Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '17

 
Kategori
Güncel
 

Yürütmenin başı ha Başbakan ha Cumhurbaşkanı

Yürütmenin başı ha Başbakan ha Cumhurbaşkanı
 

Anayasa’da yürütme erkini kullanma hak ve biçimini düzenleyen yasa tasarısının içeriğine şiddetle karşı duranların en rağbet ettikleri sav şudur: “Milletvekillerinin adımıza kullandıkları yetkinin kim olursa olsun bir kişiye devredilmesi millî iradeye darbe ve parlamenter sistemin sonudur”

Aslında bugünkü sistemin yaptığı tam da budur. Bugünkü sistemde milletvekili adımıza kullandığı yetkiyi güvenoyu gösterisiyle zaten bir kişiye yani Başbakan olacak milletvekiline devretmektedir. Siyasi partilerimizin işleyiş tarzı da böyledir. Partililer seçtikleri liderin siyasi güdümüyle hareket ederler. Milletvekili yürütme işlerini yapması için milletten aldığı yetkiyi Başbakan adayı milletvekiline devrettiğinde ne milli iradeye darbe ne parlamenter sistemin sonu olmuştur. Fakat şimdiki parlamenter sistemde o başbakanın devir aldığı yetkinin gücüyle orantılı bir yönetim iradesi hiç olmayacaktır. Çünkü seçilmiş Cumhurbaşkanı onun üstünde bir irade olarak Anayasal haklarla donatılmıştır bile.

Milletvekili seçmeyiz biz zaten. Vekil parti seçeriz. Partilerden biri çoğunluğu almışsa Başbakan ve Cumhurbaşkanı o partilerden seçilir. Bakanlar da öyle. Sonra hükümet güvenoyu ister ve meclis çoğunluk partisi milletvekillerinin oylarıyla hükümete güvendiğini söyler. “Ben benden olana güveniyorum” demektir bu aslında. Yani bu göstermelik bir milli temsil oylamasıdır. Aslında kurulan hükümet kendi kendine güvenoyu verir.

Eğer bir koalisyon hükümeti kurulmuşsa güvenoyu bir değil birkaç parti mensubu milletvekili oylarıyla alınır. Tabi bu da sıkı pazarlıklar sonucunda olmuştur. Öyle ki, müdürlük makamları bile paylaşılmıştır. Millet kendini yakın gördüğü siyasi duruşa veya duruşlara “ben seçtim; siz de hükümet olun ve beni yönetin” demiştir. Millet kendi lâyığıyla yönetilme iradesini seçtiği partiye veya partilere devretmiştir. Cumhurbaşkanlığı sisteminde durum çok da farklı değildir. Millet kendini yönetme hakkını gene bir partiye veya birkaç partiye verebilir. Sadece koalisyon milletvekilleri arasında değil de ikinci tur Cumhurbaşkanı seçiminde seçmen iradesinde oluşabilir. Çünkü ikinci turda seçilebilir olan sadece iki aday kalmış olacaktır. Her iki sistemde demokrasinin en sıkı korunağı, başka bir siyasi iradeyle yönetilmek isteyenlerin hükümet olmuş siyasi iradeye seçim sonrası yapıcı ve önleyici muhalefet yapmasıdır.

Aslında bir siyasi iradenin seçimle hükümet yapılması demokrasinin çok da büyük bir başarısı değildir. Asıl demokratik başarı damarı seçilmişlerin yönetimini denetleyebilir kurumsal mekanizmaların laik hukuk ilkeleriyle işlerliğidir. Bu işlerliğin etkinleştirilmesi de ancak güçler ayrılığı ilkesini somut olarak pekiştirmekle olasıdır. Şimdiki sistemde yürütme ve yasama erki aynı potadaki seçilmişler eliyle kullanıldığından dolayı bu ilkesel tutum çok da işlevsel değildir. Hükümetin üst yapısıyla TBMM üyelerinin ayrı seçilmesi ve aralarında birbirini engellemeyen denge işbirliği kurulması güçler ayrılığına çok daha belirgin işlerlik kazandırır.

Şimdi yapılmakta olan değişiklik görebildiğim kadarıyla iktidarları daha rahat yönetebilir yetkilerle donatmasına rağmen bugünkünden daha ileri bir denetleme gücü oluşturmuyor. Fakat oldukça olumlu bir yanı var. Olası hükümet üyelerinin de meclis gibi milli iradeyle seçilecek olması yönetimde güçler ayrılığı ilkesini pekiştirecektir. Yani güvenoyu şarlatanlığına gerek kalmıyor. Milletvekili yürütmede makam kapma hesabına girmeden asli görevi olan yasa koyma işini yapabilecektir.

Karşılıklı fesih yetkisi bu yeniliğin en gereksiz olanıdır. Karşılıklı fesih adaletli değil demeyeceğim. Gereğini çözemedim. Cumhurbaşkanı’na meclis seçimlerini yenileme hakkı verilmesindeki ülke çıkarı ne ola ki? 600 milletvekili hep birden delirecek değildir ya? Hiç olmamalıydı. Sadece gerekçeli olarak meclis dörtte üçünün Cumhurbaşkanı’nı görevden alabilmesi olmalıydı.

Bu yapılmış olsaydı yeni hükümet sistematiği bence daha hayırlı olurdu. Böylece milletvekilleri seçimin yenileneceği korkusuyla kendilerini yürütmenin başına bağlı hissetmeden daha özgür iradeyle çalışırlardı diye düşünüyorum. Demokratik erkler ayrılığı seçimle güçlendirilmişken bağımsız işlerliği uygulamada yeteri kadar güçlü olmayabilir. Gene de şimdiki sistemden daha zayıf diyemem.

Aslında bu karşılıklı seçime gitme restinin uygulamada çok da olabilirliği yoktur. Çünkü seçilen seçilmişlik hakkından vazgeçmek istemeyecektir. Uygulansa bile yeniden seçime gidileceğinden dolayı bir demokrasi kaybı olmayacaktır. Sadece demokrasi angaryası olur.

Belediye genel meclislerinde belediye başkanının partisi çoğunlukta olmayabiliyor. Cumhurbaşkanlığını kazanıp da mecliste azınlıkta kalan parti yürütme erki olarak ya devam etmeye ya da meclisi kapatmaya karar verebilir. Fakat bu da seçili Cumhurbaşkanı’nın görev süresini tamamlamadan ikinci seçilme hakkını kullanacağı anlamına gelir. Millet iradesi geçmiş seçimdeki gibi tecelli etse bile Cumhurbaşkanı meclisi ikinci kez kapatmaya cesaret edemeyecektir.

 

Şu önerileri de beğenmedim:

 

Madde 3)

Seçilme yaşının 25’ten 18’e düşürülmesi çok iyi gibi görünebilir. Bana göreyse 20’den aşağısı seçilmek için fazla gençtir.

 

Madde 7)

“Cumhurbaşkanı ilk turda seçilemezse ikinci tura en çok oy almış iki aday katılır.”Aday sayısı 3 yapılsaydı bence seçme ve seçilme hakkına daha demokratik fırsat eşitliği verilmiş olurdu. Bana kalsa seçimleri 3 aşamalı yapardım. Süzmece sistem. Salt çoğunluk alan olmadıkça seçim 3. Tura kadar ilerler. 2. Turda en tüksek oy almış 4 aday katılırken 2. Tura sadece 2 aday katılırdı.

 

Madde 8)

 “Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verir.” Bu yetkinin TBMM denetimine tabi tutulduğu güçlü biçimde ifade edilmeliydi.

***

Hükümetin ve meclisin ayrı ayrı fakat aynı anda seçilmesi benim kafamdaki demokratik başkanlık sistemine uygundur. Gene de daha iyi yapılabilirdi. Karşılıklı olsa bile Cumhurbaşkanı’na seçilmiş meclisi kapatma yetkisi vermek diktatörlük algısı yaratıyor. Ancak, bazılarının sandığı gibi bu değişikliğin TC’ni ortadan kaldıracağı endişesi taşımıyorum. Millet iradesi geç de olsa yönetim hatalarını düzeltir. Yeter ki çok partili demokraside millet meclisini seçebilir olalım. Seçilmiş hükümetten memnun olmayan seçmenin aynı partinin Cumhurbaşkanı adayına iltifat etmeyeceği demokrasinin doğasındandır. Yani tek parti demokrasisi oluşması söz konusu bile değildir. Ayrıca seçmenler milletvekilinin hükümette görev almayacağı bilinciyle daha özgür oy kullanacakları için Cumhurbaşkanı seçilenin partisi mecliste çoğunluğu sağlamayabilir bile. Belediye seçimlerinde benzer durumlar görülmektedir. Belediye Başkanı’nın bağlı olduğu partinin il genel meclisinde çoğunluğu sağlayamadığı olmaktadır.

 

Hiçbir metin ve sistem kutsal değildir. Tüm zaaflarından arındırılmış bir yönetim sistemi de bulunmuş değildir. Demokratik ve laik cumhuriyet kendi kendini evrimleştiren bir siyasi rejimdir. Benim milletin geleceğinden korkulu bir endişem bu yüzden yoktur. Çünkü hiçbir siyasi erk demokrasilerde sonsuza kadar yönetimde kalmış değildir. Demokrasi kendi acısını sabırla çeker fakat asla acısından gebermez. Milletler de hak ettikleri ölçüde iyi yönetilirler. Referandumda millet Anayasa değişikliğini kabul etse bile bu ne laik demokrasinin ne Cumhuriyetin sonu olacaktır; hatta demokrasimizi olgunlaştıracak güçlü bir deneyim olacaktır. 15 Temmuz direnişi açıkça göstermiştir ki bu millet seçme ve seçilme hakkından asla vazgeçmeyecektir. Bu nedenle ara sıra yapacağı hatalı seçimlerin çilesini demokrasi umuduna sarıp özgüvenle çekecek ve gene kendi bağrından çıkartacağı yöneticilere egemenlik hakkı mührüyle kendi adına hükmetme yetkisi vermeye devam edecektir...

 

Acilen ya Başbakanlığın ya Cumhurbaşkanlığının kaldırılması gerekiyordu; çünkü yetkileri birbirine dolanmış vaziyettedir. Değişiklik tasarısıyla yürütme erkindeki bu zaaf gideriliyor. Kusurlu olsa da, “laik demokratik cumhuriyet” varlığına bir tehdit oluşturduğu kanısına gelemedim. Ancak, parlamenter sistem yürürlükteki Anayasa’nın Cumhurbaşkanı’na sorumluluk yüklemeden tanıdığı haklar nedeniyle zaten tehdit altındadır. Siz de teklifi okuyun ve kendinizce değerlendirin. Yaşam biçiminizi tehdit eden bir değişiklik var mı yok mu araştırın. Kapışan siyasilerin yüksek övgüleri ve korku senaryolarını iplemeden kendi aklınıza güvenerek değerlendirin. Ortak akıl, başkasının fikrini kiralamayan akılların işbirliğiyle oluşur…

 

Muharrem Soyek

***

Mevcut Anayasa değişiklikle yan yana: Türkiye Barolar Birliği

 

http://anayasadegisikligi.barobirlik.org.tr/Anayasa_Degisikligi.aspx

 

***

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..