Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '18

 
Kategori
Edebiyat
 

Yazıda Kadın Dili

Yazıda Kadın Dili
 

 
Çağın getirdiği en güzel olaylarından biri olan, kadın şair yazar, eleştirmen, öykücü, romancının seslerinin çıkmaya başlaması ve edebiyat sanat içinde  biz de varız damgasını vurmasıydı. Eskiden erkek şair romancı, sinemacılara nesne olan, renk katan sevda olan, figüran olan kadın öznelliğini ortaya koyarak edebiyat/ sanat dünyasında tam eşitçe olmasa da dil ve düşünsel alanda farklı  şeyler getirdi. Eskiye göre daha özgürce kullanmaktalar dilini.
 
Şiir ve edebiyatın diğer alanlarında hem kadın, hem erkek için  yazmak eğer ''göksel'' bir vergi değilse, çok okumak, tecrübe etmek, birikim, bilinç  yazarın kalem oynatması ve yazı zenginliğini arttıracaktır.  Gerek roman gerek şiir, gerekse hikaye yazmak, kendinlerine uhrevi bir özellik yüklemek isteyenlerin dediği gibi olmuyor. İnsanın içinde yıllarca birikmiş acı tortusu, bilgelik, tecrübe birikim ve belki birazcık da dehanın katkısıdır  yazılan metni  çekici kılan. Her ne kadar erkek ve kadın ayrı dünyalarda yaşamıyorsak bile kadının üretkenliği, sevgi yoğunluğu, kendine özgü dili olmadan edebiyatın tek kutuplu hali  hem erkek hem kadın açısından kısır ve keyifsiz  ve  renksiz bir edebiyat olacaktır 
 
Kültürümüzde her ne kadar erkek egemen yapının kadın üzerindeki karabasanı geçmiş olmasa da, kadın  yazar ve sanatçıların açtığı koridordan diğer kadınlara nefes alma alanları yaratılarak, arkadan gelecek olan yeni nesillere cesaret verecektir. Her ne kadar hala erkek meclisinde kadınların yeri sınırlı olsa da,  edebi konuşmaların, ödüllerin daha çok erkek piyasasına ait olsa da kadın ''artık ben de varım!'' demiştir. Bundan sonra umudumuz sakallılar, bıyıklılar birbirini ağırlamaktan vazgeçip kadınları görmelidirler. Tüm bu olumsuzlukların  yanı sıra, naif insanların kadın erkek ilişkisindeki eşitcil yaklaşımlarının hakkını vermeden de olmaz.
 
Her şeye rağmen  erkek kadın arasında tatlı  bir rekabet olduğunu da  görüyoruz. Bazen bir şiirin erkek veya kadın kaleminden çıktığını anlamakta zorlandığım oluyor. Meseleye toplumsal yaklaşan kadın ve erkek yazarların dilleri birbirine yaklaşıyor. Öyle olmasında bir sakınca da görmüyorum, zira öncelikli dilin insan dili olmasından yanayım.  Bazı feminist yazarların eleştirilerine tanık oluyorum. Kimi kadın yazarları ''erkek dili'' kullanmakla suçluyorlar. O dilin ayrımını nasıl koyuyorlar, kimi kadınların küfürlü, argo dillerine mi bir eleştiri, yoksa gerçekten kadına ait bir dilin olmadığı üzerine midir?  Fakat tarihler boyunca retorik ve belagat, erkeklere aitmiş gibi, bir kabullenme olsa da, çağımızda kadınların da hem retoriği ve hem belagatı sanatını kullanma açısından hiç de eksik kalmadıklarına dair bir çok kadın figür var.
 
 Ayrıca kadınların erkek yazarlardan etkilenmesi normal değil mi? Kadınların ev içlerinde çocuk yetiştirmek ve erkeğine hizmet etmeleri dışında, erkeğe ait alanlarda olmaması gibi bir ayrım konulmamış mıdır? Tarih en çok  alanı erkek yazarlara, filozoflara, şairlere  vermedi mi? O halde kadın yazarların, yazıda tarihsel olarak kendilerinden daha tecrübeleri olan  erkek yazarların dilinden etkilenmiş olmaları da normal değil midir? Pratiğin doğruladığı dili, sözün hayat içindeki kavrayışı,  sevgi, umut, barış, insan ve doğa'yı esas almasıdır mesele... Görüş ve düşüncenin erkeğe mi, kadına mı ait olduğunun ne önemi var ki? Aidiyetimiz insan değil mi? .
 
 
Toplam blog
: 4
: 250
Kayıt tarihi
: 12.03.18
 
 

   Muazzaez Uslu Avcı; Aksaray'da doğdu, İşletme Fakülte'sini bitirdi. Şiirleri Güney Dergisi ve Al..