- Kategori
- Deneme
Yazı sorunsalı

(Yazı ‘Tatiana Nikolayeva - J.S.Bach Siciliano g-moll BWV 1031’ eşliğinde yazılmıştır. Öncesinde düşünmeden başladığım bu yazı, başlangıcı ile sonunu getirir.)
Bir mum yaktım…
Başım ağrıyor. Saçlarımı açtım ve dağıttım. Parfüm kokumu hissettim, içime çektim.
Dakikalar geçti üstünden. Cümleler kurup duruyorum ve fakat hiçbirinin sonu gelmiyor.
Cümleler bütünlük içermiyor, darmadağınık. Yüzlerce cümle, bir sayfa yazı etmiyor.
Sinir oldum.
Sinir olmamak elde mi. Yüzlerce cümle, binlerce his barındırıyor. Ruh geçişleri paramparça.
Yani, neyi nasıl anlattıysam, bir sonraki cümle bile öncekinden iz taşımıyor.
Düşüncelerim oradan oraya savruluyor. Bi’ ses beynimden, bir başka ses kalbimden, bir diğer ses ruhumdan yükseliyor. Sadece bir cümle ya da anlam içermekle kalmıyor, her kafadan ‘bin ses’ çıkıyor sanki. Birbirine karışıyor hepsi.
Ayrı dönem besteci eserlerinin aynı anda çalınıp, seslerin anlamsız bir gürültüye dönüşmesi sonucu zihni alt üst etmesi gibi bir şey bu.
Hangi ses nereden yükseliyor, ne diyor, aslında ne anlatmaya çalışıyor çözemiyorum. Yoruldum.
Ben de sesimi yükseltmeye başladım artık. Bağrışıp duruyoruz. Hepsine, aynı anda ve mantıklı yanıtlar veremeyebiliyorum. İçim çığlık atıyor.
Gece…
Başımı yastıkla buluşturuyorum ve gözlerimi kapatıyorum. Sesler durmuyor.
Doğruluyorum. Bari yazayım, diyorum.
Kalem, defter elimde… Öylece kalakalıyorum.
Bu sefer de neden yazamadığımı sorgulamaya başlıyorum. Biraz önce ses patlamasından uyuyamazken ne oldu bana şimdi, diyorum.
Tekrar uzanıyorum, aynı senaryo tekrarlanıyor.
Uykuya dalamıyorum.
Uyku… suz.
Rüyalar, kabuslar, hayattan kesitler, film gibi rüyalar…
Hatta bi’ keresinde bilimkurgu filmi izledim, rüyamda. Yani, filmin tamamı rüyaydı.
Daha önce hiç izlemediğim ve görmediğim bir film.
Senaryo tamamen rüyama aitti. Filmi ilk kez izledim.
Neyse… Neler saçmalıyorum ben.
Ne diyordum.
Hımmm, evet… Yazı yazamamaktan yakınıyordum.
Cümleler anlamsız, bağlantısız, düşük vs. Cümle bile denemez hatta. Anlamsız kelime toplulukları.
Müzik hep var… Bi’ ara suçu müziğe attım, kapatıp yazmayı denedim. Bu sefer de dinlemek istediğim bi’ sürü eser, şarkı geldi aklıma. Onları düşünmekten yazamadım.
Gel de çık işin içinden. Kısır bi’ döngü.
Bu aralar, çok fazla kısır döngüye dönüşen durum var yaşamda.
Sorular, sorgulamalar… Cevaplar ise yarım yamalak.
Bu soru-cevaplar bile anlamlı bi’ bütün oluşturup, okunası bir yazı oluşturabilmeli aslında... Değil mi!
Peki neden bir sonuç doğmuyor.
Yazma yetisi yitimi mi söz konusu acaba?
Yok artık!
Neden yazamıyorum…?
Neden yazamadığımı yazsam… Bir şeye benzer mi acaba?
Yani… Belki, neden yazamadığım üzerine bütünlük arz eden bir şeyler ortaya çıkarabilirim.
Olamaz mı? Olur, belki… Denemek bir şey kaybettirmez.
Olmazsa da olmaz. Yitik bir yazı(!) daha yazmış olurum, o kadar.
Odaya gitmeli, masa başına geçmeli.
Neden… Neden yazamıyorum? Offf…
Sorgulamak anlamsız. Aç defteri yaz, neden olmadığını.
Odada…
Işık çok fazla. Bir mum yakmalı, hem daha iyi odaklanırım.
Solumda bir mum… Başımda korkunç bir ağrı, nereden çıktıysa şimdi… Of!
Neyse…
Yazmaya başlayayım, belki geçer etkisi.
Belki de saçlarımı çok sıkı topladığımdandır.
Saçları açmalı ve dağıtmalı… Yoksa başlanmaz yazıya.
Aç, dağıt… Tamamdır.
Artık hazırım yazmaya. Yani, sanırım.
Evet… Ve, ilk cümleler kağıda dökülür.
*
Bir mum yaktım…
Başım ağrıyor. Saçlarımı açtım ve dağıttım. Parfüm kokumu hissettim, içime çektim.
Dakikalar geçti ……
Başak GÜZEL