Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '09

 
Kategori
Kitap
 

Zaman Yolcusunun Karısı

Zaman Yolcusunun Karısı
 


Hangimiz geçmişimizde birşeyleri değiştirmeyi istemedik?


"Ah keşke geçmişe dönebilsem şöyle davranırdım" demedik?

Geçmişe tekrar geri dönebilmeyi, şimdi yanımızda olmayan sevdiklerimizle tekrar birlikte olabilmeyi istemeyen...
Ya da geleceği, gelecekte bizleri nelerin beklediğini merak etmeyen var mıdır ?

Böyle birşey mümkün olsa bunun sonucu her zaman bizim arzuladığımız gibi olur muydu acaba ?

Bir zaman makinası ile geçmiş ya da geleceğe gidebilme fantezisi birçoğumuzun hayallerinde yer almıştır . Zamanda yolculuk, edebiyatta ve sinemada da sıklıkla işlenen konular arasında yer alır. Herbert George Wells’in klasikleşen “Zaman Makinesi” kitabı da “Geleceğe Dönüş” filmleri de aynı konuyu işlemişlerdir. Fakat acaba gerçekten bu yapılabilir mi? Bir insanı geçmişe veya geleceğe taşıyacak bir makine inşa etmek mümkün müdür ? Zamanda yolculuğun bilimsel bir temeli var mı?

Ünlü Alman fizikçi Einstein’in "İzafiyet Teorisine" göre uzay; en, boy, yükseklik ve zaman olarak 4 boyuttan oluşuyor. Ve zaman uzayı bir örtü gibi çevreliyor. Yüksek bir enerji, uzayda bozulmaya neden olarak, zamanda bir “tünel” yaratabilir. Bu zaman tüneliyle teoride, geçmişe yolculuk mümkün. Einstein, teorisiyle bizi düşsel yerlere bilimsel gezilere çıkarmıştı. O, mantığımıza ve sağ duyumuza aykırı bir evren tanımladığından bilimciler 100 yılı aşkın bir süredir bunun doğruluğunu gözleri ile görmek ve bir açık bulmak umudu ile deneyler yapıp durmaktadırlar.

Ama zamanın doğası henüz tam olarak anlaşılamadığından, zamanda yolculuk da şimdilik bilim kurgu'nun egemenliğindedir.

İşte Audrey Niffenegger'ın yazdığı "Zaman Yolcusunun Karısı" romanı da aşk gibi evrensel bir temayı böyle bir bilim kurgu içinde bizlerle yani okuyucularla buluşturuyor.

Ben genelde acıklı duygusal filmlerde ağlarım da, bir romanı okurken gözlerimin yaşardığını hiç hatırlamıyorum. Çocukken okuduğum Kemalettin Tuğcu romanlarındaki döktüğüm gözyaşları hariç. Ama işte bu kitapta gözlerim sulandı.
Bilmiyorum ki, romandaki duygusallığın güzel işlenişi mi yoksa benim sulak ve ağlak zamanıma denk geldiğinden midir nedir, son sayfalarda hele de Henry'nin Clare'e yazdığı mektupla gözyaşlarıma engel olamadım.

***

Henry, "Genetik Krono Bozukluğu" diye tanımlanan bir sağlık sorunu yaşamaktadır. Bu nedenle şimdiki zamandan hem geçmiş hem de geleceğe istemeden de olsa yolculuk yapabileceğini ilk farkettiğinde 5 yaşındadır. Yolculuklar onun kontrolü dışında gerçekleşir. Bu nedenle bazen çok güzel, eğlenceli mutluluk verici, muhteşem, bazen de hayatını tehdit edecek tehlikelerle dolu ortamlarda bulmaktadır kendini. Aniden ve çırılçıplak yanında hiçbir şey olmadan, alamadan bazen geçmişine bazen de geleceğine gitmektedir.

İlk karşılaşmalarında Clare 6 Henry ise 40 yaşındadır. Sonraları Clare 18 yaşına gelene kadar defalarca ziyaret eder onu Henry. Bu süre içinde arkadaşı, yoldaşı, eğitmeni ve sonrasında da sevgilisi olur.

Gerçek zamanda yani şimdiki zamanda ilk karşılaşmalarında ise Henry 28 Clare ise 20 yaşındadır. Clare 6 yaşından beri onu tanımasına ve sevmesine rağmen Henry onu ilk kez görmektedir. Çünkü o Clare'i ilk tanıdığında ve sonraki karşılaşmalarında Henry geleceğindeki yaşlarındadır.

28 yaşına kadar alkol ,düzensiz bir yaşamı ve birçok sevgilisi olan Henry için işte bu şimdiki zaman, aşkını da bulduğu zamandır artık. Evlenirler.

Ama Henry'nin kontrolü dışındaki geleceğe ve geçmişe olan yolculukları da devam etmektedir. Ne zaman olacağı, ne kadar süreceği bilinmeyen. Ve çoğu zaman da Henry'nin yaşamını tehdit edecek zaman ve mekanlara. Clare onu hep bekler. Özlemle, aşkla ve endişeyle.
Aşk beklemektir, özlemdir.
Gerçek olamayacak bir durumun gerçekliğinde birbirlerine inanırlar.
Aşk inanmaktır.

Bazen Henry'nin bazen de Clare'in ağzından anlatılan hikaye, aslında aşkın tüm hallerinin bir resmini gösteriyor bizlere.
Aşkın arkadaşlık olduğunu
Aşkın şefkatini
Tutkuyu...

Aşkın aynı zamanda şehvet ve güçlü sevişme isteği olduğunu
Aşkın sevenleri büyüttüğünü, eğittiğini
Aşkın karşındakini anlamaya çalışmak olduğunu anlatıyorlar bize her ikisi de..

" Aşkımız, bir labirentten çıkış yolu, cambazın altına serilen ağ gibiydi; benim garip hayatımda güvenebileceğim tek gerçek şeydi" diyor Henry.
Aşk güvenmektir.

"Sonunda kaybetseniz bile hayatta kısa bir süreliğine çok mutlu olmak, bir ömür boyu orta karar yaşamaktan iyidir" diyor Clare. Yıllarca onu görmedikten sonraki karşılaşmalarındaki sevincini anlatırken. Ve ona dokunmanın, orada olduğunu ve sevildiğini bilmenin lüksünün tüm zamanlara değdiğini dile getiriyor..

Ve Aşk; zaman, mekan ve mantık kurallarının dışında kendi kurallarıyla yaşanıyor işte.
Değişik kurgusunun yanısıra, bu en evrensel duyguyu dokunaklı ve samimi bir dille Henry ve Clare'in ağzından okumak keyifliydi.

Bu roman  aynı adla sinema filmi olarak da  geçen yıl vizyondaydı. Ben izlemedim. Romandaki konu ve detaylar sözcüklerin gücüyle olduğu kadar, bizim hayal gücümüzle de süslenip zenginleştiği için ayrıca  filmini de izlemek bazen hayal kırıklığı yaratabiliyor. Tabi bunun tam aksi olduğu durumlar da geçerli olabilir. Yani başarısıyla filmin, romanın önüne geçtiği durumlar…

Umuyorum bu anlamda filmi izleyenler de hayal kırıklığına uğramamışlardır.

Tijen Taşlı- İzmir





 

 
Toplam blog
: 156
: 2800
Kayıt tarihi
: 03.04.07
 
 

SÖZ UÇAR, YAZI KALIR. 9 Eylül Ünv. İşletme mezunu, 9 Eylül Ünv.Sosyal Bil. Ens.Sağlık Kurumla..