve bir de ruh yaşı ondan da bir 10 sene geriden gelirse, tutmayın o zaman. Bu yaş almayı göreceli bir kavram olarak ele almak daha doğru gibi geliyor.

Genç yaşta evlenmiş ve erkenden torun sahibi olan 50 yaşındaki bir kadın yaşadığı köyde yaşlı olarak tanımlanırken, şehirde yaşayan geç evlenmiş ya da hiç evlenmemiş 50 yaşında bir kadın orta yaşlı olarak kabul edilir. Çünkü ağır şartlar altında çalışarak ve gelenek ve görenekler içinde yaşayan kadın kendini erkenden yaşlı gibi hissederken, şehirde albenili çevrelerde yaşayan ve genç gibi hissetmekten korkmayan kadın gerek giyimiyle gerekse yaşamıyla hala genç gözükebilir.

Gençlik yılları bir koşturma, bir yaşama telaşıyla nasıl olduğu anlaşılmaksızın, pek çok özlemin yoksunluğu, zaman yetersizliğiyle uçup gidiyor farkında olmadan. Zaman avuçlardan akıp gider gibi, tutulamıyor. Daha sonra yaşlanmaya başladığımızı yavaş yavaş anlamaya başlarız ama gel de bunu içine anlat, bir de üstüne kabul ettir.

Önce yerçekimine yenik düşmeye başladığımızı görürüz. Aynaya baktığımızda yüzümüzde birtakım değişiklikler yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar ki elimiz hep onların üstüne gider. Sanki o sarkmaları yukarı doğru gererek masaj yaparsak ortadan kalkacaklar. E ama ruhun hala genç kız gibi nerden çıktı şimdi bu sarkmalar. Ve gözler kenarındaki bu çizgiler. Onlar çok gülmekten oluşuyor ama, ya da çok mimikli konuşuyoruz ya ondan.

Bir de durmadan arıza çıkarmaya başlayan vücudunuz var. Şurası ağrıyor bugün de buram ağrıdı diye diye geçen günlerde nedenlerini bulmaya çalışmakla geçen doktor ziyaretleri. Aslında eskimiştir artık iskelet, bir yerlerden fire vermeye başlar artık yavaş yavaş.

Psikolojiniz durur mu, o da girer işin içine, “artık yaşlandım, güzel gözükmüyorum” ya da “yaşlanıyor muyum ne” “acaba estetikçiye bir uğrasam mı” “cilt bakımı yaptırmadım ne zamandır, artık düzenli gitmem lazım, şu çizgilerle uğraşmak gerek, nerden çıktı bu lekeler, ama güneşte fazla kaldım ya ondandır” gibi daha bir sürü soru ve cevaplanmamış sorular peş peşe kafanızda dönüp durur.

Kendini yaşlı hisseden ve yaşlı gibi davranan genç yaştaki bireylerin aksine, zamanın akışına karşı koyarcasına “Ben yaşlı değilim, kendimi 18 yaşında hissediyorum” şeklindeki ifadeleri kullanan çok sayıda yaşlı vardır.

Aslında, bir insan kendini yaşlı hissettiğinde ve yaşlı gibi davrandığında da yaşlanmış demektir. Yaşımız ne olursa olsun, insan olarak yaşlanmaya bakışımız, biraz da yaşamaya bakışımızdır. Yaş aldıkça olaylara ve kişilere karşı daha bir olumlu bir bakış açısı geliştiriyoruz. Önemli olan; gün be gün, adım adım yol alınan bu yaşlanma sürecini iyi değerlendirmek. Geçtiğimiz yollarda güçlü ve güzel izler bırakmak.

Zaten şu da var, 50 li yaşlardan itibaren kişiler, sorumluluklardan kurtulmaya başlıyor ve hayatlarındaki stres kaynakları azalıyor. Hayata daha farklı bakmaya başlıyorlar, belki aşkı bile daha farklı hissediyorlar. Değerli bir blog yazarımızın “50 sinden sonra aşk” yazısında olduğu gibi, aşkı bu yaşlarda daha güçlü hissedenimiz de var, diğer yandan 50 sinden sonra aşk yazan kadınları küçümseyen bireyler de var.

Niçin? Yaşlanmak bir bitiş midir, yok oluş mudur yoksa hayata anlamlı bir nokta koyabilmek midir? ...

Duygular köreliyor mu bir yaştan sonra? Hiç de değil…

Ben 50 sinden sonra da aşkı yazmayı çok seviyorum açıkçası, duygularımla barışığım, yaşamayı da çok seviyorum. Her gelen yaş bana yeni başlangıçlar kattı çünkü her gelen yaşı olgunlukla karşıladım. Hayat 50 sinden sonra daha bir anlaşılır oldu bana göre.

Vücudumu da seviyorum her ne kadar bana zorluk çıkartmaya başlasa bile, hoş görüyorum ve kafama takmıyorum pek.

Bu yaşlarda, bundan sonra belki sevdiklerime biraz daha fazla sarılacağım, bazen prensiplerimi de unutacağım. Ama yaşamaktan korkmayacağım.

Şükran Demirtaş 

 
Toplam blog
: 249
: 3042
Kayıt tarihi
: 19.03.11
 
 

Doğup büyüdüğüm şehirde, İstanbul'da yaşıyorum. Emekliyim. Gezmeyi, görmeyi, keşfetmeyi sevdiğim ..