- Kategori
- Doğal Hayat
Zeytin ağaçları ağlıyordu
Sesini buradan duyabiliyorum. Geceleri sabahlara kadar çalıştı cellatlar, susmak bilmedi homurtular… Kuşlar havada dönüp duruyorlardı evleri yıkılırken… Kanat sesleri, ağlamalarına karışıyordu. Ben nefes alamıyorum boğuluyorum, katiller diye bağırıyorum.
“Siz bir zeytin ağacının kaç yılda yetiştiğini biliyor musunuz?” diye…
Kuş sesleri, rüzgarın uğultusu ve benim sesim birbirine karışıyor, gökyüzüne doğru uçup gidiyor. Bir gecede yok olan ağaçların yerine bir gecede betonlar dikiliyor. Zeytin ağaçlarının arasından kıvrıla kıvrıla giden yola gölgeler düşüyor, Gökyüzünü göremiyoruz… Ben boğuluyorum, nefes alamıyorum. Kuşlar da yavaş yavaş sessizce toplanıp gidiyorlar. Artık sabahları kuş sesleriyle uyanmayacağım ve rüzgarın sesini duyamayacağım.
Havaya ağır bir koku düşüyor, insan terine karışan islerle… Bahar geldiğinde ağaçlar sarı çiçeklerini açamayacaklar, Yağmur bile kaçacak bir daha gelmeyecek…
Bu insanlar yok olan doğayla nasıl yaşayacaklar? Yitiyor tüm güzellikler, bütün renkler gri olacak…
Buradan zeytin ağaçlarının ağladığını duyuyorum. Siz duymuyor musunuz?
Kulaklarınız yok mu sizin? Kuşlar havada daireler çizerek susuyor, ötmüyor. Gözleriniz yok mu sizin? Ben nefes alamıyorum, boğuluyorum. Ciğerleriniz yok mu sizin?
Balıkçı Fazlı gelmişti, geçenlerde… Ağladı, “ burada bir şeftali ağacı vardı, kesmişler, Ben gelemiyorum buralara, çocukluğumu alıp götürmüşler” dedi ve gitti…
Biz nereye gidelim? Var mı başka bir dünya? Ben ve zeytin ağaçları size sesleniyoruz!...
Duyuyor musunuz bizi…