Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '18

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Yaşlılık Dönemi Kurtuldu, Sosyal Robotumuz Var Artık

Yaşlılık Dönemi Kurtuldu, Sosyal Robotumuz Var Artık
 

Bu sabah gördüğüm teknoloji haberi, bulutlu havayı iyice kararttı; ışığı yaktım sabah vakti.

Yaşlı insanlara yalnızlığını unutturacak sosyal robot…

Ne olurdu biri de zaman makinesi bulsa, isteyen 60’lara isteyen canı nereye isterse gidip orada yaşasaydı? Hayır her şey yapılıyor da bu niye düşünülmüyor, art niyet ararım ben bunda!

Ne diyorum ben yahu? Kafa bulandı bir kere, günüm gri geçecek anlaşıldı.

Bir komşumuz vardı eski mahallede; altı çocuklu. Ben küçüktüm yan binaya taşındığımızda, sürekli görüşürdük. Tanıdığım o günlerden en son görüştüğümüz on yıl öncesine kadar, onunla ilgili kafamda yer etmiş tek şey kendisine yaşlılığında hangi çocuğunun bakacağı konusu idi. Sürekli bir endişe, tedirginlik ve kurdukça şiddetli korkuya dönüşen ruh hali vardı.

Altı çocuk…

Şaşırıyordum, çocuk halimle anlamaya çalışıyordum: “Teyze neden bakmasınlar sana, altı tane çocuktan hiçbiri bakmaz mı?”

Ne bileyim ben” derdi, “ya bakmazlarsa” derdi.

Gelinleri kendisini sevsin diye, her maaş aldığında onları hediyelere boğardı. Kızlarını sevdikleriyle değil kendi uygun gördüğü kişilerle evlenmeye zorlamıştı, damadın kendisine uygun olması gerekiyordu, “bakacak” türden.

Ve otuz yıl civarı bir komşuluğumuz oldu, endişesiz anına rastlamadım. Geçen yıl öğrendiğimize göre kızına yakın bir dairede yalnız yaşıyormuş, yaşı epey ilerlemiş olarak.

Şimdi bu sosyal robot mu onu teselli edecek? Bilemiyorum belki duygusal bir yaklaşım benimki, belki de hiç yoktan iyidir; evde bir ses…

Üniversite çağıma geldiğimde aklım biraz daha ermeye başlamıştı tabii. Sorgulama, irdeleme, analiz, tahlil vs. aynı diğer gençler gibi “çok bilen(!)” ergendim. Teyzeme sordum: “Çocukları ilerde sana baksınlar diye mi dünyaya getirdin teyzecim?” diye çıktı ağzımdan.

Bozuldu biraz soruma, neden bozulduğuna anlam verememiştim.

“Yaşlanıp da elden ayaktan düşünce bir evladın olmazsa kim bakacak yavrum?” diye soruyla karşılık verdi. O ergen yaşlarda, çok ilerisine dair çıkarımlar yapmak ya da empati kurmak mümkün değildi. Yine de yaşlandığında baksın diye umarak çocuk sahibi olmayı üzücü bulmuştum, biraz da kızmıştım. Çocuğunla bir tür çıkar ilişkisi kurmak değil miydi bu? Öte yandan o evlat zaten niye bakmasındı? Ah gençlik ah! Ne çok bilirsin sen!

Önceki yazılarıma göz atanların hatırlayacağı gibi, insanın bir tür “yazılımla” yaşayan bir sistem olduğundan bahsetmiştim. Bu yazılımın ilk atalarımızdan itibaren kayıtlarımıza oya gibi işlendiğini ve ancak “farkındalık” yoluyla yazılımımıza hakim olmamızın mümkün olduğunu söylemiştim.

İşte yine “farkındalık…”

Bir gün insanlık, bilinçaltı kayıtlarına anlık müdahalelerle, önceden hazırlanmış paket yazılımların yüklenmesiyle Matrix filmindeki gibi müdahale edebilir mi bilemiyorum. Ama o güne kadar kendi yazılımımızı sadece “farkındalıklı” eylemlerle kendimiz değiştirebilir ya da farkındalığa kapalıysak başkalarının kontrolüne izin vererek beynimizin işlenmesi yoluyla değişimine izin vermiş oluruz.

Komşu teyzemin dilinden düşmeyen ifadeler:

Yaşlanıp elden ayaktan…

Ya şu olursa ya bu olursa…

Neden gençlere “küçük yaşlı” demiyoruz?

Ya da neden ileri yaştakilere “büyük genç” demiyoruz?

Neden ileri yaştakilere sadece “yetişkin” demiyoruz da mutlaka “yaşlı” ibaresi kullanıyoruz?

Ya da neden sadece “insan” olmasıyla ilgilenmiyoruz?

Herkesin diline bu ifadelerin yerleştiği dünyayı düşünün. Bakın şu anda bile kaslarınızda bir kıpırdanma hissettiniz. Çekinmeyin söyleyin:

“Ben gencim! Biraz büyük bir gencim!”

“Ben insanım, kimse bana hangi yaşa gelince çökeceğimi dikte edemez!”

Gülsünler, çatlasınlar, patlasınlar ısrarla söyleyin!

Dünyada kabul görmüş tüm fikirler, davranışlar ve eylemler, ilk ortaya çıkışlarında hep barikatla karşılaşır, normal bu. Bırakın tıksırıncaya kadar alay etsinler, yaşlılığı ölmekle eş tutan zihniyeti yıkmadıkça, “yaş aldıkça yaşamışım yaşamamışım ne fark eder sadece nefes alan et parçasıyım, üstelik de herkese yüküm” demeyi bırakmadıkça, emekli olmanın işten emekli olmak olduğunu, yaşamdan emekli olunmadığını kavramadıkça, evlatlarımızla çıkar ilişkisi kurmaktan vazgeçmedikçe… Çekim yasası işliyor sevgili insanlar; her an, an be an işliyor. Neden kendimizi kendi dilimizle bitiriyoruz? Bırakın canı isteyen çöksün, ille de ısrarla diliyle sonunu hazırlayanlarla inatlaşmayın, kendinize dönün ve farkında olun, onay beklemeyin siz kendinizi onaylayın.

Komşu teyzenin altı çocuğu, gelinleri damatları, torunları ve torunlarının çocukları var. Ve yalnız yaşıyor. Neden dersiniz?

Elbette yaşlılık demek bedenin bir genç insana oranla daha uzun süredir dünya şartlarından etkileniyor olması demek. Daha uzun süredir akılsız başlarımızın dikkatsizliği, umursamazlığıyla yanlış beslenmekten, kötü alışkanlıklardan etkilenerek yıpranıyor demek. Daha uzun süredir yaşlanınca başa gelecek kötü şeylere odaklanılıyor demek. Çünkü zihinler buna ayarlı.

Peki ne yapmalı?

Şu an bu yazıyı okudun mu? Okudun. UYAN!

Ben sana daha ne diyeyim. Yetmişbeş yaşındaki ninenle aynı yaştaki oyuncu kadını yanyana koy. UYAN!

Uyan be uyan!

Daha ne diyeyim.

Ruh yaşlanmaz. Aykırı, sizi aşağıya çeken sözlere kulaklarınızı tıkayın. Hayatınızın tek söz sahibi sizsiniz. Bir adım atarak UYANIN.

Sevgi dolu ve sağlıklı geleceğe birlikte uyanalım.

Işık ve sevgiyle kalın.

 

 
Toplam blog
: 51
: 197
Kayıt tarihi
: 15.12.17
 
 

Evrensel enerjiler ve kişisel gelişim. ..