- Kategori
- Gündelik Yaşam
Yüreğimizdeki demir parmaklıklar

Risk almak, ne kadar tehlikeli bir kelime, daha telaffuzundayken bile iki kere daha düşünmeye sevk ediyor. Öyle ki risk almamız gereken durumlarda, önce olumsuz sonuçlarla karşılanılacağı düşünülür. Başımıza neler gelebilir, nelerin elimizden kayıp gitmesine izin veririz, durum öncesi, durum sonrası neler yaşarız, ne kadar acı çekeriz... Devamlı bir diken üzerinde oturma halleri. Tamam aklımızı kullanıp, aksini düşünürüz ama bu durum o kadar çok korkutuyor ki bırakın olumlu düşünmeyi, risk almamızın getirilerini bile göremiyoruz. Olağanüstü hâl durumuna girip, hayatımızı durdurup sadece alabileceğimiz riske odaklanırız. Çünkü ‘İstediğini elde etmek demek, istediğini elde etmek için vermen gereken kararları vermen demektir’*
Her şeyden kendimizi korur kollarız. Bu şekilde kendimizi dünyamızın renksiz demir parmaklıkları arkasında güvende hissederiz. Böylece Risklerin getirmiş olduğu hiçbir duruma katlanmak durumunda kalmayız. Bu durumun içimizde yarattığı heyecan, mutluluk ve korkuyu içimizde barındırması, hiç durmayan kalp seslerimizin sürekli yükseldiği ruh hali bize fazla gelir. Başarısızlıktan mı, işin içindeki karmaşıklığı çözememekten mi korkarız buna bir türlü karar veremeyiz. Korkarız…
Hiçbir şeyi göze almayan kimse; bir şeye sahip olamayan, kendisini bile yönetemeyen kimsedir.
Riski almanın sonuçlarını ya da risk öncesi ve sonrası olacakları yaşamak istemeyiz. Böylelikle değişmesi gereken ama değiştiremediğimiz, sıkıldığımız ama bunu kendimize itiraf edemediğimiz, rutin ve sıkıcı bir hayatımız oluşur. Hem bu durum sinsice oluşmaz; alenen gelir ve hayatımızın orta yerine oturur. Her şeyi günlük format neyse o şekilde yaşamak en iyisidir. Bu durumdan rahatsız olmayız, olamayız çünkü istediğimiz budur. Değişmeyi, gelişmeyi, bu durumların heyecanını yaşamayı düşünmeyiz. Bilakis bu durumdan rahatsız bile olmayız. Çünkü yüreğimizde demir parmaklıklarımız vardır ve hiç kimse ona dokunamaz. Parmaklıklar her ne kadar soğuk ve dışarı çıkmaya engel olsa da kişi onların arkasında rahattır, güvendedir. Birisi elini uzatacak olsa da ona dokunamaz, işte bunun için pek severdi o ruhsuzlaştıran, duygusuzlaştıran demir parmaklıkları. Demir parmaklıklara sadece yüreğimizi değil, öz benliğimizi de koyarız. Her şeyimizle savunma mekanizmasındayızdır ve artık güvence altındayızdır. Artık bir robottan hiçbir farkımız kalmamıştır. Tek fark, soğuk bir mekanizmada gizlenmiş de olsa bir yüreğimizin olması. İstekleri olmayan, ruh hallerini yaşamayan, hayatını değiştirmeyi istemeyen, duygularını yaşamayan, mekanizmadan çıkmak için ufacık bir hamlenin yettiğini bile bile orada hapis olmayı tercih ederek yaşayan bir yürek. Ve o kurallarına prangalanmış bir kölesindir artık. Benliğinle, yüreğinle.
Yalnızca risk alan kişi özgürdür.
Belki gülmek; aptal görünme riskini, ağlamak; duygusal görünme riskini, Birine ulaşmak; ona bağlanma riskini, Duyguları açıklamak; reddedilme riskini, Hayalleri açıklamak; alay edilme riskini, Sevmek ;sevilmeme riskini ve Tüm zorlukların üzerine gitmek; başarısız olma riskini göze almaktır. Ama acı ve kederden kendimizi sakınabiliriz de hissetmeyi, gelişmeyi, değişmeyi, büyümeyi veya sevilmeyi öğrenemeyiz. Bu durumda demir parmakların arkasında olmamız yetmez üzerimize de bir örtü atarız.
Riskler göze alınmalıdır. Hayatta en büyük tehlikedir, hiçbir risk al(a)mamak
*Paul Arden