- Kategori
- Sosyoloji
Yine Ankara'da, Yine Yedi Genç!

Fotoğraf:İnternet medyadan
Yeni yıla umutla, sevinç ve coşkuyla başlayalım dedik. Herkesin temel dileği bu yöndeydi, ama yine olmadı...Ulusca hepimizi derin acılara boğan elim bir olay yaşandı başkent Ankara'da, önceki gece. Yedi genç insan, yedi genç fidan, hayatlarının baharında yeni yıla girerken çok basit bir ihmal yüzünden, hani derler ya "bir hiç uğruna" yaşamlarını kaybettiler.
Öyle ki... Yılların deneyimli, hümanist, duyarlı ama hep soğukkanlı olması beklenen habercisi Uğur Dündar bile yılın ilk günü akşamı, haber bülteni sonunda; "...Bu elim haber nedeniyle sizlere iyi akşamlar dileyemeden son veriyorum..." demek durumunda kaldı. Ben de, yeni yıldaki ilk yazım bu olmasın isterdim. Ama hayat böyle bir şey işte! Hiç umulmadık şekilde yaşatıyor da, öldürüyor ve yazdırıyor da. Hele de ülkemizde...
Ankara'da Birlik Mahallesi 409. Sokak 13/3 numaralı daire.Tarih, 31 Aralık 2008. Yaşları 17 ile 23 arasında değişen üçü kız, yedi genç insan! Hepsi de pırıl pırıl üniversite öğrencisi. Önceki gece, yılbaşı kutlaması yaptıkları evde, karbon monoksit gazından zehirlenerek yaşamlarını kaybettiler!
Olay sonrası edinilen ön bilgiler ise ağır bir ihmali akla getirmekte. Olay gecesi aynı apartmanda başka bir aile daha zehirlenmiş ve farkına vararak hemen hastaneye gitmişler. Hatta, durum EGO ekiplerine haber verilmiş. Ekip kombide sorun olduğunu tespit etmiş ancak apartmanın diğer dairelerine bakmadan geri dönmüş. İlgili ekip gerekli kontrolleri yapmış olsaydı, belki de bu talihsiz gençler bugün hayatta olacaklardı. Bu arada bilirkişinin gözlemlerine göre, kombiyi bacaya bağlayan fleksible boruda delik ve yırtılmalar olduğu iddia edildi. Bu gözleme göre, boru atık gazı emerek içeri sızdırmış. Bir üst dairede ise yırtık az olduğu için onlar fazla etkilenmemiş. İtfaiye ekibinin bacalarda yaptığı inceleme sonucu herhangi bir tıkanıklık ya da aksak tespit edilememiş. Zehirlenme, borunun dışarı atamadığı çiğ doğalgaz veya atık karbon monoksit gazından kaynaklanmış olabilir. Ayrıca, hava dolaşımının da içeriye gaz sızıntısına neden olabileceği ifade edilmekte...
Daha genel ve üzücü başka bir olay da, artık giderek 'belleksiz bir toplum' olmaya başlayışımız. 1980 ve sonrası doğumlular bu ülkede onun varlığı, gelişmesi ve daha iyiye doğru gitmesi amacıyla -bazı yanılsamalar içerse de- neler yaşandığını, gençlerin yaşamları ve gelecekleri konusunda ne türlü özverilerde bulunduklarını neredeyse hiç bilmiyorlar bile... Acaba bu gençler de öyle miydiler? Bunu bilemiyoruz! Diğer taraftan 'yaslarına, onurluca ve gerektiği gibi sahip çıkamayan bir toplum' olmaya doğru da hızla yol alıyoruz! İşte bu nedenlerle de bir anımsatmada bulunmak istiyorum...
Ankara, Bahçelievler, 15. Sokak, 56 /2 numaralı daire...Tarih, 8 Ekim 1978. Yaşları 20 ile 26 arasında değişen yedi genç insan! Zihinleri o gün katıldıkları siyasi parti il toplantısındaki konuşmalara takılı... Ardından değerlendirme ve tartışmada bulunmak üzere bu adresi seçmişlerdi. Gençlerden beşi evdeydi, ev sahipleri olan ikisi ise, işten çıkmış eve geliyorlardı. Aşırı sağ görüşlü bir grup onları evlerine giderken yoldan alıp Eskişehir yolunda kurşunlayarak öldürür. Diğerlerini ise evde katleder. Katillerin evde öldü sanarak bıraktığı, ağır yaralı olan genç, ifadesinde, katillerin eşgallerini verir ve olaydan sekiz gün sonra o da yaşamını kaybeder! Adları, sanları çok iyi bilinen bu kişiler, olayın üzerinden 30 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, kamu vicdanının beklentisine uygun, hakettikleri şekilde maalesef cezanlandırıl(a)madı! (*)
Onlar hep anımsanıyor ve anılıyorlar. Ölümlerin, hele de 'genç ölümler'in her iki türü de çok acı. Ama 30 yıl önce, gençler toplumsal hayaller ve idealler uğruna ölüyorlardı...Günümüzdeyse görüyoruz ki, önlemi çok basit hatalar uğruna yitip gidebiliyorlar... Beş liralık (paralık) bir boru, üstünkörü kontroller sonucu oluşan ağır ihmaller sonrası yaşamlarını yitiriyorlar...
Dilim varmıyor ama gündelik halk deyişiyle "pisipisine ölüyorlar". Teknoloji, sanal gerçeklik ve hayallerle içiçe, sistemlere doğrudan ve aşırı güvendikleri, basit kontrolleri, çok basit güvenlik önlemlerini akıllarına dahi getirmedikleri için gafil avlanıyorlar! "Paranoya öldürür "derler. Oysa ki bu ülkede ve bu şartlar altında ben 'ılımlı bir paranoya'nın aksine insanları yaşatacağını düşünenlerdenim. Hatta bu konuda bir bloğum bile var. Başlığı da: ' Asil masumların ılımlı paranoyası!'
Geçmişi, basit yaşam kurallarını, kışa hazırlık (Mutlaka baca temizliği vb.), bahara, yaza hazırlık gibi insanlığın binlerce yıllık temel bilgilerini bilen ve uygulayan son kuşaklar da yavaş yavaş ve sessizce aramızdan ayrılıyorlar. Gençlere bunları hakkıyla aktaramadan sonsuzluğa gidiyorlar. Anımsayacaksınız; Bundan bir iki ay önce de ünlü bir turizmci, iki küçük yavrusuyla birlikte dere kıyısına kurdukları çadırda benzer bir hatanın kurbanı olmuşlardı.
Ortada suç var mı? Bireylerde aranırsa bence yok! Her iki kuşak da suçlu değil. Ama sistem ve kontrol mekanizmalarını yönetip denetleyenler masum görülemezler! En azından ağır ihmalleri var! Günümüzde artık yaşamın ve eğitim süreçlerinin şekli, ritmi ve ezberi, kuşaktan kuşağa, yüz yüze ve uygulamalı bilgileri yeterince aktarabilmeye uygun değil. Aceleci, piyasacı, rant ve avantaya açık, çabuk öğrenen ve hızla da unutan organizasyonlarımızın işleyişleri de öyle! Fakat bunun bedeli çok ağır. Korkarım ki, bu bedel daha da ödenmeye devam edecek!
Sistem bozukluğuna bakar mısınız! Bu hata ve ihmaller zincirinin son halkasında, Manisa ve Akhisar'lı iki gencin cenazeleri dahi karıştırılmış. Aileler ikinci bir şok daha geçirmişler bu sayede. Genç ölümler gerçekten çok acı, yüreğimiz dağlandı... 30 yıl önce, acımasız bir katliamla aramızdan ayrılan o yedi genç yürek ve nice arkadaşlarının tümüyle karşı oldukları, değişmesini arzuladıkları sistem, yapı ve zihniyet bunları da içermekteydi! Onlar ve bu uğurda mücadele eden niceleri yaşasa, idealleri galip gelebilseydi, belki bugün bu gençler de yaşıyor olacaktı.
'Genç ölmek'; aslında hem 'doğal bir hak olarak', hem de herşey sırasıyla yaşanacakmış gibi kurgulanan yaşamlarda, ölümün bir nedenle araya girerek bu kurguyu bozmasıdır. Üzümler olgunlaşmadan gerçekleşen bağ bozumlarını andıran bu 'Kurgu bozumu' anılar arasında hep en çok acı vereni olarak kalır. O insanları hiç tanımasanız bile, öylesi anlarda yıkılır, gençken bile yaşlanmayı öğrenirsiniz. Zaman sayacı durmadan işler...Yıllar gecer, ölümler de...Oysa onlar hep genç kalırlar. Senin gençliğin onlarınkine imrenerek bakar kalır.
Yine de, genç ölümlerin her türüne çok yazık! "Böylesi yaşlarda da ölünmez ki..."diye isyan edesi geliyor insanın.
Işıklar içinde yatsınlar!
2-Ocak-2009
İ.Ersin KABAOĞLU, Ankara,
(*) Bu konuyu işleyen bir roman için bkz. Ozan Özuğur, 'Gecenin Kapıları', Yordam Kitap, Ekim 2008, İstanbul / 459 s.