- Kategori
- Kitap
Yürekteki kara nokta: Suveyda
Tanca Çepik Gültekin-Yazar
Es Suveyda; Arapça’da kalp gözü de denilen, ‘yüreğin en derinindeki kara nokta’ ‘alemlere açılan kapı’ anlamını taşıyor. Tasavvufta ise, zikir yapılan yer olarak nitelendiriliyor. Karacadağ’ın kara bazalt taşlarından olsa gerek Siverek’e de Arap işgali döneminde bu isim verilmiş. Siverek; Karacadağ (Çiyayê Reş) ile Fırat nehri arasında kurulmuş, tarihi Neolitik döneme uzanan eski bir yerleşim yeridir. Eskiden il olan şimdilerde ise Urfa’ya bağlı büyük bir ilçedir.
Suveyda geçen aylarda bir roman adı olarak çıktı karşımıza. Eylül 2015’te Sinopsis yayınlarından çıkan Tanca ÇEPİK GÜLTEKİN’in ilk romanı. 237 sayfalık romanı diyebilirim ki iyi bir okuyucu en fazla iki günde okuyabilir. Akıcı, duru ve merak uyandıran bir dili var.
Birçoğumuz ilk romanlar konusunda önyargılıyızdır. Dili nasıldır, kurguyu iyi oturtabilmiş mi? Kahramanlar, kahramanların olaylar karşısındaki tavırları yeterince verilebilmiş mi? Tüm bunlar kitaba korkuyla yaklaşmamıza yol açar. Oysa her yazar, her yeni kitap yepyeni bir dünyadır ve bizi belki de anlatılmaz hazlar alabileceğimiz zamanlara, mekânlara, olaylar ağına götürecektir. Bu nedenle ben okuru; ilk romanlar, ilk kitaplar konusundaki önyargılarını kırmaya davet ediyorum. Aksine yeni romanlara dibi belli olmayan derin göllere dalar gibi dalmalarını tavsiye ediyorum. Suveyda romanı da böyle bir eser. Yeni, çarpıcı, okurunu olaylar sarmalına bir çırpıda çeken sağlam bir roman.
Yazarın kendini okutan kıvrak bir dili var. Bir ilk roman olmasına rağmen birçok usta yazarı kıskandırabilecek nitelikte diyaloglar metni akan bir nehir gibi canlı tutuyor. Romanda betimlemeler yok denilecek kadar az buna rağmen konuşmalar roman bütünlüğünü bozmuyor hatta ona farklı bir ruh katıyor. Okur Orhan Kemal romanlarındaki diyalog tadını bu romanda da duyumsayabiliyor.
Roman, yaşlı, hasta bir babanın yıllardır içinde sakladığı gizini kızı Suveyda’ya açması, gençliğinde yaşadığı bir ilişkiden başka bir kızının olduğunu söylemesi izleği üzerinden ilerliyor. Suveyda; şimdiye dek haberdar olmadığı bir ablasının olduğunu öğreniyor ve onun peşine düşüyor. Bu arayışta Urfa’ya ve memleketi Siverek’e geliyor, burada babasının çocukluğunun izleriyle karşılaşıyor. Yaşamına aniden giren bir adama, Kandal’a aşık oluyor. Artık olaylar bu yeni ilişki üzerinde biçimlenecektir. Romanın sonunda Suveyda, yaşamını sarsacak bir gerçekle yüzleşecektir. Neyse ki roman kahramanı da, okur da rahat bir nefes alacaktır.
Roman, bir bütün olarak incelendiğinde; zaman ve mekan açısından günümüz Ankara’sında geçen güncel, sıradan olayların seyrinde gelişiyor. Kahramanlar, her gün karşılaşılan sokakta, çarşıda, hastanede yüz yüze geldiğimiz insanlar. Yazar, günlük hayatımızın bazı kesitlerine ayna tutuyor. Öyle ki romanda geçen bazı isimler benim günlük hayatta dostlarım. Koçali Aymaz’ın, Sinan Karakaş’ın metinde anılıyor olması farklı bir duygu yaşattı bana. Bu, işte roman gerçekliğinin, yazar sorumluluğunun bir başka yönü. Bir yanda gerçek hayat, diğer yanda kurgu, ikisi iç içe girmiş. Edebiyat gerçekle kurguyu buluşturan sihir değil mi zaten? Bu nedenle Suveyda’nın yazarını bir kez daha kutlamayı borç biliyorum.
Romanda okuru yoracak, ağır cümleler, uzun betimlemeler yok. Dil gayet sade ve kıvrak. Bazı yerlerde okuru nefessiz bırakacak kadar akışkan ve olaylar zinciri ilgi uyandırıyor. Metinde karakter çözümlemeleri de çok az. Öyküye giren kişiler belirip yok oluyor, ana karakterler dışında diğerleri sönük. Tanca Çepik Gültekin, diyalogları kurmada gayet başarılı, konuşmalar birbirini tamamlayan ve akışkanlığı sağlayan nitelikte. Ancak, bana göre romanda okura da soluklanma fırsatı verme ve farklı bir tat katma bakımından gerekli yerlerde yazar betimlemelere de girmeliydi. Metinde bu yönün zayıf kaldığını düşünüyorum. Ayrıca kahramanlar fiziksel ve psikolojik olarak biraz daha tanıtılmalıydı. Bir ilk roman olması nedeniyle yine de çok başarılı buluyorum Suveyda’yı. Yazarı Tanca Çepik Gültekin’i de yürekten kutluyor, yeni romanlarını merakla bekliyorum.