- Kategori
- Gündelik Yaşam
Yazıya uygun Kurdeleli başlık sunumu hazırlayamadım

Sosyal medya kullanan herkes bir süredir yeni gelinlerin sunum telaşına vakıf sanırım. Yemek tarifleri ve ev dekorasyonu sayfalarının milyonları aşmasından sonra belli bir kitlenin beğenilmeye yönelik yeni arayışları, sunum kültürünün popüler olmasını sağladı.
Yeni gelin evleri ve sunumları yeni bir kültür(süzlük) gibi görünse de, çok bariz hayatımızda olan bir adetin sosyal medyaya taşınıp çığırından çıkması aslında. Çocukluğumda annemin peşinden sürüklenerek dahil olduğum ‘çeyiz serme’ ve ‘ev görmeye gitme’ aktiviteleri, hiçbir zaman mantığını oturtamadığım adetler olmuştur. Yeni evlenecek çiftin evinde bütün dolap kapaklarının açık tutulmak suretiyle eşyalarının sergilenmesi, ilk gece giyecekleri çamaşırların yatağa serilmesi, nişan bohçasında alınıp verilenlerin görünmesi için özel bir bölüm hazırlanması, hatta yorgan altında kalan çarşafın dantelinin görülmesi için yorganın bir parçasının yukarı doğru tutturulması gibi detayları düşünen kişilerin, istihbarat gibi titiz düşünce gerektiren kurumlara sınavsız alınması gerektiğini savunmuşumdur. Ev görmeye gitme durumu da bir nevi yurtiçi turizm ve hediye takası niteliğindedir. Muhtemelen sizin evinize de hediye olarak gelmiş bir kutu hediyeyi, paketi bozmadan içindekini görmek suretiyle, bir başka eve hediye olarak götürür, ikram edilenleri yer ve tur rehberi konumundaki ev sahibi eşliğinde evi dolaşır ve turunuzu tamamlarsınız.
İşte bu tür ritüellerle uğraşırken sürekli karbonhidrat tüketerek protein ve kalsiyumdan uzak kalan ve dolayısıyla kemik erimesi ve kilo sorunu yaşayan bu teyzelerimizin torunları bugün bu gelenekleri sosyal medyada yaşatmaya ve daha ileri götürmeye devam ediyor.
Tuvaletlere varıncaya kadar evin her köşesini fotoğraflayıp, facebook ve instagrama koyuyor ve bazen düşman çatlatma, bazen de fikir alma yoluyla geçici tatmin yaşıyorlar. Altı üstü yarım saat sürecek bir kahve molası için türlü türlü sunumlar hazırlıyor ve vakit geçiriyorlar. Ev hanımı oldukları için bütün günlerini bu aktivitelere ayırabiliyorlar. Herkesin çalışması, kariyer yapması elbette gerekmiyor. Evde oturmak tercih de olabiliyor, iş arayan ve maalesef bulamayanlar için zorunluluk haline de gelebiliyor. Bütün gün evde oturmanın da nasıl bir zorluk olduğunu bildiğim için bir bakıma edindikleri uğraşı anlayabiliyorum. Fakat yapılanlar öyle bir noktada ki, mesele evde oturma bunalımından çok ötede kişilik sorunu halini almaya başlamış durumda. Kalorifer peteklerine kat kat örtü dikmek ya da bisküvileri tek tek kurdeleyle süslemenin can sıkıntısıyla izahı olamaz.
Konuyla ilgili okuduğum bir yazıda bir psikiyatrist; bu saçmalıkların nedeninin bireylerin çocukken cam fanusta, dış dünyanın kötülüklerinden uzak, prenses gibi yetiştirilmeleri olduğunu söylemiş. La belle indifference yani aldırmazlık, duyarsızlık sendromu tanısı koymuş. Psikiyatrist değilim ama prenses gibi yetiştirilme noktasına katılmıyorum ne yazık ki. Tam tersine külkedisi gibi yetiştirilmiş, aile evinde hak ettiği değeri görmemiş kızların evlendiklerinde bağımsızlıklarını ilan edip bu davranışlara yöneldiğini, aldıkları beğenilerle de egolarını şişirdiklerini düşünüyorum. Yeterince eğitim almamış, çalışma olanağı az olan bu kitle evlendiğinde de sosyal yaşam konusunda çok fazla yol alamayacağından enerjilerini bu yönlere kanalize ediyorlar. Eşlerini maddi yönden zorlayıp evlerini sunum yapmak adına eşyalarla dolduruyor, bir yandan sürekli tüketerek bir yandan da evlerinde kalabalıklar yaratıyorlar. Psikiyatristin belirttiği duyarsızlık tanısı ise ülke sorunları ve toplumsal sorunlara karşı oluyor. Sınırlarımıza roketler atılırken, şehit haberleri gelirken onlar kocişleri ve eltilerine sunum hazırlamaya devam ediyorlar. Ve korkarım kocişler de bu sunumlara maddi kaynak sağlamaktan, evin her yerinden pembe eşya fışkırmasından ve eşlerinin bu ego çılgınlığında ilişkileri dahil birçok şeyi arka plana atmasından bir süre sonra sıkılacaklar. Bu mutsuz evliliklerden gelecek yeni nesillerin başlatacakları akımları ise hep birlikte göreceğiz.