Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '12

 
Kategori
Güncel
 

Yeni Ortadoğu sürecinde Türkiye

Suriye’deki gelişmelerden sonra Türkiye için biçilen rolü anlamak biraz zor gibi gözükmektedir. İşin aslına bakıldığında Türkiye, Suriye, İran, Kuzey Irak, Merkezi Irak, Kuzey Suriye, İsrail devletleri ile içten büyük sorunları günyüzüne çıkmış ve hepsi adeta Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaktalar. Yöneticiler ise Türkiye’nin bu işten karlı çıkacağını belirtmekteler. Hele yöneticilerimizin eleştiriye kapıyı kapatıp, eleştirisiz bir yönetim icra ettiklerini belirtmekteler.

ABD’nin Dış İşleri Bakanı da “Türkiye’nin yanındayız ve Türkiye’yi bu durumdan kurtarmak istiyoruz.” Açıklamasını yaptıktan sonra bu işte zararlı olan Türkiye midir?  Şeklinde açıklamaları adeta kendimizi bu işte kandırılıyoruz mu hissine yönlendirilmekteyiz. Her alanda üstün olduğu söylenen ve gerçekte öyle temenni edilen Ortadoğu projesinde karlı olan sanki sadece İsrail’dir. Suriye’de yirmi binin üzerinde insan öldürülmüş olmasına rağmen herhangi bir eylem yapılmaması ve sadece beyanatların verilmesi işin sadece İsrail’in ekmeğine yağ sürülmekte olduğu izlenimi verilmektedir.

Kendini Kaf Dağının tepesinde gören ve sorunlarını bir tülü zamanında çözemeyip başkalarına çözme hususunda yardımına muhtaç olan bir Türkiye ortaya konulmaktadır. Türkiye’deki demokratikleşme sorununu çözemeyip, Suriye ve Irak’tan kaynaklanan sorunlarında kendisine ait olmasını sağlamakta mahir davranmaktadır. Kendi insanının sorununu göremeyip, yeterince cesur davranmakta isteksiz davranırken Dünya’da nerede bir Türkmen varsa onların dertlerini kendi derdi olarak bilen bir devlet anlayışı ile her şeyin üstüne atılmaktadır.

Anlaşılıyor ki, insanımızın isteklerine uygun bir yönetim anlayışı var ve komşularla sıfır sorun ile yola çıkılmaktadır derken birden her komşu ile tekrar sorunlu durumuna düştük ve sadece kendimizi kandırır durumuna geldik. Hep iyi gidiyoruz dediğimizde bu sorunlar karşımıza çıkmaktadır. Bakanlarla çıktığımız Londra Olimpiyatlarında bile azı ile yetinerek kendimizi avutmaktayız. Üç dört madalya ile nerdeyse kahraman ilan edecek bir atmosfere doğru gitmekteyiz. Eğitimi yeterince ele almadan ve deneme tahtası olarak görüp, her alanda sağlı bir planlama yapılmadan farklı politikaların peşisıra gidilmekten kaynaklandığını görmemekteyiz. Halbuki eğitimi uzun soluklu bir planlama ile değerlendirmek gerekmektedir. Öğretmene ait sorunları görmeden, eğitim sorununu diğer memurlarla karşılaştırmak anlayışından öte bir değerlendirme ve çalışma yapılmamaktadır.

Bize biçilen rollerin içeriğini bilen yöneticilerin başta olması, bilmeyenlerden daha iyi olmasına rağmen hala İran ile sorunumuzun ne olduğunu tam anlamıyla anlamışa benzememekteyiz. Bizi savaşa davet eden anlayışlarla yöneticileri demeçler verirken asıl düşmanları biz miyiz diye içimizden geçirmekteyiz. Rusya’yı kendine yakın gören Müslümanları öldürmekten kaçınmayan Suriye yönetimi giderayak etrafına meydan okuyarak kimyasal silah kullanacağını söyleyerek tehdit etmektedir. Bunu gören İran, kendi Müslüman halkına nasıl anlatmakta ve İslami ilkelerle nasıl bağdaşmaktadır acaba?

Ekonomisi biraz iyiye giden demokratik haklarına kavuşan bir devletin vatandaşları olarak refah seviyemiz arttı derken savaş çığırtkanlığı yapan yorumlarla içimiz kararmaktadır. Hele bu kadar demokratik hak kazanılmışken Güneydoğu olaylarında terörün yeniden canlandırılması ve her kesime yönelen bir anlayışla sıçratılmaya çalışılması işin başka bir boyutu olarak karşımıza çıkmaktadır.  Hele demokratik yollarla halledilmesi mümkün olan hakların elde edilmesini bir kenara bırakıp tamamıyla silaha dönük bir mücadeleye girişmek kabul edilebilecek bir anlayış değildir. Bunu görmeyen Kürt siyasetinin ileri gelenleri hala tam anlamıyla karar vermiş değiller gibi gözükmektedir. Terör kartını kullanırken acaba demokratik anlamda neler kazanmak amacıyla halka zarar vermiyorlar mı?

Halkı için yapılan bir çatışmada halka her yönüyle zarar veren eylemlerin tutarlılığı nerededir? Her yönüyle siyasilerin bu halkı düşünmesi ve halka rağmen eylemlerde ve açılımlarda bulunmamaları gerekir. Çünkü halka rağmen demokrasi anlayışı antidemokratik yaklaşımları iktidara taşır ve halkın memnuniyetsizliğini körükler.

Türkiye’ye biçilen bu görevde sadece zararlı olanda kendisi mi? Bunun yöneticilerimiz çok sayıda toplantılar ve değerlendirmeler yaparken elbette görmekteler. Haykırıp üstünlüğümüzü ortaya koyan mücadelede bazı alanlardaki başarılar onların sarhoş olmasına ve kendilerini kaybetmesine yol açabilir mi? Köklerini derinlere ve dünya mazlumlarının temsilcileri olarak görürken acaba fazla hayalci davranmaktalar mı?

Halkı düşünen demokratik açılımları bir adım daha ileri atmalı ve çevre ülkelerin başına gelenin Türkiye’nin başına gelmemesi için öncelikli olarak iç sorunlarını halletmesi ve demokratik davranışın başkalarına örnek olduğunu göstermesi gerekmektedir. Bu yapılmadığı sürece halkın gözü farklı isteklere açık olacak ve devlet eliyle yöneticiler bataklık oluşturmuş olacaklar. Bu da Yeni Ortadoğu Projesinde Türkiye, elinde kılıçla pasta kesen olarak değil de tam anlamıyla İsrail’in elinde kılıçla Türkiye’yi kestiğini görmekten şaşmamak gerekmektedir. Başkalarına sunulan bir pasta olmamak için vatandaşının isteklerini kulak tıkamayan bir anlayışa sahip olmak gerekmektedir.

Türkiye, uluslar arası çıkarları ve vatandaşlarının refah seviyesine göre hareket ederek mücadele etmek zorundadır. Yoksa ABD’nin veya şimdiki durumda perdenin arkasında duran İsrail’in çıkarları ve isteklerine göre mücadele etmemelidir. Basiretiyle göremeyen idarecilerimizin bu duygularını geliştirecek eylemlerde bulunmaları gerekmektedir.

 
Toplam blog
: 35
: 1258
Kayıt tarihi
: 17.08.12
 
 

Türkiye meselelerine duyarlı, çeşitli alanlarda yazan ve araştırmayı seven bir eğitimci...T ..