- Kategori
- Edebiyat
Yazıya dair!

Bir zamanlar çok güzel yazılar yazan bir arkadaşım, benimle bir hayalini paylaşmıştı ; bir kitabevi kurabilmeyi istiyordu. Kitaplar ve onları sevenlerin özgürce buluşabilecekleri, dilerse satın alıp, dilerse saatlerce /günlerce oturup okuyabilecekleri sıcak, bir mekan. Bu hayali ben de çok sevip üzerine kısa bir yazı yazmıştım. O yazıyı kaybettim ,arkadaşımla da güzel sohbetlerimiz yıllar içinde kayboldu gitti. Bugün güzel bir yazı okudum , hem o hayal kitabevine, hem de yazmak üzerine düşüncelerime geri dönüverdim.
Amerikalı yazar/şair Richard Gary Brautigan ( 1935-1984) zor bir çocukluk dönemi geçirir. Beat kuşağı şair ve yazarları arasında yer alır. 1971 yılında Kürtaj isimli bir roman yayınlar. Bu romanda kendi hikayelerini anlatmak isteyen sıradan insanlar tarafından kaleme alınmış, tek kopyalık, el yazması( manuskript) romanlardan oluşan sıra dışı bir kütüphane anlatılır. Ve bu kitaplarda ne içerik , ne de edebi değer önemli değildir, gelen kitaplar üzerine herhangi bir yargıda bulunulmaz.Tek şart kütüphaneye verildiği tarihte kitapların yayınlanmamış olmasıdır.
Richard G. Brautigan’ın romanındaki düşsel kütüphane, yıllar sonra 21 Nisan 1991’ de Todd R. Lockwood ‘a ( Yazar- Fotoğrafçı) ilham verir. Burlington şehrindeki küçük bir okuma odası, onun tarafından BRAUTIGAN KÜTÜPHANESİ’ne dönüştürülür. Dileyen herkesin , roman/ öykü/ şiir yazdıklarını bu kütüphaneye getirebilecekleri söylenir. Dünyanın dört bir yanından 400 kadar el yazması kütüphaneye gelir. Merak eden insanlar, belirli dizin içinde bulunan bu kitapları istedikleri gibi inceleyip , okuyabilirler. 2006 yılında kapanan kütüphane, 2010 yılında Washington Eyalet Üniversitesi Vancouver’de interaktif bir koleksiyon ve enstalasyon ortamı olarak yeniden hayat bulur ve bugünlere gelir.
‘’Bireyselliğin korunmasına yönelik bir metodoloji olarak doğan Brautigan Kütüphanesi’ ne ilham kaynağı olan Richard Brautigan’ın kızı Ianthe Brautigan : ‘’Babam gibi ben de ‘’kalitesi’’ ne olursa olsun, her kitabın bir evi olması gerektiğine inanıyorum. Dileyen herkesin yaşadığı topluma (ve elbette dünyaya) yazılı formda katkıda bulunabilmesi gerekiyor.(……) Dünyayı böylesine ilham verici bir yer yapan, sayfalardaki seslerimizdir.’’
Gerçekten de öyle, insan olarak hepimiz kadim zamanlardan beri kendi varoluşumuzdan izler bırakmak istiyoruz dünyaya; yaşama merhaba demesine fırsat verdiğimiz çocuklarımız, ürettiğimiz heykeller, köprüler, binalar ya da öykülerle…
Kimilerimiz toplumda ve belki de dünyada kabul görüyor, kimilerimiz beyaz sayfa ya da erkanlarda bireyselliğimiz içinde yoğrulup duruyoruz! Düşünüyoruz, dinliyoruz, okuyoruz, yaşıyoruz, düşlüyoruz ve yazıyoruz; kimilerimiz zihninin çekmecelerinde saklıyor bu kayıtları, kimimiz harflere döküyor! Sanırım önce kendimiz için yazıyoruz. Belki de bireysel bütünlüğümüzü koruyan/kollayandır bu yazılar; beğeni bulduğunda iyi hissettirir, topluma ulaştığında heyecan verir , o halde yazmaya devam !
Birgün topluma, dünyaya mal olan birer eser olamasa da en azından artık elle tutulur bir adresimiz var yazdıklarımızın izini bırakmak için; BRAUTIGAN KÜTÜPHANESİ , sanırım artık el yazması(manuskript)dan , dijital sisteme geçeceklermiş , aklınızda bulunsun! J
Nilgün
KAYNAKLAR: http://egoistokur.com/yazamamak-ya-da-red-edebiyati/