Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Haziran '08

 
Kategori
Futbol
 

Zafere şeytanın avukatlığını yapmak

Zafere şeytanın avukatlığını yapmak
 

''Milli (!) Takım'' ve sözde zafer üzerine...


Türkiye, çok zorlu geçen Avrupa Şampiyonası Çeyrek Final maçında mucizevi bir şekilde maçı kazandı ve yarı finale yükseldi. Maçtan sonra takımdaki bütün sorunlar unutuldu, sahada çok kötü bir takım olduğu gerçeği silindi, sanki müthiş bir takım müthiş bir maçı kazandı gibi bir hava yaratıldı ve Türkiye'nin bileğinin hakkıyla yarı finale çıktığı insanlara inandırılmaya çalışıldı.

Başarıyı küçümsüyor değilim ama gözlerimiz de kör değil. Şu ana kadar oynanan üç yarı final maçında en kötü futbol oynayan takımın adı Türkiye'ydi.

Birincisi; bu takım bana göre ''milli takım'' değildir. Üç Alman, bir Brezilyalı, bir İngiliz ve bir Fransız'ı kadrosunda barındıran takıma ben ''Türkiye Milli Futbol Takımı'' demem. Bu takım olsa olsa ''futbol takımı'' olarak anılmalıdır. Her maçta gördüğümüz yüreksizlik; bu maçta da vardı. Kimse bana ''bizim futbolcular yüreğini koyuyor, vatan sevdasıyla oynuyor.'' masalı anlatmasın, lütfen. Maçın on sekizinci dakikasına dönelim. Hırvatistan geliyor, sağdan yerden ortalama hızda bir pas yapılıyor. O bölgede üç tane futbolcumuz var, son adam Gökhan Zan. Bu üç futbolcu nasıl olur da topa hamle yapmaz? Gökhan Zan'ın o topa ayağına uzatması mümkün değil miydi? Halbuki, beş dakika kadar önce Türkiye'nin kullandığı serbest vuruşta kaptan Robert Kovac kendini yere attı ve topu kendisine çarptırdı. ''Vatan sevdası'' rakibin gol pozisyonuna karşı hiçbir şey yapmamak mıdır?

Maçın geneline bakıyoruz; Hırvatistan çok daha üstün bir futbol sergiliyor. Yorumcularımız ''Maç dengede geçti, kafa kafaya oynandı.'' masallarına devam etsin. Direkten dönen top Hırvatistan'ın, doksana giden ve kaleci Rüştü'nün kurtardığı serbest vuruş Hırvatistan'ın, direkten sonra kafayla dışarı giden top Hırvatistan'ın. ''Ah vah'' dediğimiz tek pozisyonumuz Mehmet Topal'ın uzaktan vurduğu ve direğin yanında dışarıya giden şutu.

Bugünkü Atv Ana Haber Bülteni ''Hakem maçı katletti'' şeklinde çok ilginç bir başlık attı. Oysa ki, maçın hakemi Roberto Rosetti bence çok başarılı bir maç yönetti, gösterdiği sarı kartlardan da sadece Tuncay'a gösterdiği kart hatalıydı, Türkiye'nin penaltı pozisyonu falan da yoktu, kendimizi hiç kandırmayalım.

Maçın o çok enteresan son bölümüne gelelim...

Herşeye rağmen gol gelmedi, 118. dakikaya gelendi. Maçın kaderiyle oynayan şahsın adı yine Fatih Terim oldu. İkinci yarının ortalarında akıllara zarar bir değişiklikle takımın en iyilerinden olan Mehmet Topal'ın yerine forvet Semih Şentürk'ü oyuna alan Fatih Terim ''Ne olursa olsun, uzamasın.'' havasındaydı, şanssızlığına maç uzadı. Turnuvanın en iyi futbolcularından olan Hırvat orta sahasının bir numarası Luka Modric'i maç boyunca durduran Topal'ın yokluğunda 119. dakikada kaleci Rüştü'nün çabası Modric'i durdurmaya yetmedi, Modric ortaladı ve gol geldi.

O golden sonra olan ''şey'' kimilerine göre şans, kimilerine göre mucize, kimilerine göre açıklanamayacak birşeyken; bana göre hakem faciasından başka birşey değildir. Hırvatistan süreyi doldurmaya çalışıyordu ve ofsayt oldu. Top kaleci Rüştü'nün önünde sekti. Maçın bitmesine on saniye kala önünde seken topu Rüştü durdurmadı ve sanki hiçbirşey olmamış gibi topu şişirdi. Bilic de dördüncü hakemin başına dikildi. Ulu medyamıza göre ''saate itiraz eden'' Bilic'in neye itiraz ettiğini açıklayayım. Bilic'in bir değişiklik hakkı daha vardı ve o değişikliği yapmak istiyordu. Değişikliğini yapması için de topun durması gerekiyordu. Oysa ki, top gönderildi ve Semih kaleci dahil üç kişi önündeyken hiç tarzı olmayan muhteşem bir vuruşla skoru eşitledi, penaltılarda da maçın Türkiye'nin olacağı son derece belliydi.

Çek Cumhuriyeti maçında olduğu gibi yüreğini ortaya koymadan mücadele eden ''takım'' hak etmediği bir turu kazandı. ''Takım'' üç cezalı, bir sakat verirken Türkiye'nin bilançosu çok daha ağır oldu: Bir ölü, iki kalp krizi dolayısıyla ölü ve yirmi beş yaralı. Bütün uyarılara rağmen ülkemizi adeta terör saldırısına uğramış bir ülkeye çeviren insanlara yazıklar olsun diyoruz, söyleyecek fazla da söz bulamıyoruz.

Bugün pazar. Almanya ile oynacağımız yarı final maçına Çarşamba hariç üç gün kalmış. Son derece eksiklerle dolu bir kadroya sahip olan Türkiye'nin nasıl bir kadroyla, nasıl bir stratejiyle oynacağını kestirmek mümkün değil. Bu tavırla maçın havasına girmemiz de mümkün gözükmüyor, zaten daha ileri gidecek halimiz de yok, ''takımı'' ve Hırvatistan'ı kutluyoruz, çok zevkli bir maç izlettirdiler, bu ülke de daha fazla coşkuyu hak etmiyor; turnuva bitsin de insanlarımız rahatlasın...

 
Toplam blog
: 641
: 316
Kayıt tarihi
: 16.12.07
 
 

Bir uluslararası ilişkiler öğrencisinin gözünden dünya ve bonusu olarak da futbol... ..