Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '06

 
Kategori
Eğitim
 

Yurt dışında kayıp nesil

Yurt dışında kayıp nesil
 

Bizim Hoca bir gün çatıdan düşer. Komşularından koşan gelir. Her kafadan bir ses.
"Hoca, niye dikkat etmedin yahu?"
"Olan olmuş, geçmiş olsun?"
"O kadar olacak Hoca, abartma..."
Hoca dayanamaz "Aranızda çatıdan düşen biri var mı?" diye sorar.
"Yok" der, komşuları "Ne yapacaksın ki?"
Hoca "Hiiç, siz bana öyle birini bulun. Benim derdimden ancak o anlar." der.

Anlattıklarımı ve anlatacaklarımı da sanıyorum ancak yurt dışında öğretmenlik yapan kişiler anlayacaktır. Anlatacaklarımın abartı olduğunu düşünenler olabilir. Keşke ben de öyle düşünebilsem ve sadece düşüncelerde kalsa bu gerçekler.

Anlatacaklarıma başlamadan önce 6. sınıfta öğrenci olan geleceğin umudu bir Türk çocuğu ile aramızda geçen küçük söyleşimizi aktarmak istiyorum.

- Oğlum derslere neden gelmiyorsun?
- Herr Me:lan (Almanlar ilk heceyi uzun-ince söylüyorlar) biz do:ç (Deutsch yani Alman) olduk. Babam beni türkiş (Türkçe) unteriş (ders)'ten abmelden (çıkış) yaptı. Ben vayta ( daha fazla) gelmeyeceğim.

Yazımda özellikle söyleyiş şekliyle yazmaya çalıştığım bu olayı yaşayıp da kahrolmayacak bir Türk, özellikle birtakım değer yargılarıyla bezenmiş bir kişi, bir öğretmen düşünemiyorum.

Yurt dışı işleriyle ilgilenen zevat-ı muhteremler, sizler masa başında mangal küllerini üflerken farkına varamadığınız hayatın gerçek yüzü işte budur. Bunları nereye ve ne zamana kadar görmemezlikten geleceksiniz bilemiyorum.

Sizin alfabenize, dilinizde gerek duymadığınız harfleri sokmaya direnenler bu çocuklara adını kendi harf seslerine göre söyletiyor biliyor musunuz? Madem bu kadar gerçekçiler neden kendi alfabelerine gerekli harfleri eklemiyorlar da abuk subuk söylemler üreterek isimlerimizin kişiliğini yok ediyorlar. Bir zamanlar başta Yugoslavya, Bulgaristan ve Yunanistan olmak üzere bazı ülkelerde soydaşlarımıza yapılan siyasi ve etnik baskılar şimdi bilimsel yöntemlerle ve gözünüzün içine baka baka medeniyet ve Avrupalılık ambalajı içinde süslü bir şekilde burada yapılıyor ve dahi kimsenin gıkı çıkmıyor. İşte size kişileri kimliksizleştirmeye doğru sürükleyen bir olgu. Üstelik öylesi bir hava yaratılıyor ki herkes durumdan memnun. Sizin çocuklarınız adını Alman telaffuzuna ve harflerine göre söylemekten zevk alıyor. Sanki bu bir ayrıcalık gibi onurlandırıyor onları. Hatta sizin düzeltmenizi bile tersleyebiliyor. "Birçok Türk öğretmenin bile kendi adını Almanca telaffuz ettiğine şahitliğim vardır." desem, sanırım dahasına gerek kalmayacaktır. Ne demişler “İmam bilmem ne yaparsa cemaat de bilmem ne yaparmış.” Bu istisnai diyemeyeceğim durumdan dolayı yine de duyarlı öğretmenleri ayırd etmenin gerekliliğini vurgulamak isterim. İşte veliler ve eğitimcilerin bu durumlarını da göz önüne alırsak, haksız oldukları halde haklı duruma gelen bu çocuklara söyleyecek söz bulamayacaksınız eminim.

İş bununla da bitmiyor. Sizlere diğer dillerde de ders yapılmasını bastıran bu medeni (!), demokratik (!) insanlar çaktırmadan buradaki dersleri bitirmeye, önünü kesmeye doğru hedef belirliyorlar. Sinsice uygulanan plan gereği 2-3 yıldan beri not verme durumu kaldırılmıştır. Bu durumda çocuklara bir nevi angarya olarak gösterilen bu derslere ne gerek vardır ki? Üstelik Türkçe dersleri Almanca öğrenmeyi de engelliyormuş. Bunu da öğrendik. Kim mi diyor? Alman öğretmenler. Haaa onlar, yani Almanlar diyorsa doğrudur. Ama bir Türk öğretmeninin sözlerini kim ciddiye alır ki? Burada da sayın velileredir sitemim. Yarınlarda sakın kimseleri suçlamayın. Bu çocukların yok olma fermanını ilk imzalayanların başında sizler varsınız. Saçınızı süpürge etme edebiyatıyla kendinizi kandırmaya çalışabilirsiniz ama gerçekleri saklayamaz, bizlere yutturamazsınız. Kazandığınız paralar (ki artık bugünkü şartlarda o da mümkün değil), aldığınız falanca yerdeki evler, arsalar, arabalar eğer size çocuklarınızın geçmişini ve geleceğini garantileyecekse ve buna hâlâ içten inanabiliyorsanız sizinle konuşmanın yersizliğini kabul ediyorum. Bu nedenle hiç çenemi bile yormaya değmez diyorum. Çünkü hani deveye hendek atlatmak hikâyesi vardır ya! İşte onu iyi bilirim. Bildiğimdendir ki sizinle konuşmanın faydası olmadığını idrak edebilirim. Siz ki bir Alman hocanın yanında el pençe divan sergiler, Türk öğretmene selam vermeye bile tenezzül etmezsiniz. Ama o öğretmenler ki sizin olduğu halde sizden daha çok sahiplendiği çocuklarınız için ne yapabilirim kaygısıyla kahrolmaktadır.

İş işten geçmek üzere demiyorum. GEÇMİŞTİR. Atı alan bırakın Üsküdar’ı Türklüğü bile aşmış, Avrupalılaşmış (!), tek dişi kalmış o medeniyetin içine saplanmıştır. Bunun aksi için ancak, inanıyorsanız mucizelere sığınmanız gerekir. Aslında bu da mümkündür. Bu millet ki, yok oldu, bitti denildiği anda millî iradeyle destanlar yaratmış bir tarihe sahiptir. Eğer tarih de tekerrürden ibaretse neden olmasın? Ama şart olan da millî şuur, iradedir. Bunun varlığını bilmek ve gösterebilmektir.

Siz her şeyi, çok iyi bilen kodamanlar, adının önü kalabalık olan akademisyenler, dilciler sizler bunları da biliyorsunuzdur eminim. Merak etmeyin bunlar düzelecek, bu sorunlar bir daha yaşanmayacaktır. Nasıl mı? Dilini tamamen yitiren bu yeni kuşağın kaybolup gitmesiyle. Lütfen sizler rahatınızı bozmayın. Mangal üflemeye devam. Küller savruldukça sizin makamınız daha da yücelecektir eminim. Oturduğu yerden, onun bunun dediklerini kaynak göstererek masa başında akademik kariyerliğini sürdürme ve adının önündeki kalabalığın görünümünü bir adım yukarı çekmeye çalışan sayın değerli oturak akademisyenleri. Kaldırın bir yerlerinizi. Gün iş yapma günüdür. Vakit gelip geçmektedir. Su uyurken düşmanın nelere kadir olmaya çalıştığını görün, uyanın gaflet uykusundan. Armudun iyisini yiyenler bile sadece kış boyu, ki o da doğanın yasası gereği uyur, uyanınca da tüm gayretiyle yaşama yeniden dört elle sarılırken, bir ömür boyu olaylara at gözlüğüyle bakan, adeta seyirci kalan siz akıllı uslu kişilerin bu aymazlığı neden?

Öğrencilere yönelik bir uygulamanın acı sonucunu vermek istiyorum. Bir ev ödevi, 5. - 10. sınıflara yönelik. Konu: Bir hafta süre içerisinde öğrencinin evde kullandığı bütün sözcükleri (Türkçe) alt alta sıralaması. Sonuç: 50 ile 100 sözcük. Üstelik çoğu sözcükler biraz derin incelense aynı kökten. Şunun bilinmesini istiyorum. İşte buraya yazıyorum, şahidimdir bu satırlar. Çok değil 2, bilemediniz 3 kuşak sonra Almanya'daki Türk gençliğinden söz edemeyeceksiniz. Çünkü böyle birileri kalmayacaktır. Belki kimlik olarak mümkündür. Ellerinde ikinci vatandaşlık göstergesi olarak tapu gibi pembe kartları da olabilir. Buna rağmen kesinlikle dedesiyle Türkçe konuşup anlaşamayan bir Türk (!) olacaktır. Tabii buna da ne derece Türk genci denilir bilemiyorum? Hani ne derler “Dibin ahlat ağacı, doruğunu kim aşladı?” Alman deseniz, değil. Türk deseniz, işte gerçeklerin yansıması. Hadi bakalım içinize sindirerek diyebiliyorsanız deyin.

Allah hiç bir Türk öğretmene, 8. sınıfa geldiği ve kesinlikle aklı başında olduğu halde hâlâ Türk alfabesini sayamayan öğrenci yüzü göstermesin. Nerdesiniz eyyy çatıdan düşenler? Sesime ses verin. Bugün yine kahrettiğim günlerden birini yaşıyorum. Her seferinde "alıştım artık, umursamayacağım" diyorum ama yine kahroluyorum.

NOT: Şunun bilinmesinde de yarar vardır: Bu anlattıklarım devede kulaktır.

 
Toplam blog
: 87
: 3041
Kayıt tarihi
: 07.09.06
 
 

Çankırı doğumlu (1954). İlk ve ortaokulu tamamladıktan sonra liseye Ankara'da devam etti. Özel ti..