Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '10

 
Kategori
Sinema
 

Ye Dua Et Sev-İçi Boş Bir Kandırmaca

Ye Dua Et Sev-İçi Boş Bir Kandırmaca
 

Kitap


Yirmi yaş dişimi çektirdiğim için oldukça asimetrik bir yüzle izlemeye gittim Ye Dua Et Sev filmini. O yüzden kitabı Almanya ve Fransa'nın çoksatan listesinin başına kurulmuş Ye Dua Et Sev filmini biraz içimi açar ümidiyle seçmiştim. Bu film de aynı sol yanağımdaki davul gibi şişliğe benzese de en azından benim yanağımın şişi içinde acı, ağrı, uyuşukluk ve kaşıntı barındırıyordu. Dolayısıyla sahiciydi.

Oysa film bomboştu. İçinde ne gerçek ve inandırıcı bir duygu kırıntısına rastlamak mümkündü, ne de mantıklı seçimlere. Sürekli çiğnene çiğnene kabak tadı vermiş belli formüllerle okuyucunun-izleyicinin gözünü boyamaya yönelikti. İşin kötüsü bunu ustaca yaptığı da söylenemezdi.

Dış yolculuk üzerinden yapılan sözümona bir iç yolculuk vardı anlatılan. 'Mutluluk senin içindedir, aslında aradığın her şey de senin içindedir'. Peki Julia Roberts, kucağına düşen bu parlak ve torpilli çıkarımla hayatını nasıl değiştirir: porno filminden çıkmışçasına seksi ve aptal görünen küçük oğlanlarla takılmayayım da, kendi yaşlarımda sürekli ağlayan ama ille de gıcır gıcır bir adama hayatımı bağlayayım... Sonuç bu. Yani mutluluğun çözümü başka bir adamda.

İtalya'ya gider, bol bol yemek yeyip, genç adamların ardından iç geçirir.

Hindistan'a -kocasından ayrı olduğu birkaç hafta yatağına yerleştiği küçük oğlanın hayalini çalarak- guruyla tanışmaya gider. Yerleri siler, dua etmekle meditasyon yapmak aynı şeyse (Hintce bir dua kitabı okuma seansları da vardı gerçi) meditasyon yapmaya çalışır.

Bali'ye gider ve filmdeki en sevdiğim karakter olan dişsiz şifacının bin yıllık yazmalarını fotokobi çeker. Çevresindeki herkesten duyduğu söz 'Sana bir adam lazım' olur. O da bir adam bulur.

Sonuç olarak bu çok şişirilen filmin konusu, erkeklerdeki antropoza eşit duygulanımlarla onu gerçekten seven kocasına yalnızca 'Evli olmak istemiyorum'la veda eden orta yaşlı bir kadının fonda üç güzel yabancı yer (İtalya, Hindistan, Bali) varken başka adamlarla fingirdeşme yolculuğuna çıkmasıdır.

Kendine ait hayalleri bile olmayan, içinde masalı bitmiş biri anlatılan. Pasaportunda 49 (sonradan gezdiği bu üç ülkeyi saymazsak 46) damga olmasına rağmen, kocasından ben gezmek istiyorum diye boşanan bir kadın bahsedilen.

Artık bunca insanın gözü bu kadar kolay boyanmamalı. Karnı tok, sırtı pek; hep aynı teknikle hep aynı sığlıkla çekilen Batılı mı Batılı romantik filmler sinirimizi bozuyor artık. Keşke bu filme harcadığım zamanı aldığı kötü eleştirilere rağmen, ülkemizin ilk 3D filmi Cehennem'e giderek değerlendirseydim diye düşünüyorum. En azından bir ilk görürdüm...

Lütfen unutturmayın: Sinema 7. sanattır... Ve yan gelip yatma yeri değildir.

 
Toplam blog
: 132
: 3374
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Odtü mezunu; edebiyat ve sinema düşkünü biriyim. AFSAD’ta fotoğraf, Sinematek’te film yapımı üzer..