Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yoksunluk!

Yoksunluk!
 

Sessizliğin sesini size birçok defa tarif etmeye çalıştım:

Okyanusun derininde kafayı suya daldırdığınızda ya da sabah uyandığınızda dışarıya baktığınızda ya da dalgasız bir günde deniz kıyısında akşam oturduğunuzda sessizliğin sesini dinleyebilirsiniz!

Ya da Gladyatör filminde o meşhur tarla sahnesinde keza bunu duyumsayabilirsiniz!

Dün Göknar güzel bir şey söyledi; “kendimle hayat arasında birkaç saniyelerle gecikmeler oluyor”! Bazen böyledir, özellikle çok çalışıp kendinizi zorladığınızda tekrar hayata döndüğünüzde bu sorunla karşılaşabilirsiniz. Ben bitirme tezimi hazırlarken yaşamıştım; yaşamla, hayatım arasında gecikmeler oluyordu!

Serdar’ın ölümünden beri mutsuzluk hastalığına kapıldım. Bunun açıkçası Serdar ile bir alakası yok, ancak o kadar çok üzüldüm ki sevinmeyi unuttum! Ve her gece rüyalar görüyorum ki ne zaman bir rüya görsem, endişeye kapılırım…

Neden mi?

Bana göre rüyalar bilinçaltımın çalıştığını gösterir. Demek ki aklımın köşesinde beni rahatsız eden bir şeyler var ve bunları bilinçaltıma atıyorum!

Aslında sebebini biliyorum:

Çocukları özel okulda okutmanın maliyetini öğrendim ve bu bende bunalım yarattı çünkü o kadar param yok ne yazık ki! Birini okey fakat ikisini okutacak para hala kazanabilmiş değilim! Oysaki hep iftiharla söylediğim gibi ben mükemmel bir öğretim almış birisiyim ve aynı şekilde çocuklarımın da mükemmel bir öğretim hayatı yaşamalarını gayet tabii istiyorum.

Ama bunu yapacak kudretten(güçten) yoksunum!

Bunu fark ettiğim günden beri karar almak istiyorum? Ne yapmam lazım?

Hayatımda her zaman paradan nefret etmiş biri olarak, ne yaparsam yapayım onun kudretiyle karşılaşıyorum!

Onun gücü karşısında YOKSUNUM!

Kafamın küvetin içine daldırıp sessizliğin sesini dinliyorum ve belki de iç sesimi! Evet, gerçekten, çocuklarımın mükemmel öğretim almasını istiyorum ve belki de en büyük ve yegane hayalim bu!

İdealist salağın teki olmanın en b.ktan sonucu bu: Her şeyi en iyisiyle gerçekleştirmek istemek! Bu hastalığımdan yıllardır kurtulamıyorum ve galiba kurtulamayacağım da!

Oysa gerçekle, en iyisi arasında ciddi bir uyumsuzluk var ve ben de sanki koordinatör görevindeyim bu durumu çözmek için!

Öyle ki ben sürekli gerçeği oluşturmak için çalışıyorum. Ama gerçek hep var, ben olsam da, olmasam da...

Ve başka bir özelliğim var, kedime yalan söyleyememek ya da kimseye! Duygularıma, ruhuma, var olduğuma, olmadığıma dair yalan söyleyemem:

Neysem oyum; oysam benim; varsam yaşıyorum; yoksam ölmüşüm!

Süper kahraman bile olsanız, bazı kabiliyetlerden yoksunsunuz! Mesela ben herhangi birinden ve hatta bu kişi patronum bile olsa, para istemeyi kendime yediremiyorum:

“Sana verdiklerim ortada ve senden bunun yüzde sıfır virgül sıfır bir şeyini istiyorum sadece ve buna tabii ki sen karar vermelisin!”

Mümkün mü? Kişi iradesiyle neye karar verebilir ki Türkiyem’de! Tabii ki kendi iradesi paranın tamamına sahip olmak ister!

Suçlamıyorum, hatalı olan benim tavrım ama eğemiyorum başımı Allah’tan başka kimseye!

Sevgili Yusuf Bey bunu fark etmişti ve THY’den ayrılırken demişti: “Sen özel sektörde yapamayacak kadar dürüst birisin!”

Öyleyim!

YOKSUNUM!

Tekrar düşünceli bir hal alıyor beni ve kafamı suyun içine daldırıp düşünüyorum… Bu sefer nasıl olacak diye?

Birçok şekli var fakat parayı sevmek, işte bu düşünce, gerçekten midemi bulandırıyor!

Parayı sevmeden paraya sahip olmak, nasıl olacak?

Göreceğiz ve gereğini yapacağız…

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..