Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '18

 
Kategori
Öykü
 

Yenilmiş Bir Sonbahar Aşkı

Marmara’da küçük bir sahil kasabasında mart akşamıydı zaman. Denize nazır salaş bir balıkçı lokantasında ikinci kadehlerini tokuşturmaya hazırlanıyorlardı. İkisi de uzak yerlerden gelmişti.

Kadın ağızlığına bir sigara yerleştirip adama baktı.
-          Yani sonuçta yenilmişsin yaşlı kurt. Dedi gülümseyerek. Adam Denizin karanlık sularına baktı bir süre. Sonra kadının sigarasını yaktı. Kadehlerinden birer yudum daha aldıktan sonra;
-          Bir adımız da mağluptur bizim, diye söylendi.

Rüzgar dinmişti,sustular. Susku derin bir huzurun kapısını aralamıştı sanki ve dalgalar bu büyünün bozulmaması için kirli beyaza çalan köpüklerini kıyıya usulca bırakmaya başlamıştı.

Ay denizin üstüne yansıyan yüzündeki kirli lekesini yıkamak istercesine esmer sulara abanırcasına düşmüştü denize.İkisi de aya bakarken kendi içlerindeki dipsiz karanlıkları düşünüyorlardı.

Neden sonra;
-          Ben yenilmedim, dedi kadın.

Ağızlığına yeni bir sigara taktı ve kendi yaktı sigarasını.
-          Ben yenilmedim, anlıyor musun? derken sesi biraz sinirli çıkmıştı.

Yaşlı kurt karşısında ki yorgun demokrata baktı uzun uzun. Ayın esmer renginde puslu bir yağmur bakışı aradı. Bu kadının gözlerini ıslı puslu yağmurlara neden benzettiğini düşündü. Sağanak sonrası gelen güneşle topraktan havaya süzülen o bereketli ve yaşamak dolu kokuyu bulmuştu kadının gülüşlerinde. Gülümsedi adam.

Bir şeyi tanımlarken içinde eksik kalan kelimeleri bulamadığında eski şiirlere sığırdı

“Görüşmecim yeşil soğan getirmiş
Karanfil kokuyor cigaram”
diyordu ya şair…sonra şiiri de yanlış sıraladığını düşündü.

         Oysa ben hep yenildim, dedi

Sustular…

Düşünceme, inançlarıma kendime her şeye yenildim diye devam etti adam.Kadın, elleriyle kısa saçlarını düzeltirken;
-          Ben hayatı böyle kabul edemem yaşlı kurt! Ara sıra galibiyetlerim olmalı yoksa çıldırırım, dedi.

Dalgalar hışırtılarını artırmış kıyıyı iyice dövmeye başlamıştı

-          Işık kelebeğe ölümdür
-          Evet ama ışık içinde ölüm kelebeğe bir gayedir…Severek gider biliyorsun…


Boşalan kadehleri doldurdu adam. Arkasına yaslandı ve
-          Sana otuz yıl önce rastlamalıydım diye söylendi usulca…

Kadın şen bir kahkaha attı.
- Hiç şansın olmazdı, yüzüne bile bakmazdım. dedi. Bu kez ikisi birlikte kahkaha attılar.
- İşte senin en sevdiğim yanın bu. Böyle harbi oluşun ve düşünceni direkt olarak söyleyiş tarzın…
- Demokratlık böyle bir şey!...
Bu kez birlikte gülümsediler.

Adam cesaretini toplayıp sol elini kadının sağ elinin üstüne koydu ve hafifçe sıkarak gülümsedi.
-          Vallahi kuş olsan da kurtulamazdın elimden…dedi. Bu kez kadın güneş gibi aydın bir kahkaha attı ve sol elini adamın tuttuğu elinin üstündeki elinin üstüne koydu.
-          Avucunu yalardın sen!
-          Buda bir yenilgi işte benim için
, diye söylendi adam.
-          Geçmişte kazanan yoktur. Kadın elini adamın elinin üstünden aldığında adam üşüdüğünü hissetti bir anda.

-          Kafanı yorma yaşlı kurt hiç kimse dört dörtlük değil hayatta. Gülümsedi kadın. Bu kez sonbaharda soğuklara kalmış yorgun menekşelere benzetmişti gülüşünü. Oysa o yağmurlar altında ıslanmak istercesine bu gülüşün biraz daha uzamasını istiyordu içinden.

Göz göze geldiklerinde
-          Ben bile…dedi kadın. Sonra;
-          Zor kadınım ben!
-          Çok kolay bir adamım
-          Her çağıranın ardından koşarak gidersin yani!
-          Aşkolsun yani


Bastı kahkahayı kadın.
-Yani iş bana mı düşüyor?
- Ellerine…
diye söylendi adam…

- Bulunduğumuz hayatın mecburiyetlerine rağmen mi? Adam elini kadının omzuna attı. Yorgun gözlerinin içine bakarak;
- Kelebek ışığa koşarken,dalga kıyıyı döverken kendilerinin yok olacağını bilirler ama onlar hep huzura koşarlar. Bu elde, bu omuzda istenilen şey işte odur. Tensel bir algı değil bu. Ruhun kendi ikizini bularak huzura erişmesi… Kadın boş bulunup bir anda kendini adamın omzuna doğru bırakmıştı.

- Çok yorgunum çokkk.. dedi adam

- Ben de, diye inledi kadın. Adam kadının saçlarına dokunmak için kaldırdığı elini dokunacak cesareti bulamadığı için geri indirirken kadının telefonu çaldı.

- Babaanne…
- Ha canım….


Uzunca bir konuşma süresi…Telefonu kapattıktan sonra birbirlerine baktılar…sonra ikisi birden bir kahkaha attılar

-          hahahahaha
-          Bizim bize dair hayatımız hiç olmadı. Hep birileri için yaşadık hayatı… Bütün bir ömür böyle oldu bu,
dedi kadın.
-          Çocuktuk, annemiz babamız ve ailemiz için yaşadık. Büyüdük sevdik evlendik eşimiz için vardık.  Çocuklarımız oldu bu kez onlar için feda ettik hayatı…sonra yaşlandık, çocuklarımız kucağımıza dünya tatlısı torunlar bıraktı.Yani hep başkalarına adanmış bir ömür…
-          Haklısın dedi kadın…Aşk her mevsim yenilmiştir ama sonbaharda temelli mahvolmuştur..Umudun ötesi derin bir dinginliktir,akıllı ol yaşlı kurt,dedi

Sözleşmiş gibi aynı anda katlılar masadan.Kadın arabasını çalıştırdı

Adam;Kaldığı pansiyon odasında sigarasından son nefesini çekerken kadını çoktan özlediğini fark etti.Sol yanında duyduğu şeyin adı yoktu ama sımsıcak bir şeydi ve huzur veriyordu.

Telefonunu çıkarıp mesaj yazdı.
“ Ben varım yağmur bakışlı yorgun kadın.Öyleyse yüreğime hoş geldin bir sonbahar da bana yenilir misin...?”

Telefonu baş ucuna koyarak gözlerini yumdu .Bir ara uyandığında heyecanla telefonuna baktı. Merak ettiği cevap gelmişti…

Açtı ve okudu:
J)))
Sadece bu işaret vardı telefonunda…

“Gıcık” diye söylendi karanlığa…Ve kendini ruhunun içindeki derin boşluğa bıraktı…


toynak
 

 
Toplam blog
: 25
: 78
Kayıt tarihi
: 29.11.18
 
 

Şiiri tiyatroyu Hayvanları ve doğayı seven bir garip adem baba...Dostluğun ve sevginin en büyük g..