Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '15

 
Kategori
Deneme
 

Yazar adayını bekleyen engeller

Yazar olmaya karar verdin veya heves ettin. Her şey burada bitmiyor ey simurg, asıl mücadelen ve savaşın karar vermenle başlıyor. Karar, seni harekete geçiren mekanizmadır, seni eyleme geçiren görüntündür. Karar vermek kendi adına bir şey istemendir. Karar vermen, geleceğini ne üzerine inşa edeceğine dair bir temel atmandır. Bundan dolayı neye karar vermiş olduğun çok önemlidir ey simurg!
 
Bu hayat senin kararlarına saygı duyacak kadar düz bir düzleme sahip değildir. Hayat sürekli kararını sana sorgulatır ve yüreğine sürekli şüphe tohumlarını serper. Gördüğün gibi karar vermek yetmiyor, birde kararını diri tutman, kararının arkasında durman ve en önemlisi her gün kararına olan inancını tazelemen gerekiyor.
 
Kararından sonra, verdiğin kararın yükünün ne kadar ağır olduğunu daha iyi anlayacaksındır. Yükü ağır olan kararın, yüreğe verdiği sükûnetin tadı da daha lezzetli olduğunu da fark edeceksin. Bırak yükün ağır olsun ki alacağın lezzetin de tarifi olmasın. Bırak yükün ağır olsun ki, her önüne çıkan engelli aşarken yaşadığın heyecan bütün bedenini sarsın ve tekrar yeni heyecanlar yaşama sevincin peşinde kendi koşar bulabilesin. Bundan daha güzel bir macera var mı ki.
 
Her güzel olanın önünde engeller Çin Seddi gibi dizildiğini de sana hatırlatmak hayal ortaklığımız adına bana düşüyor ve gelelim önümüze dizilmiş engellere bakalım:
 
I. İlk Engel ‘BEN’
 
Ey simurg, yolun önündeki en büyük engelin kendi olduğunu unutma. Önce kendini aşmalı, kendini kendine engel olmayacak şekilde eğitmeli ve kendini tanımalısın. Senin öndeki Sen engelini kimse kaldıramaz. Ben’in önündeki engeli ancak insanın kendisi kaldırır. Şayet kendine karşı direnirsen, yeni bir hayatın kapılarını aralamak sana zor geliyorsa, yeni bir hayatta adım atmak da zorlanıyorsan, kendinle çelişkili ve amansız bir savaş yaşıyorsan, önce bu meseleyi hal etmen gerekmektedir. Seni tutan zincirleri kırman, parçalaman gerekmektedir. Senin bağlayan zincirleri ancak sen parçalarsın, başkaları değil. Her şey sende başlar sende biter; diğerleri senin için dış sestir, yüreğinin etrafında dönerler ve yüreğinin derinliklerine işlemezler. Bazen sana kısa süreli umut olurlar, bazen kendine olan güvenini pekiştirirler ve durum sadece bundan ibaret kalır. Yüreğine ve aklına ancak ve ancak sen ses geçirebilir, kendine dair gerçekleri sen izah edip, ikna edebilirsin.
 
Yazarlık yolculuğunda en büyük engeli olan Seni kontrol altına alabilirsen, sonraki adımları aşman daha kolay ve hızlı olacaktır. Ancak Ben sorunuyla yola çıkarsan, diğer engellerle beraber birde kendinle uğraşacağını unutma. Hem kendin ile hem de diğer engellerle uğraşmak enerjini daha fazla tüketecektir. En çok Ben senin enerjini emecektir. Enerjin emildikçe, zayıflayacak ve diğer engellere yenilmen kolay olacaktır. Sen güçlü olursan, kendi istediklerin konusunda kendini inandırır ve tartışmaya kapatırsan kendine bir kalkan yapmış olacaksın ve dışarıdan gelen diğer engeller oluşturduğun kalkana takılı kalacaklar ve sen yolu yara almadan, sadece biraz yorularak geçmiş olacaksın.
 
Sana, Ben’in engel şekillerinden bahsetmeyeceğim, çünkü herkesin Ben engelli farklıdır. Tek bir şekil ve tek bir rengi yoktur. Ben, Bukalemun gibidir, tanınması ve anlaşılması zor ve zaman alır. Ben’in düşmanlığını anlamak da zordur. Ondandır ki ilk ve en önemli tehlike Ben’dir.  Unutulmamalı ki dışarıdaki ve uzaktaki düşmanı tanımak kolaydır ve tedbiri zor değildir; ama içerdeki tanınmayan, bilinmeyen ve sana sendenmiş gibi görünen casuslar daha tehlikeli oldukları kadar, onlara karşı tedbir olmak da zordur. Onun içindir ki ilk hedefimiz benliğimizdir. Benliğimizin bize olan tutumunu yolculuğumuzda derin yaralara dönüştürmeden tedavi etmemek önemlidir.
 
Ey simurg unutma ki! Kararsız bir benlik kadar tehlikeli bir şey yoktur.
 
II. Yakınlar: Aile, Akraba
 
Ey yazar adayı! ‘Ben’ kadar sıkıntılı ve sorunlu engellerden biri ailedir. Aile, bizim canımız, parçamızdır. Bize karşılıksız emek ve özveri bulunan, her zaman yanımızda olandır. Gel gör ki ebeveynler çoğu zaman bizi kontrol altına tutmak ve geleceğimize dair kaygılardan dolayı bizi yönlendirme arzusu içinde olurlar. Onlar, her zaman bizim için en iyisini düşünüp, ona göre kararlar alırlar ve bize dikte etmeye çalışırlar. Bizim ne düşündüğümüz ya da bizim kendimizi yaşama istediğimiz onların pek önemsediği bir durum değildir.
 
Çoğu kere kendi yapamadıklarını ve başarısızlıklarını bizim üzerimizden telafi etme derdine düşerler. Onların istediklerinde başarılı olmamız, onların başarılı olduğu manasına gelir. Bizim mutlu ya da sevip sevmediğimizin önemi bilmem kaçıncı planda kalır.
 
Ebeveynler yaşadıkları, acı yaşam tecrübeleri, bizim başımıza kâbus olur. Biz yaşadık, siz yaşamayın mantığı, hayatımızı kilitleyen zindana dönüşür. Ve genelde hayatta ekonomik bakarlar, bizim rahat bir yaşam hazırla dertlerinden daha çok para kazandıran ve risksiz meslekleri önümüze serler. Her şey onlar için ekonomik ve risksiz bir hayat model arayışıdır.
 
Malum ilerde de değineceğiz yazarlık hızlı para kazandıran bir meslek değildir. Çok emek isteyen ama belki hiç para kazandırmayacak bir başka meslek var mıdır, bilemiyorum. Ondan dolayı ebeveynlerin bu kaygılarını anlamak da zor değil. Peki, başka bir meslek ve yazarlık bir arada götürülemez mi? Buna da ilerde değineceğiz. Burada bilmemiz gereken, ebeveynlerin geleceğine dair karar alırken ekonomiyi ve rahat bir mesleği önceledikleridir.
 
Ey simurg! En önemlisi ve acınası durum nedir biliyor musun? Ebeveynlerimiz dahil halkımızın yazarlığı bilmemesi, yazar olgusuna yabancı ve mesafeli duruşudur. Yazarlık, bizim toplumumuzda gereksiz bir alandır. Önemi bilinmez. Okumak kadar, yazmak da saçma bir şey olarak görülür. Haydi, okuma bir nebze kendini kurtardı; ama yazarlık hala yerlerde sürünüyor, değeri bilinmiyor.
 
İşte en büyük tepki bu önemin ve değerin bilinmemesinden dolayı, ebeveynler sana karşı durabilirler. Çünkü bilmedikleri bir mesleğe/alana anti sempatik olmaları doğaldır. Ama acı bir durumdur. Sana oku derler, ama yazar olacağım dediğin de kocaman görünmez bir DUR işaretiyle karşına çıkarlar.
 
Ebeveynler, bireyler kadar çeşitlilik gösterdiklerinden doğrudan net şeyler söylemek zordur. İkinci zorlukla ailenin direnci karşısında, direnmektir. Ailenin sürekli ve istikrarlı olumsuz söylemi karşısında sarsılmamak imkansız gibi bir şeydir. Ama ‘Ben’i güçlendirmişsen, ailenin olumsuzlukları kalkanına çarpar, seni fazla sarsmaz. Yine de doğrudan aileyi karşına almanın zorluklarını bu yola girince anlamışsındır.
 
Özgürlüğünü elde edilinceye kadar okumak, okumak, okuma en güzelidir. Arada denemeler yazmak seni belki fazla yıpratman süreci atlamanı sağlar. Zaten ey simurg, daha yolun başında olduğundan öyle çok yazma eylemi içinde bulunmazsın zaten. Sen daha adaysın, hayat tecrübeni gereksiz ve yersiz olaylarla doldurup, yüreğini yormayasın. Yorulan yüreğin, yola devam ettirilmesi kadar zor şey yoktur.
 
III. Çevre: Dostlar, Arkadaşlar ve Danışılanlar
 
Ey simurg! Görüyorsun değil mi engeller hep yakınlardan çıkıyor ve etrafımızı kuşatıp, nefes almamızı zorlaştırıyor. Dostumuzun ve arkadaşlarımızın önümüze koyduğumuz hedefi anlamaması kadar üzücü bir durum var mıdır? Yazdıklarımızı, okuduklarımızı paylaşamıyorsak dostluğun ne anlamı kalıyor değil mi? Ama Ey simurg, zaten bu yolun yolcusu, taliplisi parmakla sayılmayacak kadar az değil mi? Evet, biz yazarlar seçilmişlerizdir. Nadir bulunanlarız. Sayımızın az olması normal, üzülme.
 
Çevremizdekiler: eğlenmeyi, televizyon seyretmeyi, gezmeyi, futbolu, nargileyi, kaffeleri, uyumayı sever. Bizim ise, okumamız gereken kitaplarımız, dergilerimiz, gazetelerimiz vardır, merak ettiğimiz konular üzerinde araştırma ve düşünme derdimiz vardır. Görüyorsun işte zıt kutuplardayız. Onlar bizi anlamaz, biz onları anlarız ama yaptıklarını basit buluruz. Onlar da bizi suçlar yaptığımızın lüzumsuzluğuna, boş uğraşlar olduğuna inandırmaya çalışırlar. Bizi, okumaktan ve yazmaktan soğutmak adına her yolu denerler. Adeta bilinçli düşmanlarmış gibi hareket etmeleri seni şaşırtmasın, herkes inandığı şeye çağırır etrafında kilerini.
 
Biz düşünce ve hayal âlemlerinde yüzmeye çalışırken, onlar duman altı olmuş kaffelerde dumanla dans ederler. Birbirimizi anlamamamız gayet normal, bunu dert etme. Ortak konuşacak şeyler bulunur, onların okumana ve yazmana olan ilgisizliğin canını sıkmasın, sende dert oluşturmasın. Boş ver sen inandığın şeyin peşinde koşuyorsun, onlar bir şeye inanamamanın getirdiği acıyı unutmak için sağa sola koşuşturuyorlar. Kimin haklı olduğunu zaman çok acı şekilde gösterecektir. Ve inan en az acıyı sen yaşayacaksın. Burada başarılı olup olmak ölçü değildir, önemli olan yapmak isteğin şeyler için mücadele etmiş ve bedel ödemiş olmandır.
 
Yazarlığın ilk döneminde çevreyle savaş ve çatışma içine girmemek en güzel yöntemdir. Onları olduğu gibi kabul edip, diyaloga geçmek gerekir. Olgunlaşma safhasına geldiğinde zaten böyle bir derdinde, sorununda olmayacaktır. Yazarlığın, zayıf olan  ilk döneminde önemli olan az yıpranmak ve enerjiyi boşa harcamamaktır. Yoksa çatışmada kaybeden biz oluruz.
 
Haklısın, okuyorsun ve yazıyorsun; haydi okuduklarını paylaşmasan da sorun yok, ama yazdıklarını paylaşma arzusunun önüne geçemezsin ki yazmak paylaşmanın bir diğer adıdır. Yazdıklarının güzel mi değil mi, olmuş olmamış gibi görüş alacak birilerini arama hakkın vardır. Çevreni zorlarsın, belki önüne gelenine yazdıklarını okutursun sabırsız bir heyecanla karşıdakinden gelecek cümlelere kilitlenirsin. İstersin ki herkes olumlu, güzel şeyler söylesin başka bir tabirle seni pohpohlamasını istersin.
 
Tabii, karşıdan gelen her cümle olumlu olmaz, bazen çoğu kere de seni hayal kırıklığına uğratacak cümleler yüzüne sille gibi çarpar. Burası olmamış, burasını şöyle yap diye başlayan akıl vermeler uzayıp gider. Sinirlenirsin, yapamıyorum, olmuyor diye, kâğıtları sanki kendinden intikam alırcasına paramparça edersin. Umudun kırılır, üzülür, yazmayı bırakmayı düşünür, belki uzun bir süre eline kalemi almazsın, bana göre deyip, vazgeçmeyi düşünmeye başlarsın. Başına gelen bu durum ve ruh inan herkesin başında geçen bir aşamadır.
 
Yazdıklarını okutacağın kişileri iyi seç diyemiyorum, çünkü herkesin etrafında her zaman gerekli olan insanlar maalesef olmuyor. Her zaman bir rehber karşımıza çıkmıyor, daha önce dedim bu yolda yalnızız. Yalnızlık insanı hızlı olgunlaştırır ve hızlı öğrenmeyi sağlar. Ama acısı da vardır. İyi bir rehber yoksa kendi başımızın çaresine bakacağız. Kimin ne dediğiyle uğramaktansa yazdıklarımız kötü de olsa, yazmaya devam edeceğiz. İnsan yazdıkça, yazdıkları gelişir ve olgunlaşır. Hemen pes etmeyi düşünme, tepkilere aldırma. Herkes iyi niyetli değildir.  Yazdıkların çok iyi de olabilir, ama seni sevmeyen, çekemeyen biri seni kıskandığından olumsuz şeyler söyleyebilir. Onun için kişilerin görüşünü dile, ama yine de yolunu kendin çiz.
 
IV. Öğretmenler
 
Hepimizi derinden etkileyen, kendimize model aldığımız, hayran olduğumuz öğretmenlerimiz olmuştur. Bazen kızdığımız, nefrete varan duygular taşıdığımız, bize yanlış yol gösteren öğretmenlerimiz de olmuştur. Her zaman olduğu gibi iyi ve kötü zıtlığı öğretmenler dünyasında da karşımıza çıkması olağan bir durumdur.
 
Ey simurg! Yazarlık hayallerimizde genelde Türkçe veya Edebiyat öğretmenleri vardır. Hani onlar edebiyatla içiceler ya, kitap okurlar, ders de edebi metinler okunur falan filan işte, bize daha yakın görünürler. Kitap okumak ve yazdıklarımız için onların ardından koşarız. Bizi takdir etsin, yanlışlarımızı göstersin diye beklentiye gireriz. Acımasız olmak, hayallerine su katmak istemem ey simurg, ama her Türkçe ya da Edebiyat öğretmeni kitaplardan ve yazmadan anlamaz. Yanılmayasın bu etiket meslekidir, edebi değildir. Dolaysıyla etiketli öğretmene denk gelip gelmediğine dikkat et.
 
Öğretmenlik biraz çokbilmişliktir. Bazen bilmediğini, bilme mesleğidir. Etiketi adına, sana bilmediği, anlamadığı halde, anlıyorum ile seni yanıltma durumlarıyla karşı karşıya kalabilirsin. Bunu öğretmene güvenip de karar vermemen için söylüyorum. Öğretmen belirleyici olmamalıdır, rehber olmalıdır ve yerini bilmelidir. Öğretmenler arasında rehber ara, hayatına karışan ve yön vermeye çalışını rehber edinme, o zamanın şartları arasında iyi görünen, yarınlarda kötü gelebilir.
 
Öğretmenlerin, önerileri ve iyi niyetleri önemlidir, ancak hayatımız için de bunlar yeterli değildir. Her öğretmen bizdeki cevheri göremez, fark edemez. Bazen yanlış veya eksik tanımalar, yanlış yönlendirmelere maruz kalma durumları olmaktadır. Etrafına bak, iyi niyetle yola çıkılmış ama sonra pişmanlık yaşayan kaç öğretmen kurbanı vardır.
 
Ey simurg! Sen de kendini kurban etme.
 
 
 
Osman Tatlı
 
osmantatli@gmail.com
 
https://twitter.com/tatliosman63
 
Toplam blog
: 90
: 382
Kayıt tarihi
: 02.08.14
 
 

2004 yılında İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Üniversite yılla..