Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '12

 
Kategori
Futbol
 

Yeni Fenerbahçe Yeni Beşiktaş

Yeni Fenerbahçe

 

Futbol enteresan oyun.

 

Bir bardak suda fırtınalar da kopabilir, artık çare yok dediğiniz an ile her şeyin sütliman olmasının arası bir haftadan dahi kısa sürebilir. Bunların tek belirleyici ise saha içindeki görüntü ve alınan sonuçlar.

 

Fenerbahçe’nin sene başında Galatasaray ile birlikte diğer takımlara fark atacağı konuşulurken hem oyun hem de kadro anlamında patlak veren krizler sonrası adeta sezondan ümit kesilme noktasına gelinmişti. Şimdi ise iki büyük maçtan çıkarılan iki büyük galibiyet umutları eskisinden daha da yeşile boyadı.

 

Bugün dönüp şöyle bir geriye bakıldığında tüm bunların kırk beş, elli gün içerisinde olması gerçekten çok garip.

 

Aykut Hoca’nın Alexli takım ile ilgili “kafamdaki takımı sahaya süremiyorum” açıklaması nedeniyle ben şöyle diyorum: Aykut Kocaman takımın başında çıktığı ikinci maçından da galibiyetle ayrıldı.

 

Kocaman her ne kadar “takımın şablonu aynı, oyuncu grubu değişik” dese de Fenerbahçe bana göre son iki maçta Alexli sistem ile oynamıyor veya şablon aynı olsa dahi öyle oynamıyor.  Zira Kasımpaşa ve Mönchengladbach maçları arasında gece ile gündüz arasındaki kadar fark olması; Kasımpaşa maçında Sow yalnızları oynayıp son iki maçta sarı lacivertlilerin sadece rakip yarı alanda değil rakip ceza sahasında çoğalmayı başarması sadece futbolcuların daha istekli olmasıyla açıklanacak farklılıklar değil.  Bu nedenle son iki maçtaki Fenerbahçe’yi hiç şüphe etmeden “yeni Fenerbahçe” olarak tanımlamak mümkün.

 

Yeni Fenerbahçe’nin son iki maçtaki en önemli özelliği orta alandaki baskısı ve kanatları kullanması. Söz konusu gelişimin nedeni başta Caner, Meireles ve Sow olmak üzere tüm futbolcuların bireysel olarak geçmişe oranla daha iyi performans göstermesi olduğu için öncelikle soyut ama somut olarak da sağ kanadın Mehmet Topuz’dan alınmış olması ve orta üçlünün uyumu ve dinamizmi sarı lacivertlilerin ileriye daha etkili ve çok çıkmasını sağlıyor.

 

Velhasıl Fenerbahçe’de kadronun iyi olduğu herkesçe malumdu ve sorun öncelikle bu iyi kadronun verimli kullanılmamasıydı.  Son iki maçta görüldü ki kadro artık daha verimli kullanılıyor ve bu verimlilik hem bireysel hem de toplu halde istekle birleşince ortaya hayal edilenden dahi iyi bir tablo çıkabiliyor.

 

Bundan sonrası için geçilmesi gereken test, Aykut Kocaman’ın da işaret ettiği gibi, görece kolay rakipler karşısında takımın aynı ölçüde motive olup olamayacağı ve mevcut oyun anlayışının bu rakipler karşısında nasıl bir sonuç vereceği. Zira son iki karşılaşma, içinde bulunulan koşullar nedeniyle ekstra motivasyona gerek duyulmayan ve rakiplerin açık oynaması nedeniyle sisteme ters gelmeyen maçlardı.

 

Yeni Beşiktaş

 

Bu seneki mottosu “feda” olan Beşiktaş’ın ligdeki hedefinin ne olduğunu bir müddet anlayamamıştım ama gerek yapılan transferler gerekse ilk haftalarda toplanan puanlardan sonraki açıklamalar Beşiktaş’ın bu sene de, tıpkı eski sezonlarda olduğu gibi, zirve peşinde olduğunu gösterdi.

 

Bir büyük takım için bunun aksini kabul etmek veya en azından dillendirmek çok zor ama naçizane düşüncem bu sene Beşiktaş için biraz daha mütevazı bir hedef belirlense kaybedilen puanlar nedeniyle yaşanan hayal kırıklığı en az seviyede olurdu şeklinde; ki bunun için hâlâ geç kalınmış değil.

 

Siyah beyazlılarda takım Samet Aybaba’ya emanet edilirken onun dünyanın sayılı teknik direktörlerinden biri olmadığı biliniyordu ama zaten Beşiktaş’ın kadrosu da dünya yıldızlarından oluşmuyor. Bu şartlar altında o da kendi anlayışında ve başını ağrıtmayacak oyunculardan oluşan, teknikten ziyade öncelikle mücadele gücüyle ön plana çıkan, dinamik ve genel anlamda mütevazı bir kadro oluşturdu. Bu şekilde bakıldığında evet İnönü’deki Sivasspor yenilgisi için bir mazeret bulmak zor ama Kadıköy’de Fenerbahçe’ye kaybetmek hiç akıllarda olan bir sonuç olarak görülmemeli.

 

Samet Aybaba’nın derbi özelindeki iki önemli hatası, zaman zaman oynasa da o bölgede fazla tecrübesi olmayan Escude’yi sol bekte, hem de o alanı güçlendirmek için, görevlendirmiş olması ve Fenerbahçe’nin Avrupa maçı nedeniyle yorgun olacağını varsayarak önde basmak istemesi oldu. Zira yanlış sol bek tercihi Fenerbahçe’ye özellikle Kuyt ve Gökhan ile etkili bindirmeler yapma imkânı verirken sarı lacivertliler öndeki baskıyı aştığı anda kolayca pozisyon bulma şansına erişti. Ayrıca her varsayım risklidir; özellikle böyle önemli maçlarda.

 

Beşiktaş’ın orta alanındaki isimlerin hepsi (Fernandes hariç) gerek yaşları gerekse güç ve mücadeleleri ile gelecekleri çok parlak ve her büyük takımda oynayacak oyuncular ama bu durum tüm orta saha bu isimlerden oluştuğunda da başarılı olacakları anlamına gelmiyor. Nitekim Beşiktaş’ın göze hoş gelen bir orta alanı olsa da gol pozisyonu için tüm gözler ister istemez Fernandes’i arıyor; onun da performansı, gününde olması veya rakibin markajından kurtulması gibi değişkenlere bağlı olduğundan siyah beyazlılar maç içerisinde büyük bir üretkenlik sorunu yaşıyor.   

 

Neticede Beşiktaş bu sene şayet “feda” dediyse, bu fedanın bir anlamda sezonun fedasını da kapsaması, bugünkü umut vadeden kadronun bir yatırım olarak görülmesi ve beklentinin en aza indirilmesi gerekiyor; pek tabi her maçın kaybedilebileceği anlamına gelmeden. İnanıyorum ki böyle olduğunda kayıplar büyük yıkımlara yol açmaz ama kazanılan maçlar moralleri yükseltir, kadronun hem bireysel hem de genel eksiklikleri daha iyi görülür ve ilerleyen dönemlerde söz konusu eksiklikler giderilmeye çalışılarak mevcut kadro üzerine daha iyisi inşa edilir.

 

can.nizamoglu@gmail.com

Twitter: _acn_  

 
Toplam blog
: 788
: 1417
Kayıt tarihi
: 11.11.07
 
 

Çoğu çocuk gibi ben de futbolcu olmak istedim, olmadı. Bu oyundan kopmamak adına üniversite yılla..