Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

08 Şubat '09

 
Kategori
Deneme
 

Yazılmıştan yazı türetmek

Yazılmıştan yazı türetmek
 

yazılmıştan yazı türetmek


Yazılmışlardan yazı türetmek

Okuduğum kitapların çoğunda çok rahatsız olduğum bir nokta var. Özellikle yerli yazarlarımızın çoğu yazılarında örnek verirken çok sıklıkla okudukları büyük yazarların eserlerinden benzetmelere ve alıntılara yer verir oldular. Bir karakterin cimriliğini anlatırken Moliere’in cimrisi veya zengin ama bahtsız kızı anlatırken Balzac’ın Eguine’i gibi benzetmeleri yazmadan edemiyorlar. Anlayamadığım nokta şu; bir yazar niye böyle bir referansa ihtiyaç duyar? Söylenmemiş olanı söylemek veya daha önce anlatılmamış bir şekilde yazmak değil midir asıl sanat olan. Bir yazar bu niyetle yola çıkmıyorsa ne kadar etkili olabilir? Yoksa yazar yazdıklarının o kadar güçlü olduğuna inanmıyor mu? Kendisini dünyaya ispatlamış büyük yazarlara sırtını dayamadan ayakta duramamaktan mı korkuyor yoksa? Ben bir edebiyat dâhisi değilim. Bir kitabı veya öyküsü yayınlanmış bir yazar da değilim. Fakat sade bir okur olarak yazarlarımızın bu zayıflığı beni gerçekten üzüyor. Hele bazılarında okuyucuya karşı öyle bir hava var ki; ‘Bak ben neler neler okudum’, ‘Yazıyoruz ama bir şeyler okuduk da öyle yazıyoruz’ dercesine. Hatta ‘Sen önce benim bu referans verdiğim yazarları oku belki ondan sonra benim bahsettiğim cimriyi veya kumarbazı anlarsın’ gibi kıs kıs bir gülüş sezinliyorum okurken. Konuşurken söylediklerinin arkasının ne kadar dolu olduğunu göstermek istercesine araya İngilizce veya Fransızca kelimeler sokuşturan insanlara benzetiyorum bu tip yazarları.

Gelişmiş medeniyetlerdeki gazetecilikte özellikle haber yazarken referans göstermek çok önemlidir. Bizim bazı gazetelerimizde sıklıkla gördüğümüz gibi bir kaynak göstermeden ortaya herhangi bir savda bulunamaz bir haberden bahsedemezsiniz. Zira başınıza çok büyük işler açılır. Bir kitapta bir yazardan alıntı yaparsanız da kitabın başında o yazarın yayın haklarını elinde bulunduran kuruluştan izin alındığına ve telifin ödendiğine dair bir ifade yer alması gerekir. Ama benim derdim kesinlikle telifle filan ilgili değil. Tabi ki bir bilimsel yazı yazarken veya tarihsel bir olayı anlatırken kaynak göstermek, referans vermek çok gerekli olabilir. Fakat şimdiki yazarlar neredeyse anlattıkları olayda hissetmemiz gereken duygu için bile bize bir başka eseri okumamızı salık verir oldular. O duyguyu veremeyecekseniz o zaman siz neden yazıyorsunuz? İnsanlara dünya klasiklerini okutmak gibi bir ulvi amacınız var da biz mi anlamıyoruz? Bir yazar sadece okuduklarından ilham alıp, okuduklarına dayanarak, okudukları ile ilgili yazı yazarsa bu yazılmışlardan yazı türetmekten başka nedir? Neden yazın sanatını böyle kısır bir döngü içine sokuyorsunuz? Her okur yazılan kelimeyi o kelimenin kendi kafasındaki karşılığı ile düşündüğü için güzel değil mi bu sanat? Bir okurun sizin yazdıklarınızı anlayabilmesi için sizin daha önce okumuş olduğunuz şeyleri okuması ve anlaması zorunluluğu olmamalı. Biz okur olarak zaten yazarların birçok eseri okuyup hatim ettiğini varsayıyoruz bunu ayrıca gözümüze gözümüze sokmanıza gerek yok. Okuru özgür bırakınız. Hislerine gem vurmayınız. Siz hissettirmekle meşgul olunuz lütfen, gerisini okur halleder.

yazarchizer

 
Toplam blog
: 10
: 668
Kayıt tarihi
: 08.02.09
 
 

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunuyum. Öğrencilik yıllarımdan bu yana dış ticar..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara