Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '12

 
Kategori
Siyaset
 

Devlet için din anlayışı

Devlet; vatandaşlar tarafından oluşturulup ve başka topluluklar tarafından kabul edilen teşkilatın, bir kişiliğin kurum olarak gerçekleşmesidir. Devlet, bütün genişliğiyle ve insanları kucaklaması ile kapsayıcı bir özellik olarak kendini göstermektedir. Bu özelliği ile kendi sınırları içerisinde yaşayan halk kitlesine karşı kapsayıcı, kuşatıcı bir güç olduğunu ispatlamaktadır. Bu güç sayesinde yaşamını devam ettirmektedir. Hem güçlü hem şefkatli bir yapı olarak ve güç olarak kendini göstermek zorundadır. Onun içindir ki halk tarafından devlet baba olarak isimlendirilerek şefkat ve baskı bir arada zikredilmiş olmaktadır.

Devletin sınırları içerisinde bulunan kitlenin her konuda değerlendirilip, manevi olan duygularını da devletin gözetmesi ve ona göre davranması gerekir. Aslında devletin bu konudaki tutumuna daha fazla ihtiyacı vardır. Devlet zenginliği, gücü ve adaleti ile kendini kabul ettirip, vatandaşın mutlu ve huzurlu bir ortamda olduğunu ortaya koyması gerekir. Demokratik olan düzenlerde devletin yönetim olarak demokrasiyi seçmiş olması halka verdiği önemi gösterir. Halkın yönetime katılması, vatandaşların devlete karşı memnuniyetlerini ortaya koymasına yol açar.

Yine yönetim anlayışında bütün dinlere eşit mesafede olmak için laikliği seçebilir. Fakat bu laiklik anlayışı bazı dini kesimleri baskı altına alıp ve onları daha fazla kontrol etmek amacıyla ortaya konan bir vasıta olmamalıdır. Demokratik bir yapının içerisinde laik olan anlayışı ile dinsizliği seçmemesi için bütün dinlere eşit mesafede olmalı ve her dindarın dini vecibelerini yerine getirmede saygıyı esas almalı ve din hususunda herhangi bir tercihe gidilmemelidir.

Din bir yaşam tarzıdır. Toplum ve fert olarak her yönüyle ortaya konulan yaşam, yaşantı ve sınırların belirlenmesi onların dini duygularını belirtmektedir. Bu yaşantının dine dayandırılması esası, dinin bütün konular hakkındaki emirlerine uygulamakla gerçekleşir. Uygulamalarda keyfilik diye bir şey gerçekleşmez. Gerçekleşmesi uğruna yaşantının tümden dine dayandırılması anlamına gelmektedir. Dinin emirlerine uyulduğu zaman devletin yönetim biçimi, teokratik bir düzen gerçekleşmiş olmaz. Teokratik bir düzen, Ortaçağ zihniyetinin gelişmesi, aristokrasinin hakim olması, derebeyliğin uygulanması anlamına gelir ki bu tür bir anlayış gerçek dini yaşantılarla bağdaşmaz.  Rahipler sınıfının iktidarı anlamına da gelmez. O her ferdin dini duygulara sahip olarak yaşantısındaki dini emirleri devlet olarak yönetime taşıması anlamına gelir. Dini duygulara sahip yöneticilerin yetiştirilmesi ve onların aktif olarak hem dindar hem de yönetici ve iyi birer devlet adamı olmalarının sağlanması gerekmektedir.

Vatandaşın dini emirleri yerine getirerek devletle barışık ve onun vatandaşı olarak yaşaması gerekir. Yoksa her şeyde baskıcı ve ne olduğu belirsiz olan isteklerle kendini ortaya koyan anlayışların dine önem verdikleri anlamı çıkmaz. Son günlerde bütün tarafların katılımıyla yeni bir anayasa yapma çalışmaları başlatılmış bulunmaktadır. Acaba salt bazı hakların verilmesinin yanı sıra dindar olan insanların görüşleri ve tercihleri göz önünde bulundurulacak mı? Sosyalist, liberal, kapitalist, milliyetçi, Kürt bütün tarafların görüşleri önemlidir tabii. Hepsi eğer bu anayasanın altında yaşıyorsa onlarında görüşleri, fikirleri ve tercihleri doğrultusunda şekillenmelidir. Fakat bu şekillenmeyle birlikte yıllarca baskı altında yaşayan dini kesimlerin istekleri neden dillendirilmemektedir? Hani konsensüs sağlanacak ve her fikre saygı duyulacaktı? Hatta CHP, AK Partinin daha önceki anayasa değişikliklerini bile masaya getirmeyi düşünerek, şimdiden herhangi bir engelin ortaya çıkmaması için gerekli tedbirini alıyor.

Devlet için din anlayışı olmalıdır fakat bu eşitlikçi ve hepsine aynı yaşama biçimini tanıyan bir hak olmalıdır. Nice örneklerle görmekteyiz ki Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki mahkemelerde İslam hukuku ile hüküm verilirken adaletten ayrılmayarak Müslüman şahıs suçlu bulunarak karar verilmiş olduğunu görmekteyiz. Hatta bazı örneklerde caminin yıkılması kararı bile veriliyor. Bunu gören ehli kitap şahıs hakkından vazgeçerek caminin yıkılmasına engel oluyor.

Bu eşsiz güzelliklerle dolu örneklere bakarak olayları daha sağlıklı bir anlayış ile değerlendirmek ve herkesimin ortak paydası olabilecek bir anayasanın oluşturulması için sade ve karmaşık olmayan özelliklere sahip olmalıdır. Sade bir metin, hak ve sorumlulukların genel olması insanların önyargısız yaklaşmasına yol açar. Hiç kimseye geniş yetkiler vermeyen ve vatandaşı sıkboğaz etmeyen özgürlükler veren bir anlayışa sahip olmalıdır.

Bütün tarafların ve hatta bütün bireylerin haklarına ve görüşlerine saygı duyan ve herkesime yaşama hakkı tanıyan bir yaklaşım sergilemelidir. Bu olmadığı sürece yapılacak çalışmalar yetersiz kalacak ve insanların memnuniyetsizlikleri hep devam edecek ve vatandaşa hizmet eden bir devlet anlayışından çok vatandaşın sırtından geçinen ve ayakta duran bir devlet anlayışı yerleştirilmiş olur.

Her tarafın kendine ait doğruları tabulaştırarak ortaya koydukları bir anlaşma metni uzlaştırıcı bir metin olmaktan çok dağıtıcı ve ayrıştırıcı bir yapıya dönüşür. Bütün vatandaşların inançlarına ve etnik zihniyetlerine önem veren ve adalet ilkesinden ayrılmayan anayasa şekli ile devletin anlayışı şekillenirse bir anlam kazanır ve herkesin mutlu, huzurlu ve refah içerisinde yaşamasını sağlar.

 
Toplam blog
: 35
: 1258
Kayıt tarihi
: 17.08.12
 
 

Türkiye meselelerine duyarlı, çeşitli alanlarda yazan ve araştırmayı seven bir eğitimci...T ..