Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '08

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Yüreğin Kaldı Aklımda

Yüreğin Kaldı Aklımda
 

Düştü…

Hepsi düştü. Karanlık gecede kumsalda ayakkabılarımızı elimize alıp çıplak ayakla dalgaların sesleri eşliğinde koşmadık kumların üstünde. Gecede denizin sesi, içimizi aydınlatan bir melodi gibi işlemedi ruhlarımıza. Düştü.

Kumlara uzanmadık boylu boyunca… Yıldızlara bakıp şarkılar söylemedik. İçimizin dehlizinde biriken katranları akıtmadık karanlığa. Sevmedik, sevişmedik; dudaklarımız değmedi birbirine. Kıvılcımlarla tutuşmadı, yanmadı dilimiz. Dizlerine başımı koymadım, ılık nefesini duymadım, yüreğinin atışlarını dinlemedim. “Bu bir rüya mı?” diyen sözlerin uçuştu göğe; evet, hepsi düştü.

Sonra bir şarkı gelip konuk oldu içimizdeki sevince. “Karlı kayın ormanında / yürüyorum geceleyin / efkârlıyım efkârlıyım / elini ver, nerde elin?” Sahi nerde elin? Hani, alnımı okşayıp, bir demet ateş gibi saçlarımın arasına dalan ellerin nerde… Esintisi kulaklarıma vuran, gözlerimin kıyısında, kirpiklerimin kenarında dinlenen, burnumu okşayan, dudaklarımda gezinen dişlerimin keskinliğinde gidip gelen, soluklanan parmakların nerde? Yüzümde gezindikçe, ruhumu coşturan sıcak elin hani? Sonra bir tarağın dişleri gibi parmaklarıma geçen, ellerimi sıkan, yüreğimi dinlendiren dost elin… Nerde?

Düştü…

Hepsi düştü. Hüzünlenmedim ben, aslında mutluluktan uçuyordum. Kanayan yaralı yüreğimin söylediği bir şarkı değildi ‘Karlı Kayın Ormanı…’ Kederlenmem için gelip konmadı dudaklarıma. İçimdeki umutsuzluğu götürsün diye, korkularımı dağıtsın diye söyledim ben o şarkıyı. Şarkıyı söylerken, eski dünya masallarının kahramanları kadar cesur, atak, güzel ve yakışıklıydık. Süvariydik, dörtnala koşan atlarımız, terliydi. Gittiğimiz dağların, ormanların bir ucu var, bir ucu yoktu. Ağaçların dalları gökte, vadiler vahşi bir yeşillikteydi. Su içtiğimiz çeşmelerin bir gözünden altın suyu akıyordu. Alnımıza değdiğinde bir çift ak güvercine döndük… Birbiri için ölen iki sevgiliydik. Avcılar vurmak için geldiğinde, birbirimize kanat gerip, göğe, sarı ışıltılarla göğün en derin yerine aktık. Düştü, hepsi düştü, gözlerim gözlerinin derinliğinde yitmedi, nefesim sıcak nefesinde dağılmadı…

Hepsi düştü…

O gece yıldızların altında sadece ikimiz mi vardık? O gece, o sahil, o deniz, ay, yıldızlar, dalga sesleri bizim için mi o denli uyumluydu dersin? Biz olmazsak, Karlı Kayın Ormanı öksüz mü kalacaktı yani? Uzakta mızıka çalan o yaşlı adamı hatırlıyor musun? Peki, o kimin için çalıyordu? Bizi o yabancı sahilden alıp doğduğumuz topraklara, çobanların diyarına, kavalların ezgisine götüren o adam da mı yalandı? Biz ki, iki çılgın yürek… İki deli. Dünyanın gelmişine geçmişine küfredercesine, tüm kanunlarını çiğneyen iki asi… Biz de mi yalandık yani? Sana ‘delisin!’ dediğimde, gülerek ‘sen de delisin!’ demedin mi bana? Galiba demedin… Yok demedin, bunların hepsi düştü.

Düştü…

Bir tek gözlerin

Bir tek yüreğin kaldı aklımda…

Bir tek onlar gerçekti.

 
Toplam blog
: 107
: 1402
Kayıt tarihi
: 01.11.06
 
 

1970 yılında Siverek'te doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Tarsus'ta tamamladım. İstanbul Üniversitesi ..