Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Yüreğindeki yara izi

Yüreğindeki yara izi
 

Aynaya baktığında yüreğinde taşıdığı kocaman yara izini görebiliyordu. Bir tek kendisi görebiliyordu o izi. Hala tazeydi yarası. Allahtan kanama nihayet durmuştu. Oysaki ne zor olmuştu kanamayı durudurmak. Kanamayı durdurmak için kabullenmesi gerekmişti. Yanlış adama aşık olduğunu ve adamın bir gün dönüp arkasını gitme ihtimali olduğunu kabul etmesi gerekmişti.

Oysaki çok zor kabullenirdi. Kendi yasaları yürülükteydi O'nun Cumhuriyetinde. Bu yasaların yetersiz kalması demek Cumhuriyeti'nin de yara alması demekti. Yasalar yetersiz kalmış ve kabullenmeyi hiç sevmeyen kadın sonunda kabullenmişti. Hayatında ilk defa kabullenmişi. Dönüp arkasını gitme ihtimali olan bir adamı sevdiğini ve zaten adamın istese bile hiç ama hiç yanında olamayacağını kabullenmişti.

Kabulenmesiyle beraber her şey duruldu. İçindeki fırtınalar dindi en başta. Uykusuzlukları sona erdi. Artık dünya dar gelmiyordu O'na. Düşünüp plan yapma yetisini geri kazanmıştı. İş arama, kitap okuma, ders çalışma, konsantrasyon sağlama, otokontrol yetileri geri gelmişti. Heyecanlılık ve aklının vücüdunun bir kaç karış üstüde gezmesi hali de yok olmuştu artık. Eski ruhsuz, rutin, gündelik kadın hayatına geri dönmüştü. Aşık olduğunda birdenbire verdiği altı kilonın üç kilosunu geri aldı hemen. Aşık olduğunda değişen, çocuksulaşan canlanan bakışları eski donuk haline bürünüverdi. Her kes farkındaydı artık ve hatta alay bile eder olmuşlardı "-Ne o? Aşk bitti galiba!"

Aşk bitmemişti ki! Aksine daha çok aşıktı, üstelik eskisinden de daha çok seviyordu. Şavaşı bitmişti. Aşkı için savaşı bitmişti. Değirmenlerle savaştığını fark etmişti. Savaşırken de tam yüreğine büyük ve derin bir yara almıştı. O ölümcül darbe ilk geldiğinde öleceğini sanmıştı. Ölmedi.

Clarrissa Pinkola Estes'in "Kurtlara Koşan Kadın" kitabındaki bir sözü anımsadı. " Kadınların kendi yaşlarını yıllarla değil, aldıkları savaş yaraları ile sayması gerekir. Savaş yaraları tek , tek her kadının dayanıklılığı, başarısızlıkları ve zaferlerinin kanıtıdır!!!"

İçinde bulunduğu durum da sorun, tam anlamıyla aidiyet ya da mülkiyet konusu değildi ki. Ne kadın O'na ait hissediyordu kendini, ne de erkeği olarak mülkiyeti altına almak istiyordu sevdiğini. Burada başka bir şey vardı. Kendini O'ymuş, O'nu da kendisi imiş gibi hissediyordu. Bir araya geldiklerinde zaman, mekan, madde kavramının yok olduğunu hissediyordu. Bir araya geldiklerinde ne o vardı, ne de erkeği.Bir kişi vardı ortada ve o insan ne sevdiğiydi, ne de kendisi. Sevdiğinin yokluğunda yarasının bu denli kanaması bu yüzdendi. Etinden et kopmuş gibi oluyordu çünkü.

Bu yaranın kendisini öldürmemesi için kabullenmek zorundaydı. O'nun kendisi olmadığı, bir başkası olduğnu ve bir gün dönüp arkasını gidebilme ihtimali olduğunu telkin etmek ve kabullenmek zorundaydı. Kabullenmek, bir anlamda yenilmek demek dahi olsa, yapacak başka bir şeyi yoktu. Yalnız değildi hayır. Sevdiği yanındaydı. Henüz gitmemişti. Varlığını ve yanında olduğunu hissediyordu. Fakat bu yararnın melhemi O'nun kendisi olmadığını kabullenmekten başka bir şey değildi.

 
Toplam blog
: 167
: 1867
Kayıt tarihi
: 20.04.07
 
 

01/06/1967 Rize/fındıklı doğumlu olmama rağmen doğum yerimi hiç görmedim. Türkiye'nin hemen her ilin..