- Kategori
- Kültürler
Yurtdışında yaşama rehberi
Türkiye kabına sığmayan bir ülke oldu. Eskiden tarım ürünleri ihraç ederken şimdi bunun yerini işgücü aldı. Dünya üzerindeki çoğu ülkede çalışan ve yaşayan Türkler var artık. Sayımız – ben de bu gruba dahilim – hep artıyor ve belki de köklerimizden gelen daha geniş alana yayılma isteği sebebiyle kapsama alanımız genişliyor. Bunun dışında eğitim ve öğrenim için yurtdışına çıkan bir kesim de bulunuyor. Fakat yurtdışına çıkma sebebi ne olursa olsun herkesin katlanmak zorunda olduğu bir alışma süreci söz konusu. Benim amacım da şimdiye kadar yaşadığım 4 senelik yurtdışı tecrübesini sizlerle paylaşarak ve yurtdışında yaşayacaklara birkaç öneride ve uyarıda bulunarak bu alışma sürecini keyifli hale getirebilmek.
Yurtdışında yaşamaya Milano’da başladım. Çalıştığım şirket tarafından bir projede görevlendirildim ve İtalya’da yaklaşık 1.5 sene kaldım. Onun ardından Budapeşte’de bir projeye çağırıldım ve Macaristan’da da 2 sene kaldım. Şu anda Singapur’da yaşıyorum. Buraya geleli 6 ay oldu ve tahminen 2 sene daha burda kalacağım. Milano’da geçirdiğim dönemden sonra başka bir ülkeye yerleşmek o kadar zor gelmemeye başladı. Vereceğim tavsiyeleri bunları gözönünde bulundurarak yazıyorum.
Eğer 6 ay veya daha kısa süreliğine yurtdışına çıkıyorsanız, memleket özlemi fena halde bastırmadan geri döneceğiniz için çok fazla endişelenmenize gerek yok. Ama bu süre birkaç sene olacaksa çeşitli önlemler almanızda fayda var. Aklınızda tutmanız ve bazen kendi kendinize tekrar etmeniz gereken ilk söz şu olmalı : “Artık Türkiye’de değilim”. Gittiğiniz ülke bizimkinden çok farklı bir kültüre, çok ilginç geleneklere veya çok değişik bir sosyal yapıya sahip olabilir. Orada yaşayacaksanız bunları kabul ederek işe başlamanız lazım. Bu yaklaşım sayesinde yerel halkla daha kolay iletişim kurabilirsiniz ve onları kültürleri farklı olduğu için yadırgamazsınız. Kendimize yakın hissettiğimiz kültürlerde bile alışık olmadığımız durumlarla karşılaşmamız mümkün olabilir. Herşeyi kendi kültürümüzle veya geleneklerimizle kıyaslamayıp, olduğu gibi kabul edebilirseniz en önemli adımlardan birini atmış olursunuz.
İkinci adım, sosyal çevrenizi genişleterek kendinizi yalnız hissetmenizi engellemek olmalıdır. En kolay yol, bulunduğunuz yerdeki diğer Türklerle temasa geçmektir. Bunun birkaç yolu var. Mesela Türkiye’deki arkadaş çevrenizden ve yakınlarınızdan, gideceğiniz yerde tanıdıkları olup olmadığını araştırabilirsiniz. Burdan bir sonuç alamazsanız, gider gitmez Türk konsolosluğu ya da elçiliğine uğrayın. İletişim bilgilerinizi verip, sizi kaydetmelerini isteyin. Diğer Türklerle iletişim kurabileceğiniz mail grupları var mı diye sorun. Genellikle olumlu cevap alacaksınız. Diyelim ki mail grubu yok, bir Türk restoranı bulursanız sorununuz çözülecektir. Restoran sahibi ya da çalışanları oradaki Türkler ne yapar, nereye gider gibi kilit soruların cevaplarını size verebilir.Zaten birkaç Türk arkadaş bulunca alışma süreciniz de hızlanacaktır. Onların tecrübelerinden faydalanarak ev bulma, ulaşım, yemek gibi önemli konuları daha hızlı çözersiniz.
Peki ya hiç Türk yoksa ne olacak? Aslında nereye giderseniz gidin mutlaka sizden evvel birileri gelmiştir ve orada yaşamaktadır. Ancak gerçekten pek cazip olmayan bir yere gittiğinizi farzedelim ve size yardımcı olabilecek Türk de olmasın. Ne yaparsınız? Yukarda bahsettiğim sosyal çevrenizi oluşturmak zorundasınız. Ben kendi kendime yeterim, kimseye ihtiyacım yok diyerek kendinizi soyutlarsanız kısa zamanda depresyona girersiniz. Bunu yenmek için de yerel halktan arkadaşlar edinmelisiniz. Öncelikle iş arkadaşlarınızla ve komşularınızla başlayın. İşyerinizde kahve molalarını, öğle yemeklerini iş arkadaşlarınızla tanışma ve kaynaşma fırsatı olarak görün. İş çıkışı yapılan etkinliklere siz de dahil olun. Belli bir süre geçtikten sonra iş arkadaşlarınızın şirket dışından arkadaşlarıyla da tanışmaya başlarsınız ve çevreniz genişler. Zaten yurtdışında keyifli zaman geçirmenin sırrı, hem Türk hem de yabancılardan oluşan dengeli bir arkadaş grubu kurmaktan geçer. Türk arkadaşlarınızla memleket hasretinizi dindirirken, yabancı arkadaşlarınızla da bulunduğunuz ortama daha çabuk uyum sağlarsınız.
Bulunduğunuz ülkenin dilini konuşmak zorunda olmasanız bile gündelik kalıpları öğrenerek kısa zamanda sosyal çevrenizi genişletebilirsiniz. Ülkemize gelip yarım yamalak bozuk aksanlı bir Türkçe’yle “Teşekkür ederim” diyen bir yabancı turist bize nasıl sempatik geliyorsa, onlarla kendi dilinde konuşmaya çabalayan bir Türk’e de yabancılar sıcak davranacaktır. Bazen birkaç kelimenin neler başarabildiğine siz de şaşıracaksınız.
Yerel yemekleri denemekten çekinmeyin. Alışık olmadığınız, daha evvel hiç tatmadığınız yemeklerin de damak zevkinize uyabildiğini farkedeceksiniz. Yerel yemeklere alıştıkça katılacağınız davetler de daha eğlenceli geçecektir. Kendi yerel mutfaklarından hoşlandığınızı gören yabancılar, sizi çekinmeden yemeğe davet edeceklerdir. Fakat yemek konusunda çok seçici olduğunuzu görürlerse, kendi başınıza yemek zorunda kalırsınız.
Yazımın başında 6 ay gibi bir süreden bahsetmiştim. Genellikle, yeni bir ülkeye yerleştiğinizde ilk dönemler çabucak geçiverir. Oturduğunuz semti, şehri ya da ülkeyi tanımaya ve keşfetmeye çalışırsınız. Hele ilk defa yurtdışına çıkıyorsanız daha da çok keşfetme arzusuyla yanıp tutuşursunuz. Fakat 6 ay geçince artık keşfedilecek pek birşey kalmamıştır. Eğer sosyal çevrenizi de oluşturamamışsanız sizi sıkıcı günler bekleyecektir. Bu noktada memleket özlemi kendini göstermeye başlar. Tavsiyem o noktaya varmadan kendinizi hazırlamanızdır.
Eğer imkanınız varsa haftasonlarınızı gezerek geçirin. Milano’dayken önce şehri biraz tanıdıktan sonra trenle diğer şehirleri gezmeye başladım. Budapeşte’de bisikletle ve arabayla aynı şeyi yaptım. Singapur’da da haftasonlarımı Malezya ve Tayland gibi yakın ülkelere giderek geçiriyorum. Gezmeyi seviyorsanız bu sayede birçok yeni şey keşfedebilirsiniz. Bunu da ekonomik yollarla yapabilirsiniz. Bu seyahatleriniz sırasında yeni arkadaşlıklar kurabilirsiniz ya da beraber gittiğiniz arkadaşlarınızla daha çok kaynaşabilirsiniz.
Hobileriniz, size bir kurtarıcı gibi yetişebilir. Böylece kafanızı dağıtarak boş zamanlarınızı doldurmaya başlarsınız ve boş oturup içinizde memleket özleminin filizlenmesini yavaşlatırsınız. Yeni hobiler edinmek de iyi bir alternatif olabilir. Bu sayede yeni arkadaşlar edinmeniz de mümkündür. Ben genellikle boş zamanlarımı sporla dolduruyorum ama tercihim takım sporlarından yana. Böylece birçok arkadaş edindim. İtalya’dayken yerel bir takımla sutopu oynadım. Istanbul’da uzun yıllar sutopu oynadığım için zorluk çekmedim. Ama bunun yanında bir arkadaşım sayesinde kaya tırmanışı yapmayı öğrendim. Kış döneminde de şirketten arkadaşlarımla haftasonlarımızı kayak yaparak değerlendirdik. Macaristan’da sutopu benim seviyemin çok üzerinde olduğu için onun yerine arkadaşlarla kiraladığımız bir salonda her hafta voleybol oynadık. Kış döneminde kayak turlarımız devam etti. Singapur’a gelince ilk işim bir sutopu takımı aramak oldu ve 4 aydır bir takımda oynuyorum. Bunun yanında skuba dalış yapmaya başladım. Şimdi de Go oyununu öğreniyorum. Gördüğünüz gibi biraz girişken olursanız hem yeni hobiler hem yeni arkadaşlar edinmeniz hiç de zor olmayacak.
Yurtdışında yaşamak sizi geliştiren ve olumlu yönde değiştiren bir süreçtir. Her kültürden öğrenilebilecek ve kendi hayatınıza uygulanabilecek güzel dersler çıkarmak mümkündür. Önyargılı davranmadan gözlem yapabilirseniz, kendinizi geliştirmek için birçok fırsat yakalayabilirsiniz. Yurtdışı maceranıza bu gözle bakarsanız hem keyif alırsınız hem de bir dünya vatandaşı olma yolunda mesafe katedersiniz. Umarım yazdıklarımla acemilik döneminizi daha keyifli geçirmenizi sağlarım.