- Kategori
- Güncel
Yeni moda: Cami yakmak (!)

Yeni moda: Cami yakmak (!)
Birkaç gün evvel Esenyurt'ta bir Caferi Camisi kundaklandı. Yanı başımızda bir örgüt kutsal mekânları yerle bir etme vaatlerinde bulunduğu sıralarda böyle bir olayın vuku bulması elbette manidar. Yine de birçok meraklısının aksine olaya sağduyuyla yaklaşarak olayı "kundaklama" diye tanımlamamak için kendimi çok zorladım. Ama camii imanın söyledikleri kundaklama olasılığını kuvvetlendiriyor, maalesef. İmamın dediğine göre daha evvel birileri gelerek “Siz Caferi’siniz, taşa tapıyorsunuz, caminizi yakacağız!” diye kendilerini tehdit etmiş. Bunun üzerine Cami İmamı polise giderek şikâyetçi olmuş.
Konu üzerindeki fikirlerime geçmeden evvel Caferiler hakkında biraz bilgi vermek isterim. Caferilik adını altıncı İmam Cafer-i Sadık’tan almıştır. Dört halifeden ziyade On İki İmam’ın aktardığı hadislere önem verirler. On İkinci İmam’ın çocukken kaybolduğuna ve Mehdi olarak geleceğine inanırlar. Yine Halifelik konusunda Hz Ali’ye haksızlık yapıldığına inanırlar. Beş vakit namaz esastır ancak öğle namazı ikindi ile akşam namazı yatsı ile cem edilir. Hz Muhammed’in torunu Hz Hüseyin’in Yezid ordusunca şehit edildiği Kerbela Caferilik’te önemli bir yere sahiptir. Namazlarda secdeye inildiğinde alın yere konulan Kerbala toprağından yapılan taşlara değdirilir. Sözde taşa tapma saçmalığı da buradan çıkmaktadır. Aslı yoktur. Ülkemizde de ciddi bir kitlesi bulunan Caferilik, İran’ın resmi mezhebidir.
Biz şu an 21. yüzyıldayız. Yanı başımızda kanlı bir örgüt İslam adı altında ölüm saçsa da… Anlı şanlı devletler kimi gizli kimi açık emellerini gerçekleştirmek için Ortadoğu’yu kan gölüne çevirse de… Dünyanın bir yerlerinde birileri zulüm görse de biz şu an 21. yüzyıldayız… Ve dünyanın büyük bir kısmı bizim aksimize bu yüzyıla yaraşır şekilde yaşıyor. Yani bizim yaşadıklarımız hiç ama hiç normal değil. “Neden bizim insanlarımız acı çekiyor?” yerine “Huzurun olduğu yerlerde ne var da bizim yaşadıklarımızı onlar yaşamıyor?” diye sormalıyız belki de… Ama bunu yaparken “dış güçler”i suçlamamalıyız hemen. Çünkü bu işin kolayı ve sadece bir savunma mekanizması, bence.
Aslında onlarda olup da biz de olmayan şeyleri hepimiz biliyoruz: demokrasi ve özgürlük… Yani bizim kültürümüzde öteden beri var olan “hoşgörü”nün türevleri… Ama bu sıralar bunu bizlerde görmek mümkün değil! Bırakın başka dinden-mezhepten olanı, saçını farklı yöne tarayanı bile hoş göremiyoruz artık. Öyle ki dünyada tek bir din olsaydı, tek bir millet olsaydı biz yine harp edecektik gibime geliyor… Çünkü mesele farklılıklarımız değil, hoşgörüsüzlüğümüz… Hoşgörünün daha somut hâli olan demokrasiye olan inançsızlığımız… Eğer bunlar bizde olsaydı insanların diline, dinine, teninin rengine saygı duyardık. Bunlardan herhangi birinden ötürü başkasının canına kast etme hakkını kendimizde gör(e)mezdik.
Her şeye rağmen bu “kundaklama”nın Ortadoğu’da birkaç yıldır süregelen iç isyanlara bir yenisini eklemek için çakılmış bir kıvılcım olduğunu düşünmüyorum. Bu topraklarda çok daha beter komplo teorilerinin can bulduğunu bilsek de bu “kundaklama”nın bir mezhep kavgası çıkarma amaçlı olduğuna inanmıyorum, inanmak istemiyorum. Gerçekten mezhep savaşı çıkarmak isteyen kötü insanlar, kundaklama için Caferiler yerine daha kalabalık kitlelere sahip mezheplerin-tarikatların ibadethanelerini seçerdi, bence. Yine de basit bir durum olmadığı açık. Nitekim Allah’ın evine hem de Ramazan Ayı’nda saldırılması başlı başına vahim bir durum zaten… Yanmış Kuran-ı Kerim’leri görmek insanları çileden çıkarmaya yetiyor açıkçası. O sebeple sonuna kadar araştırılmalı. Aksi durumda komplo teorileri, bir yerde haklı olarak, üretilmeye devam edilecektir.
Son olarak güzel işler yapanların hep güzel anılacakken, kötü işler yapanların hiçbir zaman hatırlanmayacağını belirtmek isterim. Gerçekten yazıyı yazmadan evvel dünyada ilk yakılan caminin hangisi olduğunu merak ettim nedense. Her şeyi bilen “Google” bile bilemedi bunu. Hâlâ da merak ediyorum doğrusu. Ama yine de böyle bir kötülüğü ilk yapanın kim olduğunu öğrenemediğim için çok üzülmedim. Aksine mutlu oldum. Tarihin kötüleri unutabilmesi de güzel bir şey diye düşünüyorum. Yapanların, yazanların, sevenlerin adlarının daim olurken; yıkanların, yakanların, nefret ettirenlerin adının unutulması çok güzel, her şeye rağmen…