Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Temmuz '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yaz manzarası

Yaz manzarası
 

Güneş tam pansiyon yeryüzüne iniş yapmış, ortalık buram buram güneş kokuyor. Evler, sokaklar, arabalar, mısır tarlaları, asfalt… hele o asfalt ki; titrek sisli halde. Karşıdan biri geliyor olsa, onu Red Kid sanacağım. Ya kediler nasıl güneşe teslim etmiş kendini. Buzdolabından ‘kulak memesi kıvamında hamur yapmak’ için çıkarttığım tereyağı gibi durumları. Bizimki gözlerini yarı yarıya açıyor. Gene de hatırnaz bi kedi canım. Göz kırpıyor, sonra gene başını bırakıveriyor aşağı.

Dışarı çıktım. Mısır tarlalarının yanından denize gideceğim. Ben denize gitmesini değil de, mısır tarlalarının yanından geçmesini seviyorum galiba. Sıcak toprağın yüzüme vurması, mısırların ahenkli hışırtısını, kurumuş otların ayaklarımı çizmesinden zevk alıyorum. Evlerin içine gizlice bakmayı seviyorum. Rüzgârın içeri doğru savurduğu kirlenmeye yüz tutmuş tülün ardından gelen olağanüstü müzik, beni etkiliyor.

Pazar günü olması yüzünden, tenha bi koy bulmak, çölde su bulmak gibi bişey oluyor bizim için. Bu denizin kumsalı yok. Çakılı var. Çakılların üzerine havlumu seriyorum. Elimde “Tutunamayanlar.” Nasıl sevdim bu romanı.. Şimdi anlat deseniz anlatamam. Bi elimde kalem, satırların altını çizmekten helak oluyorum. Bu kadar mı esprili, hüzünlü ve gerçek anlatılır? Anlatılırmış işte. Ayıp olmazsa (Ç)alıntı yapmak istiyorum. En azından koskoca romandan şu kadarcığı kalsın, bu yazıda.

… içimizden biri, bizim cinsten, yumuşakçalardan. Yumuşakçalardan ve aynı zamanda kabuğu en sert olanlardan. Azarlayışlarında bir babacanlık var: hemcinslerine anlayışlı bir hiddet gösteriyor. Bana dün bir saldırdı sormayın: okuduklarımı bir beğenmeyişi vardı, şaşkınlıktan duyargalarım birbirine girdi? O da bir şey mi? Geçen gün, salona yeni aldığım koltuk takımını öyle bir yerin dibine batırdık ki, kabuğuma öyle bir tekme attı ki: kırılacak sandım. Bereket sağlammış. Aman ne güzel. Aman ne heyecan verici. Sizi de kötüledi mi? Herkes, başsümüklüböceğin nutkunu coşkunlukla alkışlarken, "Sümüklüböcek Postası" için yazdığı o enfes makaleyi göklere çıkarırken, o aldı ayağının altına: şöyle ezdi. Aman ne heyecan verici, ne güzel. Öyle bir yerinden tuttu ki, orasından tutulan hiçbir sümüklüböcek kendini kurtaramaz. Aman ne heyecanlı. Hiç aklıma gelmezdi. Aman ne ilginç. Hangisi ilginç? Başsümüklüböceğin makalesi mi, Turgut'un onu tutuşu mu? İkisi de, ikisi de. Ne dedi, ne dedi? Gidip hemen bir kenara yazayım. Sonra unuturum. Hafızamla öyle alay ediyor ki başkası benim yerimde olsa bu kadarına dayanamaz artık. Galiba içinizde en dayanıklısı benim. Sümüklüahmetkayaböcekturgutgillerin böyle bir temsilci çıkarması ne kadar gurur verici değil mi? Canımıza okuyor. Başka sürüngenlere bakıyorum da, onların familyasında Turgut gibisini göremiyorum. Çok talihliyiz. orkestra şefi gibi yüksek bir yere çıkıyor: sen sus, sen konuş diyor. Bana en son, bir kitap verdi; okudum, hiçbirşey anlamadım. Bu akşam sorar muhakkak. Ne yapacağımı bilemiyorum. Dün gece gördüğümüz filmden bahsedecek diye benim de ödüm kopuyor. Rejisör diyor. Hele iki gece önce, gene böyle sinemadan bahsederken, "jenerik" dedi; korkudan yerimden sıçramışım. Aman ne korkunç! Ne zaman öğrenmiş bütün bunları? Bilinmiyor. Bilgisinin, kudretinin sınırlarını çizmek imkansız. Bizlerin yaptığı gibi dar bir açıdan bakmıyormuş meselelere. geniş açı diyor. Mühendis olduğu için geometriyi iyi biliyor tabii. Tabii. Haydi bana müsaade: bu akşam bizde toplanıyoruz. Dilpeynirini çok severmiş: almak için Balıkpazarı'na ineceğim.

Bu kitaplar, romanlar olmasa ne yapardık bilmiyorum. Oturup eli belinde kadınları mı seyrederdik? Bunu da Oğuz Atay’ın satırlarında buldum. Elleri bilekten dönerek belinde kadınlar tanımlaması var. Dönüş yolunda bunu düşündüm. Eli bilekten dönerek duran kadınlar nasıldır? Sanki onlar kendileriyle ve aileleriyle ilgilidirler. Fedakârlardır, ailelerini koruyup kollarlar, müthiş derecede ev işlerini severler. Biraz kıskanç mıdırlar ne? Fakat kesinlikle kavgacı değildirler. Kavgacılıklarını ancak kendilerini ve ailelerini korumak için konuştururlar; tam bi dişi kuş misali.

Elleri direkt belinde olan kadınlar nasıldır, peki? Onu söylememe gerek var mı? Kafadan dalarlar işte. Ben onlardan çekinirim. Sanki onlar bana durup dururken saldıracaklarmış gibi gelir. Ne yapmalı öylesini görünce. Vah vahhh balataları da sıyırmış. Oysa sen ne güzel komşumuzdun, ne oldu da, bu hale düştün? Hangi yaşam koşulları seni bu hale getirdi? Yaşam koşulun iyidi de, yoksa geçmişten gelen genler, sana kötü bi oyun mu oynadı? Allah şifa versin diyim, ne edeyim :) İstanbul’da ise Bakırköy’e bir kiii, İzmir’deysen Manisa yolcuları kalmasın diye bağırırız. :)

Sisli, dumanlı asfalttan, karşıya geçiyorum. Ağaçlar senfoni orkestrası konsere başlamış. Ben geç kaldım. O kadar saat suyun içinde, ellerin buruşana kadar yüzer misin?

Hemen eve gidip, işlerimi hallettikten sonra beleş konsere gidiyorum. Flütte ağustos böceği, yaylılarda kurbağalar iftiharla sunar.

Yaz bitmesin…

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..