Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '10

 
Kategori
Güncel
 

Yüksek yargı kuşatması, biberli demokrasidir

Yüksek yargı kuşatması, biberli demokrasidir
 

Referanduma götürülen anayasa değişikliğinin kabul edilmesi halinde, yüksek yargı kadrolarına siyasal iktidara yakın kişilerin getirileceği kaygısı pek çok çevre tarafından paylaşılıyor.

Bu kaygının kaynağını devleti 8 yıldır yöneten AKP hükümetinin bürokrasideki uygulamaları oluşturuyor.

Devletin, İl Özel İdareleri’nin, AKP’li belediyelerin hemen bütün yönetim organlarında hükümete yakın ya da yakın görünen memurların dışında hiçbir farklı düşünce sahibinin olmaması, sadece tesadüfe bağlanabilir mi?

Yönetici ölçütlerinin nasıl belirlendiğini konuyla ilgili hemen herkes, her kamu görevlisi iyi biliyor.

Üst yöneticilerde başbakana, bakana, milletvekiline, parti yönetimine yakınlık etkili olurken, daha alt yöneticilikte ise hükümetin arka bahçesi olan, paralel sendika ve STK kimliğindeki örgütler inisiyatif kullanıyor.

Ağzınızla kuş tutsanız, dört dil bilseniz, iki doktoranız olsa da “ehliyet” ve “liyakat” konusunda “yeterli”(!) olamıyorsunuz.

İlla da ilgili “merci” ya da kibar adıyla “kanaat merkezleri”nden referansınız gerekiyor.

Başkent Ankara’daki bakanlık kadrolarında hatta taşra birimlerinde yaşanan yönetici atamalarına insanın inanası gelmiyor.

İddialara göre bazı bakanlıklar tamamen tarikatların güdümüne girmiş.

O kadar ki, bu bakanlıklarda ne farklı bir tarikat mensubuna ne de tarikat dışındaki “sivil” AKP’lilere yönetim kadrolarında yer verilmiyor.

Buralarda görev almak için AKP milletvekillerinin referansı işe yaramıyor.

Referans illa da tarikat makamında yükselmiş şahsiyetlerden gelmek zorunda.

Anlatılan bazı hikâyeler insanın kanını donduracak cinsten.

Yaşananlar akılla ve izanla açıklanamayacak kadar keyfilik taşıyor.

Gözlemci arkadaşlar “ölüm-sıtma” naziresini hatırlatarak, “Çoğu Güneydoğu kökenli bu tarikatçı yöneticileri gördükten sonra, küresel faaliyet içindeki Amerikancı tarikata haksızlık yaptığımızı düşündük” diyorlar.

Devlet ve yerel yönetim kadrolarında hal böyle iken, “yargı reformu” edebiyatıyla yargı yüksek kurullarının “demokratik” yöntemlerle “nesnel” ölçütlere oluşturulacağına inanmıyor insan.

Cumhurbaşkanı Gül’ün Anayasa Mahkemesi’ne üye ve üniversitelere rektör atamaları bunun işaretlerini vermiyor mu?

Rektör atamalarındaki “özel tercihler” kamuoyu vicdanında rahatsızlık yaşatmayı sürdürürken, en yüce mahkeme olan Anayasa Mahkemesi üyeliği için hukuka atlatılan takla, gelecekte nelerin yaşanacağını gösteriyor gibi.

Habere bakar mısınız: “Anayasa mahkemesi raportörlüğünden, önce Denizcilik Müsteşar yardımcılığına atanan Alpaslan Altan, 31 gün sonra da Cumhurbaşkanı Gül tarafından Anayasa Mahkemesi yedek üyesi seçildi.”

“ Böylelikle Altan yasadaki ‘Yüksek Bürokrat’ şartını 31 gün süreyle elde edip mahkeme üyesi oldu.”

“ 42 yaşındaki Altan, bu koltukta 23 yıl oturacak ve 65 yaşında emekliye ayrılacak.”

“ Anayasa mahkemesi üyeliği için halen 40 yaş sınırı bulunuyor; Altan, Anayasa paketi geçtikten sonra 45 yaş sınırına takılacak ve bu göreve seçilemeyecekti.”

Uzun yılların gözlemlerine, deneyimlerine dayanarak şu öngörüde bulunuyorum.

AKP hükümetinin tek taraflı hazırladığı anayasa değişikliklerinin kabul edilmesi halinde, bugün çeşitli eleştirilerde bulunduğumuz yargının yüksek kurullarını çok arayacağız.

Çünkü hükümetin ya da bürokrasinin hataları karşısında iyi kötü hak arayabildiğimiz bir yüksek yargı olamayacak.

Daha dün sigara yasağı konusunda üyelerini seçmediği Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar için Başbakan’ın sözleri nasıl bir mesaj taşıyordu düşünün.

Bir de üyelerini hükümetin kendi takdiriyle seçeceği bir Anayasa Mahkemesi’ni, bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu düşünün.

Eskilerin deyimiyle, “Allah yazdıysa bozsun”

 
Toplam blog
: 152
: 700
Kayıt tarihi
: 17.07.08
 
 

Trabzonluyum ve bu kentte yaşıyorum. Kamuda inşaat mühendisi olarak çalışıyorum. Resmi görevimin..