Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '06

 
Kategori
Psikoloji
 

Yazarcasına

En zoruymuş yazacağım, henüz ne yazacağımı bilmediğim bir yazıyı kategorize etmek. Ben, biraz benden bahsedeceğim bu gece, beni nereye koysam? Gene elim, dilim bağlandı işte. Halbuki kelimeleri öylece akıtacaktım. Olsa olsa, biraz yakınından geçer gibi de olsa, psikoloji olsun kategorim. Ben, daha başında yakalandığım gerginliği umarım atar da giderim. 

Halbuki, evet hala zihnimde halbukilerim var, o zaman bu yazı biraz da eleştiri olur, neden bir kategori? Ben sokakta gördüğüm kibrit çöpünden bahsedecektim hem de kibritçi kıza ait olmadığına emin olduğum. Hatta bana ait olduğuna emin olabileceğim. Sigaramı yakıp da yere atarken farkına varabildiğim. Benim kibrit çöpüm. O halde bu yazı biraz daha psikoloji kategorisine ait olur. Benim, derdim kendimle olur. Benim derdim hep biryerlere takılıp kalan zihnimle olur. Zihnim bana gene dert olur. Hala atamam halbukileri. Bu, sadece burada, bu blogda olmaz, bu hep bana her yerde olur. 

Konu yazmak olunca... Konu da olsun, yazmak olsun. 

Halbuki, işte yine bir halbuki, ben hep yazıyorum. Ben öylesine duvara bakar da kalırken, öylesine yürürken, öylesine yemek yerken... Yaşadığım herşey öylesineymiş de ben peşinden koşup gittiğim düşlerle var olurken, evet, yazıyorum, evet, öylesine yaşıyorum. İnsanın içiyle dışı hiç bir değil. 

Düşlerim bana kalacaksa, onları bir kağıda döküyorum. Düşlerime ve düşüncelerime benden başkası tam o anda ortak olacaksa, yok, hiç yokmuşlar gibi davranıyorum. Biraz cimrilikten olsa gerek, biraz, başkasının gözündeki kendini görmeye tahammülsüzlükten olsa gerek, biraz da, biraz da delilkten olsa gerek. Adamakıllı bu çağda adama akılsız olmak yaraşmaz, diye, illa ki kabulü olur bir duruş bulmak gerek. Yoksa, birileri suratlarında hınzır bir gülüşle, küçüksün, çocuğum, diyor. Ben de onlara gülümsüyorum, ne demek istediğinizi ben biliyorum, ya siz benimkileri biliyor musunuz diye. Ama hınzırca değil, küçük bir çocuk gülümsemesiyle. 

Ben de biliyorum ateş yakar, ama bırakamadım ateşle oynamanın keyfini. Düşümdeyim, ateşten bir çemberdeyim, ve seviyorum etrafımdaki kızıllıkları. En basiti, gülüşüme yakışıyor. 

Her söylenenin bir de söylenmeyen tarafı var. Beni en çok o taraf gülümsetiyor. Sonra, sorarlar tabi, neden güldün diye. Çünkü, ben mutluyum. Çünkü ben sevdiğim kelimelerle mutluyum. Çünkü onları saklısıyla gizlisiyle görmekten ve hala onları ve hatta belki de bu yüzden, sevmekten dolayı mutluyum.Hele o kelimelerin diğer yüzü hayata bir kahkaha gibi atılıyorsa, kimse deyemez keyfime. 

Halbuki, son olsun ama son olmaz halbuki, başkasının gözüne bakınca kendini daha iyi görenler var. Seviyorum o başkalarını da bakanları da. 

Aynaya bakmaktan korkuyorsa insan, bilin ki, bir yerde bir eksiklik var. 

Öylesine içten gülmüyorsa insan, bilin ki kurduğu her cümlede eksik kelimeleri var. Tamamlaması çocuk oyuncağı. Onca karmaşa içinde, ama, öylesine basit. 

Sahi, siz hiç merak etmiş miydiniz dünyaya söylenen ilk kelime neydi? 

 
Toplam blog
: 16
: 2070
Kayıt tarihi
: 31.08.06
 
 

Yazmazsam ölmem ama yazarsam hiç ölmem gibi... Yazmazsam kendime ihanet ederim gibi... Yazmayarak ke..