- Kategori
- Gündelik Yaşam
Yüzmenin dayanılmaz çekiciliği
Yüzmek spordur; koşmak, top oynamak, güreşmek gibi. Vücudumuzun her kasını çalıştırdığı için özellikle tavsiye edilir. Ben burada işin bilimsel tarafını tartışmak istemiyorum
Sizlerle suyun içinde, kulaç atarken, o tuzlu suyu yüzümde hissederken aklıma takılan bir kaç noktayı aktarmak istedim. Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili, çok güzel sahillerimiz var. Denize girmemek sanki imkansız. Denize girip ıslanmayı saymazsanız, yüzme bilme oranı ( okuma yazma oranında olduğu gibi ) çok düşük. Bu durumu da bir kenara bırakalım, isterseniz şu soruyu soralım: Neden insan denize girmek ve yüzmek ister. Spor olsun diye mi? sanmıyorum. Denizin karşı konulmaz çekiciliğidir belki cevap. Hiç denize girmeyen, o güzel duyguyu tatmayan kişinin bu çekiciliği anlaması zordur.
İnsanoğlunun denize girmesi, denizin kıyısına gelmesi ve ürkekçe ayağını, sonra vücudunu suya bırakmasıyla başlamış herhalde. Islanmanın sıkıntısını bildiği için soyunmayı akıl etmiş. Peki her kıyıya gelen soyunup dalmış mı suya sanmıyorum. Günümüzde yaşadıklarımızın ( mayo giyip yüzmek ) tarihi çok yeni. Bırakın halkı, balıkçıları ne krallar, ne padişahlar yüzmeden suya girmeden ölmüşler. Denize girmenin, esmerleşmenin çok bayağı olduğu çağlar geçilmiş. Günah diye ayağını suya sokamamışlar kadınlar.
Denize girmeden, yüzmeden yaşanır mı? Elbette yaşanır. Bugün İstanbul, İzmir gibi illerimizde bile denize girmeden bir ömür tamamlayan insanlar çoktur. Tatmak, sevmek şart. Bir meyvenin tadını tatmadan bilemezsiniz. Tadıp sevmemek, hoşlanmamak ta mümkün.
Ben yine kulaç atmanın dayanılmaz çekiciliğine kapılıp, yüzmeden yaşanamayacağını düşünenlerdenim. Bir kez tatmışım, nasıl vazgeçilir. Deniz kenarında oturup, gözümü karşı sahile ve adalara dikiyor, yüzmenin dayanılmaz çekiciliğini düşünüyorum. Kendimi şanslı görüyorum, çünkü yüzmenin eşsiz tadını tatmış ve sevmişim.